1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

02.08.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Elmas Topcu2 Ağustos 2005
https://p.dw.com/p/Abpi

Alman Frankfurter Allgemeine gazetesi, Ankara’nın hafta sonunda imzaladığı Gümrük Birliği Anlaşması Ek Protokolü sayesinde Türkiye ile müzakerelerin önündeki son engelin de ortadan kalktığını yazıyor. „Türkiye görevlerini yerine getirdi“ başlıklı haberin devamında şu satırları okuyoruz:

„ Gümrük Birliği Anlaşması Ek Protokolu ile Türkiye, Birliğe yeni katılan 10 ülkeyi de kapsayan sözleşmeye imza atmış oldu. Bu arada Ankara’nın yaptığı ve Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanımadığına ilişkin açıklama değerlendirildi ve bunun anlaşmanın getirdiği yükümlülüklerin uygulanmasında bir engel oluşturmadığı saptandı. Birliğin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, müzakereler için hukuki yanın belirleyici olduğuna dikkat çekti. Rehn ayrıca, Ankara’nın yaptığı tek taraflı açıklamanın ayrıntılarının da incelendiğini söyledi“.

Basın turumuzda şimdiki konumuz Washington’nun Birleşmiş Milletlere yeni büyükelçi olarak atadığı John Bolton. Bolton’un adaylığı Amerika Birleşik Devletleri’nde aylardır tartışmalıydı. Demokratların direnişine rağmen Bush, Bolton’u Birleşmiş Milletler’e atadı. Konuyla ilgili Alman Süddeutsche Zeitung gatezesinde yayımlanan yorumun başlığı „ inatçı Bush“. Devamı ise şöyle:

„ Bush demokratların direnişine pabuç bırakmadı ve Bolton’u atadı. Oysa Bolton, Birleşmiş Milletler’e büyükelçi olacak yetenekte değil, Beyaz Saray da bunun bilincinde. Bolton’nun senatoda dinlenmesi sırasında kişiliğine ilişkin bir sürü gerçek ortaya çıktı. Adam sırf ideolojik nedenlerden dolayı istihbarat servislerini elden geçirebilecek yetenekte. Ayrıca bir yöneticinin sahip olması gereken özelliklere de sahip değil. Son günlerde CIA’deki skandal konusunda verdiği ifadede susmuş, bilgi vermemiş. Söylentilere bakılacak olursa Bolton o kadar çekilmez bir adam ki, Birleşmiş Milletlere atanmasının tek nedeni, Dışişleri bakanı Conddoleezza Rrice’ın onu Beyaz Saray’dan şık bir biçimde uzaklaştırmak istemesi“.

John Bolton’un Birleşmiş Milletler’e büyükelçi atanmasına ilişkin yorumları Avrupa basınında da okumak mümkün. İtalyan La Republica Bolton’la bir körükleyici değil, artık bir terminatörün Birleşmiş Milletler’de oturacağını yazıyor. Avusturya’da yayımlanan Salzburger Nachrichten gazetesi ise, Bolton’un, Kongre ve Senatonun desteği olmaksızın göreve getirmesine şöyle yaklaşıyor:

„ Bush, Bolton’u atamakla hem Amerikan Kongresi’nin hem de Senatosu’nun kararını ciddiye almamış oldu. Buna rağmen Bolton’da inat etmesi Amerikan Başkanı’nın demokrasiden ve çözüme yönelik davranmaktan ne anladığını açıkça ortaya koyuyor.“

Basın turumuzda şimdi bir başka konuya geçiyoruz. İran, Avrupa Birliği’nin önde gelen üyeleri Almanya, Fransa ve İngiltere ile yürüttüğü müzakerelere rağmen nükleer programına yeniden başlayacağını duyurdu. Bu da, Washington’un baskıcı tutumuna karşın diplomatik yolla çözüm arayan Avrupa’da hayal kırıklığı yaşattı. Konu Alman basınında bu nedenle geniş yer alıyor. Köln’de yayımlanan Kölner Stadt Anzeiger, sorunun Bireşmiş Milletler’de görüşülerek İran’a yaptırımlar uygulanmasından yana. Frankfurt’ta yayımlanan Frankfurter Rundschau ise, Tahran’ın çıkışıyla çözümden daha da uzaklaşıldığına dikkat çekiyor. Yorumun devamında şu satırları okumak mümkün:

„ İran’ın nükleer programına son vermesi olasılığı öncekinden daha az. Avrupa’nın hareket alanı da daralıyor, çünkü Washington’un tepkisine rağmen Tahran’la müzakerelerde ısrarcı davrandı. Şimdi ise İran’ın nükleer programına son vermesi için girilecek pazarlıkta Amerika’dan yardım teklifleri olmayacak. Böylece Tahran-Washington arasındaki anlaşmazlığın diplomatik yolla çözülmesi ihtimali tamamen ortadan kalkacak. Cesurca başlayan dialog arayışı krize dönüşecek“.

Basın özetlerimizde son olarak Suudi Arabistan Kralı Fahd’ın ölümüne ve ölümünün bölgedeki dengelere etkisine değinen yorumlara göz atıyoruz. Alman Süddeutsche ve Rhein Zeitung, İsviçre’de yayımlanan Berner Zeitung ve Hollanda’nın Trow gazeteleri, Kral Fahd’ın, Müslüman doğu ile demokratik batılı yönetimler arasındaki dengeyi sağlamaktaki ustalığına dikkat çekiyor. Gazeteler bölgedeki durumun gelecekte nasıl olacağına ilişkin tahminlerde bulunuyor. Lahey’de yayımlanan Trow’un konuya ilişkin yorumu şöyle:

„ Suudi Arabistan’nın bir kısmı Usama Bin Ladin’i destekliyor, öte yandan baskıya maruz kalan Sünniler ya da Sufiler eşit haklar talep ediyor. Bu arada bir de klanların kendi çıkarlarını korumak için yaptıkları manevralar var ve tüm bu koşullara rağmen yürütülmeye çalışılan demokratikleşme hareketi. Suudi Arabistan bu durumdan ya tek vücut olmuş bir devlet olarak çıkacak ya da ülke bölünecek. Ölen Kral Fahd’ın oğlu Abdullah’ın yaşına bakılırsa o da bu değişikliklerin çoğunu göremeyecek. Asıl deprem ise onun ölmesinden sonra yaşanacak“.