1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

03.05.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu3 Mayıs 2004
https://p.dw.com/p/Abur

1 Mayıs’ta gerçekleşen tarihi AB genişlemesi ve İşçi Bayramı dolayısıyla Alman hükümetinin reform planlarına yönelik eleştiriler ile ilgili yorumlar bugünün Alman ve Avrupa basınında öne çıkıyor.

Almanya’da muhalefetteki Hristiyan Sosyal Birlik Genel Sekreteri Markus Söder, Avrupa’nın bir sonraki genişleme adımları konusunda uyarıda bulunarak, partisinin Türkiye’nin üyeliğini engellemek için elinden geleni yapacağını söyledi. Söder, Bild gazetesine verdiği demeçte partisinin tutumuna gerekçe olarak Almanya’daki Türkler’in topluma yeterince entegre olmadığını ve Türkiye’deki insan hakları konusunda sorunlar bulunduğunu savundu.

Brüksel’de yayınlanan Le Soir gazetesi ise AB genişlemesinin sonuçları konusundaki yorumunda, Türkiye sorusunun yeni Avrupa’yı böldüğünü ifade ediyor:

‘’Resmi kutlamalar ve sokak şenliklerinin ardından asıl önemli sorular cevap bekliyor: Avrupa transatlantiğini 25 üyeyle yönetebilmek mümkün olabilecek mi? Kısa vadede şiddetli tartışmalara yol açacak iki soru daha var: Ekim ayında yeni seçilecek Komisyon’un oluşumu ve herşeyden önce Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanıp başlanmayacağı kararı. Bu konu üye ülkeleri şimdiden derinden bölmüş durumda.’’

Hamburg’da yayınlanan Financial Times Deutschland gazetesi AB genişlemesiyle ilgili yorumunda tüm felaket tellallığına inat, AB’de siyasi bütünleşme yolunda yeni bir döneme girildiği belirtiliyor:

‘’Bazıları göçmen akınından, bazıları vergi rekabetinden korkuyor. Avrupa’nın şimdi daha liberal ve Amerika’ya daha yakın olacağını düşünenler de var. Ben bu konuda şüpheliyim. Tam aksine, özellikle de dış politika konusunda AB ülkelerinin daha yakınlaşacağına inanıyorum. Irak Savaşı Avrupa hükümetleri arasında bölünme yarattı gerçi, ancak Amerika’nın Ortadoğu politikasına karşı Avrupa’da önemli ölçüde birlik sağlanmış durumda. Almanlar ya da Fransızlar kadar yüksek sesle ifade etmeseler de, İngilizler de Amerika’nın son aylardaki stratejisinden dehşete düşmüş durumda. Avrupalılar’ın para birliğine giden uzun yolda çıkardıkları en önemli ders, kurum ve süreçlerin önemidir...’’

Nürnberger Zeitung gazetesinde de şu satırları okuyoruz:

‘’Yeni AB vatandaşları, Brüksel kendilerine izin verdi diye yeniden Avrupalı olmadı. Polonyalılar Solidarnoş sendikasının bayrağı altında Komünizm’e başkaldırdı, Baltık ülkeleri özgürlükleri için savaştı, Macarlar Varşova Paktı’nın çöküşünün ardından ülkelerini temelden yeniledi. Şimdi bu ülkelere hami pozisyonunda birkaç euro teşvik verip karşılığında vergi nispetlerini dikte etmek isteyenler bunu gözönünde bulundurmalıdır.’’

Frankfurter Allgemeine gazetesinde çıkan yorumda şu satırlar yer alıyor:

‘’AB barış içinde bir gelecek vaadediyor. Çünkü eski Almanya Başbakanı Helmut Kohl’ün de ifade ettiği gibi, Avrupa vatandaşları Avrupa’da bir daha asker mezarlıkları görmek istemiyor.’’

Lüneburg’da yayınlanan Landeszeitung gazetesindeki yorumda şu satırları okuyoruz:

‘’Avrupa’nın bütünleşmesi ile dünya siyasetinde kartlar yeniden dağıtılıyor. Eğer sivil süpergüç dış politika ve güvenlik politikalarında da ortak bir tutum oluşturabilirse, Atlantik’in öbür yakasında herşeye kadirlik fantazileri de sınırlarına toslayacak, geri tepecektir. Öncelikle AB’nin çok önemli, yaşamsal bir eksikliği gidermesi gerek. Avrupa şimdiye kadar hükümetlerin bir projesi oldu, halkların değil.’’

1 Mayıs İşçi Bayramı nedeniyle sendikalar ve hükümet arasında reform planlarıyla ilgili tartışmalar da yeniden gündemin üst sıralarına yerleşti. Bonn’da yayınlanan General Anzeiger gazetesi 1 Mayıs İşçi Bayramı ile ilgili şu yorumda bulunuyor:

‘’Özgür, eşit, adil. Sendikalar yeni Avrupa’nın böyle olmasını istiyor. Almanya’daki işçiler ve temsilcileri için bu vazgeçmek anlamına geliyor. Çünkü Doğu Avrupalı işçiler açısından bakıldığında bu üç ilke, Doğu Avrupalı işgücünün refahtan payını adil bir şekilde alabilmesi için işçilerinin serbest pazara açılabilmesi anlamına geliyor. Almanya’daki haftada 35 saatlik çalışma süresi, cömert tatil paraları ya da toplu sözleşmeler onlar için önemli değil. Buradaki sendikalardan, onyıllar süren mücadele sonucunda elde edilen meşru hakları birden bırakmaları beklenemez. Ancak üyelerine artık bu gelişimin birkaç neoliberalin icadı olduğu ve kararlı bir direnişle durdurulabileceği gibi hayaller sunmamaları beklenebilir.’’

Berlin’de yayınlanan Tageszeitung gazetesinin yorumunda da şu satırları okuyoruz:

‘’Şu an Almanya’dan Polonya’ya giden işçiler ile ilgili haberler hala şaşırtıcı istisnalar olarak görülüyor. Ancak Doğu Almanya’daki fakirlik ve yeni üyelerdeki hızlı kalkınma gözönüne alındığında iş için Doğu’ya giden Almanlar’ın sayısının kısa sürede artacağı görülüyor. İşte o zaman her iki taraf için de ekonomik yakınlaşmada çok acele edilmemesinin daha iyi olacağı ortaya çıkacaktır. Sendika yöneticileri de korkuları körüklemek yerine bu duruma dikkat çekmelidir.’’

Son olarak Amerikan askerlerinin Iraklı tutuklulara yönelik muameleleri konusunda çıkan skandal ile ilgili yorumları aktarıyoruz. Neue Osnabrücker Zeitung:

‘’Başkan George Bush’un Irak’ın işgaline taktığı güzel ad neydi? Irak’a özgürlük operasyonu. Medyanın bir yıldır her gün dünyaya yaydığı görüntülerdeki kurtaran ile kurtarılanların görüntüleri ise ne kadar çirkin! Amerikan ve İngiliz askerlerinin Iraklı tutuklulara eziyet ederken ne kadar keyif aldıklarını gösteren fotoğraflar ile artık bir dehşet boyutuna ulaştı. Bu görüntüler Bush ve İngiltere Başbakanı Blair’in itibarı ve siyasi niyetleri açısından zehir zemberek bir durum. Çünkü kurtarılanların kurtaranların eziyeti altında inlediği noktada Irak’ın özgürlüğü de halledilmiş demektir.’’

Viyana’da yayınlanan Salzburger Nachrichten gazetesinde konuyla ilgili şu yorum yer alıyor:

‘ Bu tür olayların sorumlusunu daha yukarılarda aramak gerekir. Washington’daki bazı siyasi çevreler mevcut devletler hukukundan tiksiniyor, BM’yi hiçe sayıyor, Cenevre Konvansiyonu’nun savaş esirleri ile ilgili kurallarını abartılı buluyor. Amerikan yönetimi, Guantanamo’daki tutuklulara asgari hukuki yardımı bile çok görüyor. Gerekçesi, hukukdışı savaşçıların hiçbir hakka sahip olmaması. Şimdi ABD diktatörleri devirmek, hukukdışı rejimleri ortadan kaldırmak, hakları, özellikle de insan haklarını güvence altına almak için tek süpergüç ve dünya polisi olarak sahnede. Ancak bunun yerine yanlış bir politika izlemek yoluyla teröristlerin ekmeğine yağ sürüyorlar.’’