1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

13.06.2011- Avrupa basınından özetler

13 Haziran 2011

Türkiye’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin zaferiyle sonuçlanan genel seçimler, bugünün Avrupa basınında geniş yankı buldu.

https://p.dw.com/p/11ZKv

Almanya’dan Süddeutsche Zeitung’un internet sayfasında manşette yer alan yorumda Türklerin Erdoğan’ı başarılı icraatından dolayı ödüllendirdiği, ancak aynı zamanda seçim zaferinin Erdoğan'ın kanatlarını budayan bir paradoksa yol açtığı vurgulanıyor:

“Erdoğan yine rekor kırdı. 60 yılı aşkın çok partili sistem süresince her seferinde oy oranını artırarak üç kez üst üste mecliste mutlak çoğunluğu ele geçirdi. Kendisini halkın sesi olarak lanse etmeye bayılan, Atatürk’ten bu yana ülkesini şimdiye kadar kimsenin başaramadığı kadar değiştiren Erdoğan için, bu bir zafer. Paradoks ise, bunun aynı zamanda Erdoğan’ın kanatlarını budayan bir zafer olması. Türk seçmen, tek başına Anayasa değişikliği ve gönlündeki Başkanlık sistemi için Erdoğan’ın ihtiyacı olan üçte ikilik meclis çoğunluğunu ondan esirgedi. Giderek artan başınabuyrukluğu karşısında bu hayırlı bir şey. Türkler iliklerine kadar pragmatik bir halk. Erdoğan’a bu zaferi hediye etmelerinin nedeni, Erdoğan’ın koyu bir Müslüman olması değil, kendilerine daha iyi bir yaşam sağlaması. (Ekonomi ve demokrasi alanındaki tüm ilerlemelere rağmen) Türkiye bir yol ayrımında. Demokrasi henüz tam kökleşmedi. Yeni bir anayasaya, Kürtlerle barışa, AB üyelik sürecinde yeni atılımlara acil ihtiyaç var. Tüm partilerin üzerine büyük sorumluluk düşüyor. Ülkenin uzlaşıya ihtiyacı var. Erdoğan’ın şimdi ellerini uzatması ve geçtiğimiz yıllarda sadece sabotaja odaklanan muhalefetin bu eli tutması gerekiyor. Erdoğan’ın seçim zaferi sadece ulaşılanlardan dolayı halkın onu ödüllendirdiğini değil, aynı zamanda bu muhalefete hala ne kadar şüpheci yaklaştığını da gösteriyor.”

İspanya'dan El Periodico gazetesi ise Türkiye'de otoriter eğilimlerin baş gösterdiği değerlendirmesinde bulunuyor:

“Ilımlı İslamcı parti AKP'nin seçim zaferi, Türkler'in büyük çoğunluğunun, ülkeyi modernleştiren ve ordunun siyasete müdahalelerine son veren Başbakan Erdoğan'ı desteklediğini gösteriyor. Ancak Erdoğan istediği şekilde kazanamadı. Anayasayı tek başına kendi partisinin oylarıyla değiştiremeyecek. Erdoğan'ın Türk toplumunu İslamcılaştırmasından ziyade otoriter bir rejim kurmasından korkulur. Arap protesto hareketlerine ilham veren bir Türkiye'nin sözde bir demokrasiye dönüştürülmesi yazık olur.”

Fransa'dan Liberation gazetesi ise ‘Türkiye niye AB’ye girmesin?’ başlıklı yorumunda şu satırlara yer veriyor:

“Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin demokrasi konusunda hâlâ büyük noksanları var. Seçim kampanyaları sert geçti, polis müdahaleden geri durmadı. Çok sayıda gazeteci hapiste. Bunlar, hükümetin kendinden emin olmadığının işaretleri. Türk ekonomisi ise işsizliği yavaşlatmayı başardı, AKP'nin dış politikası, generallerinden ve NATO'dan özgürleşmiş özerk bir ülkenin dış politikası. Nicolas Sarkozy'nin yaptığı gibi Türkiye'yi Şarklı bir hayalet gibi görmenin, Avrupalı olmak için çok fazla Müslüman olduğunu söylemenin ne anlamı var? Akdeniz'in dört bir yanındaki ülkelerin kendi kaderlerini ellerine alıp Avrupanınkilerle örtüşen değerleri savunduğu bir dönemde Türkiye'yi AB'ye almak için elden gelen her şeyin yapılması gerekmez mi? Türkiye, Arap ve Müslüman ülkelerle Avrupa arasında bir köprü işlevi görebilir.”

Avusturya'dan Kurier gazetesi ise Türkiye'nin AB üyeliğine alternatifler bulunduğunu belirtiyor ve ekliyor:

“Erdoğan Türkiye'yi nereye götürüyor? Bu seçim zaferi, iç politikada Erdoğan'ın liderliğini heybetli bir şekilde tasdik etmiş oldu. Ama kendisi demokratik hukuk devleti düzeni için, insan hakları için, azınlıklara saygı ve onların korunması konusunda bir garantör mü? Ve diğer yanda AB, Türkiye'yi bünyesine alabilecek durumda mı? AB siyasi ve malî açıdan Türkiye'yi kaldırabilir mi, yoksa Türkiye'nin üyeliği Birlik fikrine zarar mı verir? Bunlar haklı sorular. Şüpheler artıyor. Erdoğan da buna katkıda bulunuyor. AB ile verimli bir ilişkinin ille de resmî üyelikten geçtiği gibi bir kural yok. Askeri konular zaten, Türkiye'nin 1949'dan beri üyesi bulunduğu NATO'nun işi. Ekonomik olarak ilişkiler mükemmel ve her iki tarafın da yararına olmak üzere giderek daha da iyileşiyor. Siyasi olarak da üyeliğe alternatifler var. Ortaklığın şeklinden çok içeriği önemli.”


© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu

Editör: Ahmet Günaltay

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik

Bu konuda daha fazla içerik