1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

10.10.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Nihat Halıcı10 Ekim 2005
https://p.dw.com/p/Abov

Alman ve Avrupa basınında bugün Güney Asya’daki deprem, Almanya’daki koalisyon görüşmeleri, İspanya’daki mülteci krizi, Türkiye ile Romanya’daki kuş gribi vakaları, haftasonu yapılan ve Türkiye’nin Almanya’yı yendiği hazırlık maçıyla ilgili haber ve yorumlar öne çıkıyor:

Pakistan, Hindistan ve Afganistan’da onbinlerce can kaybına yolaçan depremle ilgili yorumlarla başlıyoruz. Bonn’da yayımlanan General Anzeiger gazetesinde konuyla ilgili şu satırları okuyoruz:

“Uluslararası yardımlar özellikle Pakistan’a yöneliyor. Dünya bu depremin zaten gerginliğin hakim olduğu bölgede uzun vadeli bir istikrarsızlığa yolaçmasını engellemek istiyor. Ancak şimdi yardımların bir an önce bölgeye ulaştırılmasının yanı sıra, gelecekte bu tür afetlerde kurban sayısının nasıl azaltılabileceği konusu da önem taşıyor. Doğaya hükmetmek mümkün değil ama insanlar kendileri için tehlikeli olan felaketlerle başedebilmeyi öğrenebilirler. Örneğin kim ormanları yokediyorsa, erezyona da şaşırmamalı. Doğaya karşı savaşmak mantıksız. İnsanlığın asıl düşmanı yoksulluk ve tahrip edilmiş bir çevre.”

Paris’te yayımlanan La Croix gazetesinin depremle ilgili yorumu ise şöyle:

“İki nükleer güç, Hindistan ve Pakistan, depremden zarar gören bölgelere gerekli yardımların ulaştırılabilmesi için belki aralarındaki gerginliği bir kenara bırakıp işbirliği yaparlar. Bunu yapmayıp, yeniden inşa yerine gerginliği sürdürmeleri, kör oldukları anlamına gelir. Pakistan ve Hindistan’ın dostu olduğunu söyleyen tüm ülkeler, iki ülkenin bu gerçeği görmesine yardım etmeli.”

Almanya’daki koalisyon pazarlıkları da dikkat çeken diğer bir konu. Frankfurter Allgemeine Zeitung, konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Umut dolu bir geleceği düşünerek sadece ileriye bakmak pek de zor değil aslında. Ancak bunu yapabilmek için mutlaka geriye dönüp geçmişe de bir bakmak gerekiyor. Gerhard Schröder ve Angela Merkel’in 2002’den beri uyguladıkları stratejiler gerçekten de amacına ulaştı mı? Seçim sonuçlarına bakıldığına, hiçbirinin, seçmenlerin gözünde itibar kazanamadığı görülüyor. Sakın kimse, aylardır Schröder ile Merkel arasında pratikte zaten bir büyük koalisyonun varlığından sözetmesin. Öyle olsaydı, birbirlerini alaşağı etmek için bu kadar uğraşmalarına gerek kalmazdı.”

Hamburg’da yayımlanan Almanya’nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild ise politikacıların, ülke menfaatlerinden ziyade kendilerini düşündüklerini savunuyor:

“Müstakbel bir büyük koalisyonla vatandaşlar arasındaki görev dağılımı herhalde şöyle olacak: Onlar konuşacak, konuşacak, konuşacak... Biz ise ödeyeceğiz, ödeyeceğiz ve ödeyeceğiz... Daha yüksek KDV mi? Tabii, hay hay! Binek otomobillere otoyol harcı mı? Mutlaka! Kabinede daha fazla bakanlık koltuğu mu? Evet, kesinlikle! Seçimlerden üç hafta sonra, her ne hikmetse büyük partiler birden bire yakınlaşıverdiler. Ancak bu yakınlaşma, vergi mükelleflerinin üzerine daha fazla yük bindirilmesi sözkonusu olduğunda mümkün oldu. Geri kalan konuların nasıl olsa acelesi yok. Seçimden önce bambaşka vaadlerde bulunulmuş olması ise önemini yitirmişe benziyor. Yani politikacıların klasik söylemleri devreye giriyor: Dün dündür, bugün bugün! Bu palavralar ne kadar uzun sürerse, maliyeti de bir o kadar fazla olacaktır.

Bugünkü gazetelerde yer bulan bir başka konu ise İspanya’daki mülteci krizi. Lüksemburg’da yayımlanan Luxemburger Wort gazetesi “Avrupa’nın utanç duvarı” başlıklı yorumunda, İspanya’nın sömürgeleri Melilla ve Ceuta kentlerine mülteci akınını önlemek için aldığı önlemleri masaya yatırmış. Yorum şöyle:

“Avrupa’nın ortasında Almanya’da tam 40 yıl boyunca bir duvar insanların öteki tarafa geçmesini engelledi. 1989 yılında bu duvar yıkıldı ama şimdilerde yeni başka duvarlar ortaya çıktı. Avrupa kıtasının sınırındaki bu duvarlar, insanların Avrupa’ya girmesini her yönteme başvurarak engelliyor. Bu duvar, birinci ve üçüncü dünya ülkeleri, yani zenginle yoksul arasında örüldü. Melilla ve Ceuta’dan gelen fotoğraflar da bunu gösteriyor. Mülteci akınından kurtulmak için bariyerler yükseltiliyor ve güvenlik görevlilerinin sayıları arttırılıyor. Ancak Fas gibi ülkeler de bu sorunla başedemiyor. Avrupa tabii ki göçü düzenleme hakkına sahip ama bunu yaparken özgürlük, adalet ve insan hakları gibi değerlerin, boş sözcüklerden ibaret olmadığını da göstermeli.”

Avrupa’yı da tehdit eden Kuş Gribi salgınıyla ilgili bir yorum aktarıyoruz şimdi de. Rostock kentinde yayımlanan Ostee Zeitung, Romanya’dan sonra Türkiye’de de ortaya çıkan kuş giribi vakalarına ilişkin yorum sütunlarında şu ifadelere yer veriyor:

“Kuş gribi Romanya ve Türkiye’de ortaya çıkarak Avrupa’ya ulaşmış oldu. Şimdi enfeksiyonun Almanya’ya ne zaman ulaşacağı sorusu soruluyor. Kuş gribi insandan insana geçmiyor. Ancak uzmanlar virüsün değişime uğrayarak, insanlar için tehlikeli olabilecek ölümcül bir virüse dönüşmesinden korkuyor.”

Alman basınında hafta sonu oynanan Türkiye-Almanya maçıyla ilgili değerlendirmeler de yer alıyor. 2006 Dünya Futbol Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak olan Almanya final turnuvasına sekiz ay kala hala ideal onbiri bulamadı. Konfederasyon kupasından bu yana form grafiği zigzaglar çizen Alman milli takımı İstanbul’daki hazırlık maçında da yenilerek kadronun gençleştirilmesine bel bağlayanları hayal kırıklığına uğrattı. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi Alman milli takımının durumunu şöyle yorumluyor:

“Milli takım ağır bir kriz geçiriyor. Ama bu krizin nasıl yorumlanacağı dünya kuppası sahibini bulduktan sonra ortaya çıkacak. Bundan dört yıl önce Rudi Völler’in teknik direktörlüğünü yaptığı kadro Ukrayna ile yaptığı eleme maçlarından sonra katıldığı dünya kupasında finale kadar yürümüştü. Genç kadronun Çarşamba günü Çin ile yapacağı hazırlık maçında da bekleneni verememesi teknik kadro üzerindeki kamuoyu baskısının artmasına yol açacaktır. Takımın kendine güvenini ancak tecrübeli elemanlar arttırabilir. Ancak onlar da Hollanda ve Slovakya maçlarında kendilerine tanınan şansı kullanamadılar. Savunmanın tel tel döküldüğü milli onbir Michael Ballack’sız kalınca ne yapacağını bilemiyor. 24 ile 28 yaşları arasındaki profesyoneller milli takım açısından kaybedilmiş bir kuşaktır. Gençlerden kimsenin şüphesi olmasın. Onların da devri gelecek. Bütün sorumluluğun şimdiden onların omuzlarına yüklenmesine rağmen.

Süddeutsche Zeitung ise Alman kulüplerinde top koşturan yabancıları Alman vatandaşı yapmaktan başka çare kalmadı mı? Sorusuyla başladığı yorumunda konfederasyon kupasında pilleri biten millilerin lig sezonunna da durgun başladıklarını hatırlatıyor. Kalan hazırlık maçlarında ideal onbiri bulma iddiasının yerini telaşa bırakabileceği uyarısında bulunan gazete, Türkiye karşılaşmasında milli maç tecrübesi olan futbolcuların da formsuz kaldığını ve teknik direktör Klinsmann’ın kalan aylarda gençlere moral ve kendine güven aşılamasının kolay olmayacağını dile getiriyor.