1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

12.11.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Ahmet Günaltay12 Kasım 2004
https://p.dw.com/p/Absg

Yaser Arafat’ın ölümünden sonra Ortadoğu’da beklenebilecek gelişmeler Alman ve diğer Avrupa basınının yorum köşelerinin başlıca konusu. Fildişi Sahili’nde yaşanan kanlı olayların ardından Fransa’nın Afrika politikası, Hollanda’daki yerli göçmen çatışması ve Almanya’nın yeniden ekonomik durgunluğa sürüklendiğini gösteren istatistikler de yazılı medyada derinlemesine ele alınıyor.

Yorum özetlerine Berlin’de yayımlanan Die Welt gazetesiyle başlıyoruz. Gazetenin Arafat’ın ölümüne ayırdığı satırlar şöyle:

"Nihayetinde Yaser Arafat’ın Filistin davasına yararı olmamış, ardında büyük bir yıkıntı bırakmıştır. Yaşama ümidi olmayan Filistin özerkliği, nefret, çaresizlik ve düzensiz bir idari yapı. Harisliği ve egoistliğiyle kendinden başkasının liderlik vasfı kazanmasını engellediği için şimdi otorite boşluğu doğmuştur. Önümüzdeki haftalarda Filistinliler geleceklerini tayin edecek adımları atacaklar. Entrikalarla post mücadelesi mi başlatacaklarına yoksa Arafat sonrasına düzenli bir geçiş mi yapacaklarına karar vermek durumundalar. İsrail’in yanıbaşında barış içindeki bir geleceğe mi uzanacaklar yoksa kaderlerini radikal unsurlara mı teslim edecekler? Tercih onların."

Die Welt

gazetesinin yorumundan sonra, Almanya’nın Düsseldorf şehrinde yayımlanan Handelsblatt gazetesindeki satırlara geçiyoruz:

"Arafat, İsrail devletinin varolma hakkını Filistinliler’e kabul ettirdi ama Yahudi devletiyle barışmaya yanaşmadı. Son nefesine kadar İsrail’i, bombalı intihar saldırısı düzenleyen fanatiklerin yardımıyla ve kendi şartlarıyla barış masasına oturtabileceğini sandı. Bu nedenle İsrail ile Arafat arasında tarihi uzlaşmaya varılması mümkün değildi. Ölümü barış arayışı için yeni bir fırsat yaratmışsa da kesin tahmin yürütülemez. Gazze Şeridi, kanunsuzluğun hakim olduğu yaşanmaz bir yere dönüşebilir. İyimser ihtimal ise Filistin Kurtuluş Örgütü’nde Arafat gibi ellerini kana bulamayan liderlerin söz sahibi olmasıdır. Filistin devletine kavuşma hayali, haleflerinin İsrail’i hedef alan terör eylemlerini kayıtsız şartsız önlemeleri şartıyla yaşatılabilir."

Bonn’da yayımlanan General Anzeiger gazetesi yorumunda Yaser Arafat’ın hedefine bir adım dahi yaklaşamadan Filistinliler’in arasından ayrıldığını, bütün dünyanın takdir ettiği karizmatik bir lider iken, sert ve otoriter kişiliğe büründüğünü dile getiriyor. Arafat’ın ölümünden sonra barış ve toprak arayışı için yeni bir fırsatı çıktığı görüşüne bu gazete de katılıyor. Artık geçmişin unutulması gerektiği görüşünü paylaşan Neue Osnabrücker Zeitung gazetesindeki satırlar ise özetle şöyle:

"Önce Filistin yönetimi huzursuzlukları önlemelidir. Sonra sıra İsrail ve ABD’ye gelecektir. Barış sürecini Arafat’ın tıkadığını onlar iddia etmekteydiler. Bu iddialarının doğruluğunu kanıtlayabilmeleri için matem günlerinden hemen sonra Filistinliler’e kapsamlı ve hakça barış önermelidirler. Burada Başkan Bush’a kilit rolü düşmektedir. Bush ikinci başkanlık döneminde yeniden seçilme korkusu olmadan serbestçe hareket edebilir. Başarılı bir Ortadoğu barış girişimi başlatması için şartlar hiç şimdiki kadar elverişli olmamıştı."

Süddeutsche Zeitung ve Frankfurter Allgemeine Zeitung gibi Almanya’nın en tanınmış günlük siyasi gazeteleri de Arafat’ın ölüm haberini, "yeni bir başlangıç umudu" manşetiyle yayınlamışlar. Süddeutsche Zeitung, Arafat’ın mirası başlıklı yorumunda, Clinton döneminden sonra köşesine çekilen Amerikan yönetiminin Ortadoğu’da aktif barış politikası uygulaması gerektiğini vurgularken, Frankfurter Allgemeine de "Arafat’ın ölümü Filistin ve İsrailliler’in barış arzusunu kamçılamalıdır, Arafat barış arayışının ortağı olamaz şeklindeki gerekçenin hükmü kalmamıştır, dağınık Filistin halkını millet yapan ve onlara bağımsız devlete kavuşma hakkını kazandıran Arafat efsane olarak yaşamaya devam edecektir" diyor. Aynı gazetenin Hollanda’daki şiddet eylemlerini konu alan yorumu ise şöyle:

"Rejisör van Gogh’un öldürülmesi, din savaşları neticesinde doğan Hollanda devletinin özbenliğini sarsmıştır. Tarihi nedenlerle bu devletin hasletleri arasına giren hürriyet ve hoşgörü anlayışına rağmen, çokkültürlü Hollanda toplumu kavramının yalan olduğu anlaşılmıştır. Hollanda radikal Müslümanlar‘dan müsamahanın esirgenmesi gerektiğini tartışırken, fertleri sınırsız hürriyete zorlamanın da ne kadar hatalı olduğunu anlamalıdır. 2001 Eylülü ABD’yi nasıl değiştirmiş ise, 2004 Kasımı da Hollanda’yı değiştirecektir."

Basın özetlerinde son olarak yine Süddeutsche Zeitung’a dönüyor ve Fildişi Sahili’ndeki krizle ilgili satırları aktarıyoruz:

"Binlerce Avrupalı tehlikedeyken uluslararası topluluğun mütereddit davranması çok kötü şeylerin olabileceğine işarettir. Terör grupları ırk farkı gözetmeksizin bütün yabancılara savaş ilan etmiş olsa da asıl tehlikede olanlar beyazlar değil Fildişi Sahili’nin kuzeyinde yaşayan milyonlardır. 1994’de Ruanda’da yaşanan kıyımın tekerrür etmesinden endişe duyulmaktadır. Teröristler beyazların tahliyesi tamamlandıktan sonra gözlerini ve silahlarını kuzeye çevirmekte tereddüt etmeyeceklerdir."