1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TÜR 0604 Presseschau 1

6 Nisan 2011

Bugünkü gazeteler, Türkiye'de Ergenekon davası kapsamında gazetecilerin tutuklanması, Libya ve Fildişi Sahili’ndeki çatışmalar ve Hür Demokrat Parti’nin yeni genel başkanının belirlenmesi gibi konulara ağırlık veriyor

https://p.dw.com/p/10o6S

Frankfurter Allgemeine Zeitung, Türkiye’de Ergenekon davası kapsamında Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanması bağlamında ülkenin geldiği durumu mercek altına alıyor:

„Ahmet Şık’ın yazdığı, ‚İmamın Ordusu’ kitabı, İslamcı Fethullah Gülen hareketinin yargı ve emniyete gizlice sızmasını anlatıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendi isteğiyle ABD’de yaşayan Gülen’e yakınlığını hiçbir zaman inkar etmiyor. Hatta tam tersine. Hem Türkiye, hem de Almanya’da özel olarak işletilen Gülen okulları Türk-İslam sentezinin yayılmasına hizmet ediyor, öğrencilere bunun eğitimini veriyor. Bu okullardan mezun olanlar, politika ve ekonomi dünyasında etkili pozisyonlara geliyor. Bu misyoner inanç topluluğu kendisini İslam ile Batı arasındaki bir köprü olarak gösteriyor. Ama onların aslında gerçekten teokratik bir devlet kurmaya çabaladığını tahmin eden sadece Ahmet Şık gibi gazeteciler değil. Birçok Türk, Ergenekon’un ortaya çıkarılmasının, ülkelerinde demokrasiye giden yolu kapatan güç odaklarının yıkılmasına hizmet edeceğine inanmıştı. Ancak acı bir hayal kırıklığına uğradılar. Ergenekon, hükümetin ideolojisiyle ters düşen herkesin susturulduğu bir dava haline geldi. Demokrasinin alanı daraldı. Gülen hareketinin etkisinin yargının yardımı vasıtasıyla aleni bir biçimde gizlenmesi, Türk toplumunun bazı kesimlerinde derin bir güvensizliğe neden oluyor. Bu nedenle Ahmet Şık’ın gözaltına alınmasına karşı protesto gösterileri düzenleniyor. Gerçek demokrasilerde düşüncelerin ifade edilmesini ve özgür düşünmeyi yargı korur. Erdoğan’ın Ortadoğu için model olarak gösterip övdüğü Türkiye’de ise yargı, her ikisini de olanaksız hale getiriyor.“

Münih’te yayımlanan Süddeutsche Zeitung ise bugünkü sayısında, Libya ve Fildişi Sahili’ndeki çatışmalar ışığında, uluslararası toplumun üstlenmesi gereken rolü ele alıyor. ‚Savaş ve ahlak’ başlıklı yorumda şu satırları okuyoruz:

„Geriye, olabilecek en kötü senaryonun engellenmesi görevi kalıyor. Ruanda’da 1994 yılında dünya bir soykırımın yaşanmasına izin verdi. Bu, büyük olasılıkla modern uluslararası toplumun bugüne kadarki en büyük başarısızlığıydı. Kenya’da ise tam tersine hızlı ve akıllı bir diplomasi sayesinde seçimlerin ardından etnik şiddetin tırmanması engellendi. Fildişi Sahili’nde de etnik gerginliklerin yeni katliamlara neden olma tehlikesi var. Özellikle de Gbagbos karşıtlarının hukuk ve nizamı inşa edememesi halinde. Eğer bu olursa, o zaman dünyanın, fazla bir stratejik ve ekonomik çıkarı olmamasına rağmen Fildişi Sahili’ne hızlı bir biçimde acil müdahale gücü göndermekten başka seçeneği kalmaz. Dünyanın Fildişi Sahili konusunda tetikte olması şart.“

Bugünkü Alman gazetelerinin geniş yer ayırdığı bir başka konu ise hükümet ortağı Hür Demokrat Parti’de Guido Westerwelle’nin genel başkanlıktan ayrılacağını açıklamasının ardından halefinin belirlenmesi. Parti Genel Başkanlığı ve Başbakan Yardımcılığı görevlerini Sağlık Bakanı Philipp Rösler üsteniyor. Badische Neueste Nachrichten'in yorumu şöyle:

„Philipp Rösler'in Genel Başkanlığı döneminde Hür Demokrat Parti bambaşka olacak: Guido Westerwelle'nin dönemindeki gibi dik başlı ve sivri değil; daha ihtiyatlı, daha sempatik. Tıpkı yan tarafa yeni taşınmış ve her zaman herkesi nazikçe selamlayan bir komşu gibi. Kamuoyu yoklamalarında oy oranı yüzde 5'lerde seyreden partinin şirin, sevimli bir hücuma geçmesi acilen şart. Liberaller Rösler'le bunun için doğru adamı buldular."

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Hülya Topcu

Editör: Beklan Kulaksızoğlu