1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Çalışma hayatının kuralları yeniden yazılıyor

18 Mayıs 2009

Batıda hem işçi hem de işveren köklü bir değişim sürecinden geçiyor. Kuşaklardır kanıksanan bazı değerler rafa kalkıyor. Modern iş dünyasının yeni prensipleri, krize ve işsizliğe gösterilen tepkilere de şekil veriyor.

https://p.dw.com/p/HsRt
Fotoğraf: AP

20. yüzyılın ilk yarısındaki küresel buhran sonrasının en ağır ekonomik krizine sahne olan sanayi ülkelerinde çalışanlar neden kitleler halında sokaklara dökülüp ağızlarını açmıyorlar?

Milyonlarca kişiyi maddi uçurumun eşiğine sürükleyen finans kapitalizminin entrikaları neden protesto edilmiyor? Sosyolog Richard Semmet, Berlin’deki bir toplantıda bu soruları yanıtladı.

Ne oldu işçi ve memura?

Internet Sucht
Fotoğraf: Bilderbox

Son 20 yıl ortalama işçi ve memurun da yüzünü güldürmemişti. “London School of Ecomocis”de öğretim üyeliği yapan Richard Sennett, hisse senetlerinin hızla değer kazandığı bereketli yıllarda da ‘işverilen’ durumundakilerin maddi durumlarında düzelme olmadığını, aksine iş ağırlığının daha da arttığını söyledi:

“Son 15 yılın ‘Yeni Ekonomi’ dönemindeki iş organizasyonu değişikliklerinin en karakteristik özelliklerinden biri de bireyler arasındaki bağ ve ilişkilerin gevşemiş olmasıdır. Birey kimliğini kaybetti. Kısa vadeli düşünebilen bukalemuna döndü. Herkes piyasa değerini arttırmanın peşindeydi. Uzun vadeli kâr yerine, ‘hisse senetlerim nasıl değerlenir?’ düşüncesi hâkimdi.”

Sadakat kavramı unutuldu

Poldi_01_08_Buerokratie.jpg
Fotoğraf: dw-tv

Richard Sennett, öncelikle finans dünyasının en üst katlarında, medyacılıkta, yaratıcı iş kollarında ve ileri teknoloji şirketlerinde işletmeye ve çalışana sadakat kalmadığını ve bunun da bu işletmelerde çalışan insanların günlük hayatını önemli ölçüde değiştirdiğini anlattı:

“İnsanların bir tarafından girip öteki tarafından çıktığı döner kapıya benzeyen organizasyonlarda yerine bağlılık kalmaz. Uzun süre birlikte çalışılmayacağı için aynı durumdaki diğer bireylerle olan ilişkiler yüzeyde kalır. Karşılıklı güven yaratılamaz ve dayanışma ortadan kalkar. Dayanışmayı bilmediklerinden, modern iş dünyasının alt ve orta kademelerinde çalışanları sendika üyesi yapmak son derece zordur.”


Heves ve enerjisini yitiren personel

Symbolbild Bürokratie p178
Fotoğraf: BilderBox

Personel seçimi ve yönetiminin de çağımızda, ’20 kişi arasından en yeteneklisinin, en sıra dışı olanının seçilip, diğer 19’unun kaale bile alınmadığı’ bir niteliğe büründüğünü belirten Sosyolog Sennett, başarı ve rekabetten başkasını tanımayan sanayi toplumundaki bu sapıkça anlayışın, verimli çalışamayacağı düşünülen diğer 19 kişiyi aşağılayıp rencide etmekten sakınmadığını söyledi:

“Sen kötüsün’, demek istemiyor. Günümüzün işvereni, ‘seni dikkate bile almıyorum, beni ilgilendirmiyorsun', diyor. ‘Benim tek derdim, 20 kişi arasından aradığımı bulmak’, diyor. Bu dışarıda kalanlar açısından son derece moral bozucu bir şey. İşe yaradığını düşünen insanı bile hevesinden ve enerjisinden ediyor. Bu sadece işte değil, İngiltere ve ABD’deki eğitim sisteminde de böyle. Almanya’da inşallah böyle değildir ama Fransa da onlardan pek farklı değil.”


Sistem değil sefillik

Symbolbild Bürokratie
Fotoğraf: picture alliance/dpa

İşler kötüye gittiğinde şirketi yönetenlerden hesap sorulmayacağını bilmenin çalışanları çaresizliğe sürüklediğini anlatan ‘London School of Economics’ öğretim üyesi Richard Senneth, güç ve otorite arasındaki uçurumun büyümesinin işletme bünyesindeki pozisyonu zayıf olanları bağımlı kılıp esnekliğini elinden aldığını söyledikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü:

“Son 30 yılda yapılandırılan sistem tam anlamıyla sefilliktir. Kurumsal altyapı son derece gayrı adil… Bütün Anglosaksonlar gibi ben de, yönetimdekilerden yeteneksizlikleri yüzünden hesap sorulmasını önce Almanya’nın başarmasını umuyorum. Böylece içinde bulunduğumuz sistem bünyesinde köklü bir sosyal değişiklik başarılmış olacaktır.”

Ulrike Mast-Kirshning / Ahmet Günaltay

Editör: Ayhan Şimşek