1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

14.04.2004 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Ayşe Tekin14 Nisan 2004
https://p.dw.com/p/Abv3

Almanca basınındaki yorumlarda bugün Irak’ta gittikçe artan şiddete, Başkan Bush’un takvime uyulması ısrarının yarattığı soru işaretlerine, Amerikan istihbarat servislerinin reformdan geçirilmesi kararına ve Ortadoğu'ya değiniliyor.

Lübecker Nachrichten, Beyaz Saray’ın savaş sonrası Irak konusunda bir konzeptinin olmadığını vurguluyor:

“ABD’nin Irak’taki yöneticisi Paul Bremer, 1 Temmuz’da Irak’ta iktidarı kime devredeceksiniz sorusuna “iyi bir soru” cevabını veriyor. Ama ne yazık ki bu iyi bir cevap değil. Çünkü bu cümle, Irak savaşını eleştirenlere hak veriyor: Savaş sonrası Irak’ta düzenin ne olacağı konusunda hiçbir çalışma yapılmamış. Kanlı bir diktatörün yerini şimdi terör milislerinden kaynaklanan şiddet aldı. Bu Avrupa Birliği açısından da önemli. Irak, AB’ye coğrafi açıdan Amerika'dan daha yakın. Şu sıralar geçmişte engellenebilecek bir durumu engellememesinin sonuçları daha iyi hissediliyor. BM’nin yardımı için de geç kalındı. Ortadoğu’nun kanlı geçmişi, Irak’ta barışın kısa zamanda sağlanamayacağı duygusunu veriyor.”

Ludwigshafen’da yayınlanan Die Rheinpfalz gazetesi, Bush’un Irak’ta zafere mahkum olduğunu yazıyor:

“Başkan Bush “gözünü kapat ve işini yap” yöntemi ile hareket ediyor, ama bir yıl önce bittiğini açıkladığı savaşın ne zaman biteceği belli değil, üstelik geri çekilme emri de veremez. Bu hem ABD hem de Bush’un kendisi için tamamen iflas anlamına gelir. Süper gücün zayıflığını ortaya koyması söz konusu olamaz. Aksi takdirde, Irak’ta hem kaos yaşanır hem de teröristlerin yuvası olur. Başkan Bush’a Amerika karşıtlığını arttırmak pahasına Irak’ta zaferi sağlamaktan başka yapacak bir şey kalmıyor.”

Berliner Zeitung, Yeni Zelanda Başbakanı Helen Clark’ın “Irak’ta şiddetin devam etmesi halinde askerleri geri çekmeyi düşünürüz” yolundaki açıklamasının Bush’un durumuna tutulan bir projektör olduğunu yazıyor:

“Yeni Zelanda Başbakanı Helen Clark açıklaması ile Başkan Bush’un durduğu sahneyi aydınlattı: Bush, Irak’taki aşırılarla mücadele etmek zorunda olduğu gibi, Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra yanına çekmesi gereken çoğunluğun desteğini kaybetme tehlikesi ile de karşı karşıya. Şimdi buna bir de savaş öncesinde biraraya getirdiği “İstekliler Koalisyonu”nun dağılması tehlikesi eklendi. “

Hagen’da yayınlanan Westfalenpost’da ise şu satırları okuyoruz:

“Askeri üstünlüğü ile Bağdat’ı kısa zamanda ele geçiren ABD’nin buna rağmen savaşı kazanamadığı görülüyor. Bunun da nedeni, Irak halkının kültürel ve dini temellerinin tam olarak hesaba katılamaması. Tipik Amerikan burnu büyüklüğü ile farklı kültürleri dikkate almadıkları için Vietnam’da olduğu gibi, Irak’ta da başarısız kaldılar.”

Neue Osnabrücker gazetesi ise 11 Eylül olayları ve Amerikan istihbarat örgütlerinin durumunu konu almış yorumuna:

“George Bush’un istihbarat servislerini reformdan geçirme planları epeyce geç kaldı. 11 Eylül 2001 den sonra hemen sonra istihbaratın işlememesinin sorumluları ve nedenleri aranmalıydı. Öyle gözüküyor ki, Afganistan dağlarında Usame Bin Ladin’i aramak Teksaslı politikacıya, FBI’ın bürokrasisi ile müacadele etmekten daha uygun düşüyordu. Beyaz Saray hükümetinin Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırıda sorumluluğunun bulunduğu son raporlarla ortaya çıktı. Bununla birlikte haksızlık etmemek için saldırı gerçekleştiği sırada, Washington hükümetinin henüz dokuz aydır iktidarda olduğu gözönünde bulundurulmalı.”

Irak ve 11 Eylül olaylarından Ortadoğu’ya geçiyoruz. Leipziger Volkszeitung:

“İsrail Başbakanı bir poker oynuyor: Gazze Şeridi'ne karşılık Batı Şeria. Gazze Şeridi'nden çekilmeyi vaat ediyor ve bu Ortadoğu barışı için önemli bir adım. Ama karşılığında Batı Şeria’da istediğini yapabilmeyi umuyor. Bu plan Şaron için aritmetik açıdan daha kolay: Gazze Şeridi'nde yaklaşık 7 bin Yahudi yerleşimci yaşıyor, Batı Şeria’da ise 200 bin. İsrail hükümeti Gazze Şeridi’nden geri çekilmesine karşılık, Batı Şeria’da kalmayı düşünüyor. Bunun için de ABD’ni kullanmak istiyor. Eğer Bush bu planı kabul ederse, daha önce varılan uzlaşma ile hazırlanan yol haritası geçersiz hale gelecek. Yol haritası Filistinliler'e işleyebilecek bir devlet vaat ediyor, Şaron’un planı ise bu tür bir devleti işleyemez hale getirmeyi hedefliyor.”

Potsdam’da yayınlanan Märkische Allgemeine’nin yorumu da Ortadoğu barış süreci ve Ariel Şaron’un planlarına ilişkin:

“Ariel Şaron’un Gazze Şeridi’nden çekilme planları İsrail’de kabul görmediği için politik açıdan riskli. Ama hiçbir şekilde “tek yanlı geri çekilme” söz konusu değil. İsrail Başbakanı, Gazze Şeridi’ni feda etmesine karşılık, Amerikalılar'dan Batı Şeria’da kalabilmeleri için yardım istiyor. Şaron, bu bölgedeki yerleşim yerlerini duvar çekerek Filistinliler'den ayırmak istiyor. Batı Şeria’daki yerleşimcilere bu konuda söz verdi. Bush hükümeti bu tür bir plana onay verip vermeyeceğini iyi düşünmeli. Şaron’un planlarına onay vermek, yol haritasından vazgeçmek, ama aynı zamanda Filistinliler'le barışı unutmak demek. Amerikalılar şimdiye kadarki Ortadoğu politikalarını İsrail’in 1967 yılındaki sınırlarına geri çekilmesi üzerine kurmuşlardı. Bundan vazgeçmek için hiçbir neden yok.”