1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

08.12.2004 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Çelik Akpınar8 Aralık 2004
https://p.dw.com/p/AbsO

Alman basınında, Türkiye’nin AB üyeliği tartışmaları, Metin Kaplan hakkında Federal İdari Mahkeme’nin verdiği karar, Alman muhalefet Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin Düsseldorf Kongresi ve Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’in Çin gezisiyle ilgili yorumlar dikkat çekiyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinde, Türkiye’ye ilişkin yayımlanan makale, ”Türkiye’ye serbest dolaşım hakkı yok mu?” başlığını taşıyor. Yorum özetle şöyle:

”Türkiye’ye en erken 2015 ila 2020 yılında verileceği tahmin edilen tam üyelikten sonra da AB, serbest dolaşım hakkına ilişkin olarak bir dizi istisnai kural getirmek istiyor. Bu konudaki taslak, AB Dönem Başkanı Hollanda tarafından 17 Aralık’taki AB Zirvesi’ne sunulmak üzere rapor halinde hazırlandı. Rapor, Türkiye ile müzakerelere geçiş konusunda öneride bulunmuyor. Ancak beklentiler, bunun 2005 yılının ikinci yarısında olacağı yönünde. AB, Türkiye’ye ilişkin görüşmelerin sonuç vermemesi halinde neler yapılabileceği konusunda çeşitli senaryoları ele alıyor. Fransa, böyle bir durumda tam üyelik yerine başka bir seçenek üzerinde durulabileceğini belirtiyor, ancak ”imtiyazlı ortaklık” gibi önerilere de sıcak bakmıyor. Buna rağmen, AB Dönem Başkanı Hollanda, Türkiye’nin tam üyelik sürecinin otomatiğe bağlanması konusunda -diğer üye ülkelerin görüşlerini de göz önünde bulundurarak- temkinli tavır almak istiyor. Bu nedenle, taslak metnine özellikle işçilerin serbest dolaşımı, tarım politikaları, AB iç piyasasına uyum gibi konularda geçiş süreleri, istisnalar, özel anlaşmalar ve koruyucu sözleşmeler içeren maddeler getiriyor. AB Başkanı Hollanda’nın yeni taslağında ayrıca, Türkiye’de demokratik ve hukuk devleti kurallarına aykırı uygulamalar saptandığında, üyelik görüşmelerinin AB Komisyonu’nun ya da üye ülkelerin önerileriyle askıya alınması da yer alıyor.”

Türkiye’ye iade edilen, aşırı dinci İslami Cemiyet ve Cemaatler Birliği Başkanı Metin Kaplan konusu Alman gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Leipzig’teki Federal İdari Mahkeme, Metin Kaplan‘ın Almanya’dan sınırdışı kararının yasaya aykırı olduğu yönündeki şikayetini inceledi ve Kaplan’ın sınırdışı edilmesine engel bulunmadığını bir kez daha onaylamış oldu. Neue Osnabrücker Zeitung gazetesinin konuya ilişkin yorumu:

”Federal İdari Mahkeme’nin bu kararından Türk hükümeti de hoşnut olacaktır. Çünkü mahkeme, Kaplan’ın Türkiye’de işkence ya da kötü muameleye maruz kalmayacağını saptamıştır. Ancak bunun böyle olduğu da zaman içinde kanıtlanmak zorundadır. Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily de Kaplan’ın Türkiye’de hukuk devleti kurallarına göre yargılanıp yargılanmayacağını dikkatle izleyecek. Zaten Türkiye’nin başka türlü davranması, AB üyeliği şansını olumsuz etkileyecektir. Federal İdari Mahkeme’nin bu kararı başka bir açıdan da önemli. Bu kararla Metin Kaplan‘ın ya da diğer aşırı dinci örgütlerin Almanya’dan terörist faaliyetleri koordine etmelerine izin verilmeyeceği yönünde açık bir sinyal ve hukuk devleti düşmanlarının eylemlerinin sonuçlarına katlanmak zorunda oldukları mesajı verilmiştir.”

Berliner Kurier

gazetesi, Alman muhalefet Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin Düsseldorf’taki Kongresi’nde ele alınan yurtseverlik konusuna değindiği yorumunda şu satırlar yer alıyor:

”Almanya’nın daha fazla yurtseverlik duygusuna ihtiyacı var mıdır? Öncü kültüre ihtiyacımız var mıdır? Sırf Alman Anayasası‘na sadık kalacaklarına yemin ettikleri için yabancılardan daha iyi Alman olacakları beklenebilir mi? Hristiyan Birlik partileri yurtseverlik tartışmasını ortaya atarak, aşırı sağ sularda oy avına çıkmıştır. Hollandalı film yönetmeni Theo van Gogh’un öldürülmesi bizim ülkemizde de farklı kültürlerin birarada yaşaması olgusunun sorgulanmasına yol açmıştır. Ama buna yanıt daha fazla yurtseverlik çağrı ya da ulusal marşın söylenmesi değil, birlikte yaşam için çözüm önerileri üretilmesidir. Bu konuda sağcı seçim propagandası yapar gibi bir havaya girmek yerine, biraz sessiz sakin bir biçimde tavır almak daha doğru olurdu.”

Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’in Çin ziyaretine ilişkin yorumlara geçiyoruz. Frankfurter Allgemeine Zeitung bu konudaki yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

"Yöneltilmesi gereken soru şu: Avrupa, Çin’in sadece ekonomik gelişmesine mi yardım edecek, yoksa genişleme emelleri olan Tayvan’ı sık sık tehdit eden bu ülkenin silahlanmasına da mı katkıda bulunacak? Pekin yönetimi, Çin’i kazanmak için birbiriyle yarışan Avrupa’nın bu konudaki iç rekabetini çıkarları doğrultusunda kullanmasını iyi biliyor. Almanya Başbakanı da Çin’de bulunan İtalya Başbakanı da ülkelerinin BM Güvenlik Konseyi’nde daimi temsilcilik kazanma isteğine Çin’den olumlu yanıt alıyorlar. Ama özünde Çin ne veto hakkından, ne de daimi üyelikten söz ediyor. Çin yönetimi kendine çekici yöntemler geliştiriyor, flört yapıyor ve dış ekonomik politikalarını stratejik perspektiflere dönüştürüyor. Çin’in bu tavrından herkes kendine dersler çıkartabilir.”

Kölner Stadt-Anzeiger

gazetesinin aynı konuya ilişkin yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

"Almanya ile Avrupa büyük güç Çin ile ilgili uzun erimli politikalar geliştirmek zorunda. Bunun bir parçası da daha fazla demokrasi ve insan hakları için mücadele. Sadece ahlaki ve insani değerler açısından değil, kendi siyasi çıkarları açısından da böyle davranılmak zorunda. Çin’in ekonomik gelişmesi gün gelip zarar gördüğünde, toplum içinde baskı altında tutulan sorunlar gün ışığına çıkacak, azınlıklar özerklik talep edecekler. Çinli işçiler hakları ve sendikalar için mücadele verecekler. Çin istikrara ancak politik reformlara izin verdiği sürece kavuşacaktır. Almanya ise bu hedefe doğru destek vermek zorundadır.”