1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

05.11.2004 - Avrupa basınından özetler

Derleyen: Hülya Topcu5 Kasım 2004
https://p.dw.com/p/Absl

Fransa’da tedavi gören Filistin lideri Yaser Arafat’ın beyin ölümünün gerçekleştiği yönündeki spekülasyonlar, Amerikan başkanlık seçimlerinin Avrupa’nın gündeminin ikinci sırasına inmesine neden oldu. Alman Süddeutsche Zeitung gazetesinde Rudolph Chimelli imzasıyla yeralan yorum Arafat’ın ölümünün sonuçlarını irdeliyor:

"Arafatsız bir Filistin’i birçok kişi istedi. Arafat’ı, İsrail’in icraatlarını yaşama geçirmesine yardım etmekle suçlayan radikal Filistinliler, müzakere partneri olarak kabul etmeyen İsrail hükümeti, teröristlere destek verdiği gerekçesiyle ABD. Sadece Avrupalılar, Arafat’ın Filistin halkının meşru temsilcisi olduğunda ısrar etti. Ancak Arafat’ın olmadığı bir Filistin’i bugüne değin kimse tahayyül etmedi. İsrail’in eski Başbakanı İzak Rabin’in öldürülmesiyle Ortadoğu barışı ilk şansını yitirdi, Arafat’ın ölmesiyle bu tarihi şans ikinci kez kaçırılmış olacak. Çünkü Arafat İsrail’in varlığını hukuki açıdan tanıdı ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Filistinliler’in kaybettiği toprakları İsrailliler’den geri alması yönündeki taleplerini mini bir Filistin devleti kurulması yönünde değiştirdi. Arafat için daha uzun süre yas tutulacak. Belki de bazıları bunu gecikmeli olarak yapacak."

Sol liberal Fransız gazetesi Liberation da yorumunda Yaser Arafat sonrası Filistin’i inceliyor:

”Bir mucize gerçekleşmezse Filistin, lideri Arafat için yas tutacak. Arafat’ın ölümü, Filistinliler’i ve Ortadoğu’yu tehlikeli bir sürece sokacak. Burada ön plana çıkan soru Filistin’in Arafatsız ayakta kalıp kalamayacağı. İsrail, Arafat döneminin sona erecek olmasından memnun. Ancak Arafat’ın ölmesi, barış umutlarının bitmesine neden olabilecek bir gelişmeye, Filistinliler’i kardeş kavgasına sürüklerse bu hiç adil olmaz.”

Avusturya’daki Kurier gazetesi de Arafat’ın ölümünün Ortadoğu barış süreci için yeni bir şans yaratacağı görüşünü savunuyor:

"Arafat, İsrailli sivillere karşı uygulanan terörü engelleyemedi ya da bunu engellemek istemedi. Ama sonuçta bu, Arafat’a prestij kaybettirdi. İntihar saldırıları, İsrail Başbakanı’ın güç kazanmasına, Filistin topraklarının ise İsrail tanklarının operasyonlarına maruz kalmasına neden oldu. Şaron için Arafat’ı karargahına hapsetmek ve Arafat’ı barışın önündeki tek engel olarak lanse etmek kolay oldu. Şimdi bu engel ortadan kalkıyor. Şaron barışa istekli olduğunu ispat etmeli. Burada asıl önemli olan, Şaron’un yeni Filistin yönetimi ile müzakerelere başlayıp başlamayacağı ve Filistinliler’e bağımsız devletleri için bir perspektif sunulup sunulmayacağı. Çünkü ancak o zaman Arafat’ın ölümü, Ortadoğu’daki can çekişmeye son vermiş olur.”

Avrupa basınında, Amerikan başkanlık seçimleri de Arafat’tan sonra dikkat çeken bir başka konu. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinin konuyla ilgili yorumu şöyle:

”ABD’nin Irak işgalini savunarak iç politikada zorluklar yaşayan İngiltere Başbakanı Blair ile İtalya Başbakanı Berlusconi ve Polonya Başbakanı gibi Avrupalılar, Bush’un yeniden başkanlığa seçilmesiyle hafifledi. Çünkü savaşın başkomutanının Amerikalı seçmenlerin oylarının çoğunluğunu alması, onların da yükünün hafiflemesine anlamına geliyor. Başka bir açıdan bakıldığında, Bush’un yeniden seçilmesinin Irak savaşına karşı olan Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ve Almanya Başbakanı Schröder’in de işine yaradı. Amerikan karşıtı tavırlarıyla seçimleri iç politikada kullandılar. Yani, atlantikötesi ilişkilerde fazla birşey değişecek gibi görünmüyor.”

Aynı gazetede Majid Sattar imzasıyla, ”Bush ülkeyi kimlerle yönetecek” başlıklı yorumda ise şu satırlar göze çarpıyor:

"Bush’un yeniden seçilmesiyle birlikte yönetimde kimlere yer vereceği konusunda spekülasyonlar yapılmaya başladı. Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın yeni yönetimde yer almayacağı tahmin ediliyor. Çünkü Powell, görev süresi içinde bazı yenilgilere imza attı. Savunma Bakanı Rumsfeld’in de yönetimde olmayacağı söyleniyor. Ebu Gureyb’teki işkence skandalı yüzünden değil, Irak’ta bir türlü bulunamayan kitle imha silahları nedeniyle Bush yönetimine duyulan güvenin azalmasına neden olduğu için. Bush’un Güvenlikten Sorumlu Danışmanı Condoleezza Rice’ın adı ise hem Dışişleri hem de Savunma Bakanlığı koltuğu için geçiyor. Bunda Bush’un Rice’e duyduğu sonsuz güvenin etkili olduğu yorumları yapılıyor.”

Belgrad’da yayımlanan liberal Danas gazetesinin aynı konuyla ilgili yorumu da şöyle:

"ABD’de çoğunluk Başkan’a muhafazakar, Hristiyan dini temellerine dayanan, milliyetçi bir ABD’nin güvencesini verdi. Bu nedenle ABD’nin politik açıdan sağa doğru kaydığı söylenebilir. Çünkü Amerikan muhafazakarları, dört yıl önce Demokratlarla yarı yarıya paylaşılan oyların bu seçimlerde Cumhuriyetçiler’in çoğunluğu sağlamasına yardım etti.”

Fransız Le Monde gazetesi ise "Kerry seçimleri neden kaybetti?” başlıklı yorumunda, şu satırlara yer veriyor:

”Demokratlar’ın seçmenlere yaptığı açıklamalar çelişkiliydi ve doğru bir tarzda da yapılmadı. Küreselleşmeyi savunan Clinton’la, kayırmacılık yaparak işyerlerinin kapatılmasını önleme sözünü veren başkan yardımcısı adayı Edwards’ın açıklamaları arasında uçurum vardı. Bush seçim yarışında kartlarını ülke savunması, ailenin, ahlaki değerlerin korunması ve dine önem verilmesi gibi konulara oynamakla başarı sağladı."