1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

06.10.2011- Alman basınından özetler

6 Ekim 2011

Tüm dünyada dalga dalga yayılan gençlik protestoları, yeni mali kriz endişesi, Rusya ve Çin’in Suriye konusundaki tutumuna eleştiriler ve Avrupa’da aşırı sağ akımların yükselişi, Alman gazetelerinden seçtiğimiz konular.

https://p.dw.com/p/12mot

Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya, hatta ABD’ye kadar dalga dalga yayılan ve özellikle genç neslin aktif olarak rol aldığı protesto hareketleri, yeni bir “68 Kuşağı”nın habercisi mi? Ulusal gazetelerden Die Welt’in, bu soruya yanıt aradığı yorumuyla başlıyoruz basın turumuza:

“Tel Aviv’den New York’a kadar uzan protesto dalgaları artık uluslararası bir boyut kazandı. İsrail’de artan kira fiyatlarından yakınan gençler çadır kentler kurup eylem yaparken, Wall Street’teki göstericiler, Batı dünyasının kurduğu mali düzene isyan bayrağını açıyor. Bu protestoların amacı bir şeyleri yakıp yıkmak değil. Aksine, sistemin daha iyi işlemesi ve koruma altına alınması için çaba gösteriliyor. Yani asıl amaç devrim değil, evrim! Geçmişte Yeşil Hareket, nükleer enerjiye şiddetle karşı çıkarken, aynı konuda bugün artık daha ılımlı ve esnek bir protesto hareketi söz konusu. Örneğin Almanya’da Korsanlar Partisi’nin yükselişi de bu ılımlı protestoların farklı boyuttaki bir yansımasından ibaret.”

Yine domino efekti yapan bir başka konuya geçiyoruz:  Mali piyasalarda başlayan kriz, küresel bir ekonomik krize dönüşürken, bunu devletlerin içine düştüğü borç krizi izledi. Şimdi ise kimi gözlemciler, filmin tekrardan başa sarılıp yeni bir küresel mali krizin patlak vermesinden endişe ediyor. Düsseldorf merkezli ekonomi gazetesi Handelsblatt, bu endişeleri mercek altına alıyor:

“Önce bankalar, sonra devletler... Ardından yine bankalar ve daha sonra yine devletler... Devlet borçları ve mali kriz arasındaki bu kısır döngü giderek daha da tehlikeli bir hâl alıyor. 2007/2008 dönemindeki küresel bankacılık krizi sonrasında batmak üzere olan bankaları ayakta tutabilmek için hazırlanan çok sayıda kurtarma paketi, devletleri şimdi de borç krizine sürükledi. Durum son derece vahim ve kısır döngüde yeniden başlangıç noktasına gelinmek üzere:  Banka krizi – Yeni sürüm 2.0.”

Geçiyoruz Çin ve Rusya’nın Suriye politikasının eleştirildiği bir yoruma. Esad rejimine karşı daha sert yaptırımlar uygulanması kararı, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden Rusya ve Çin’in engeline takıldı. Bielefeld kentinde yayımlanan Westfalen-Blatt, Moskova ve Pekin’i ağır bir dille eleştiriyor:

“Almanya’nın BM nezdindeki daimi büyükelçisi Peter Wittig, Moskova ve Pekin’in Suriye’ye yaptırım uygulanmasına ‘hayır’ demesinin ardından şu serzenişte bulundu: ‘Güvenlik Konseyi bugün iflas etmiştir.” Gerçekten de soğuk savaş âdeta hortladı. Bir tarafta Ortadoğu’daki etkinliğini kaybetmekten korkan Rusya ve Çin, diğer tarafta ABD ve diğer Batılı ülkeler. Ayrıca son derece kârlı silah ve petrol ticareti konusu da var tabii. Çin,  dünya kamuoyunu içişlerine müdahale etmemeye çağırırken, Suriye ile de diyalog politikasında ısrar edilmesinin gereğine vurgu yapıyor. Ancak Pekin’in diyalog politikasının şimdiye kadar pek işe yaradığı söylenemez. Tek suçları daha fazla özgürlük talep etmek olan en az 2 bin 700 Suriyeli, son aylardaki şiddet olaylarında hayatını kaybetti. Rusya’nın BM nezdindeki daimi büyükelçisi hiç değilse mertçe ‘stratejik çıkarlarımızı düşünmeliyiz’ diyor. Libya’daki rejim değişikliğinin ardından sağlam bir müttefikini kaybeden Moskova ve Pekin, şimdi Suriye’de de aynı akıbete uğramak istemiyor. Ama bu iki ülkenin çıkarcı politikasının bedelini Suriye’deki insanlar canlarıyla ödemek zorunda kalıyor.”

Son olarak Avrupa'da aşırı sağ akımların önlenemez yükselişini konu alan bir yorum aktarıyoruz. Berlin merkezli Tageszeitung, bu yükselişi endişe verici buluyor:

“Danimarka’da aşırı sağcıların koalisyon hükümetine girmeleri ve diğer Avrupa ülkelerinde aşırı sağın yükselmesi nedeniyle gerek AB gerekse ulusal hükümetlerin hukukî ve siyasi duyarlılığı ciddi anlamda yara almıştır. Avrupa Adalet Divanı hâlâ süt, tavuk ve muzlara standart getirmeye çalışan yönetmeliklerle uğraşırken, demokrasi ve hukuk devletinin savunuculuğu görevini ise bugüne kadar ihmal etti. Peki, AB Parlamentosu ve AB Komisyonu, milliyetçiliğin yükselişi karşısında ne yapıyor? Bu ciddi mesele karşısında AB kurumlarının ve kamuoyunun sessizliğe bürünmesi büyük bir ahmaklıktır.”

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Murat Çelikkafa

Editör: Başak Özay