1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

14.07.2005 - Avrupa basınından özetler...

14 Temmuz 2005
https://p.dw.com/p/Abpv

Bugünkü Alman ve Avrupa basınında Londra saldırıları çerçevesinde Avrupa’da terör korkusu, entegrasyon ve terörle mücadele önlemleri konusundaki tartışmalar öne çıkıyor. Almanya’nın BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üyelik girişiminin ABD tarafından reddedilmesi de Alman basınında geniş bir şekilde işleniyor.

Basın turumuza Die Welt gazetesiyle başlıyoruz. Gazete yorumunda Londra’daki saldırıların ardından entegrasyon çabalarını sorguluyor:

‘’Sosyal barışın nasıl zayıfladığını farketmeden hoşgörü ve açıklık töre haline getirildiğinde göçmen grupların Batı toplumlarına entegrasyonunun nasıl fiyaskoyla sonuçlanabileceğine Londra iyi bir örnek. Artık görmezden gelinemez. Devlet, özgürlük ve hoşgörüyü sağlamakla görevlidir. Ama daha da önemli bir sorumluluk olan, kendi vatandaşlarının güvenliğini gözardı etmeden.’’

Tageszeitung gazetesi, terör zanlılarının, son 20 yılda önemli bir sosyal değişim yaşayan Leeds kentinden geldiklerini hatırlatarak sosyal değişimin siyasetçilerin düşündüklerinden çok daha geniş boyutlu ve tezatlar içeren bir yapıda olabileceğini belirtiyor. Gazete, İngiliz istihbaratının Müslüman gençlerin hızla toplumdan yabancılaştıkları konusunda yıllardır uyarıda bulunduğunu, aynı zamanda normal İngiliz gençleri arasında da şiddet eğiliminin arttığının uzun süredir gözlemlendiğini belirtiyor.

Frankfurter Rundschau gazetesinin yorumunda şu satırları okuyoruz:

‘’Terörün Avrupa’ya ulaşarak yeni bir boyut kazandığından bahsediliyor. Bu senaryo, güvenlik konusundaki uzmanları ise şaşırtmıyor. Uzmanlara göre İsrail, Irak ve Afganistan’da yaşananların ardından bu kaçınılmazdı. İslamcı intihar eylemcilerinin Avrupa’da eylem düzenlemek için niye bu kadar bekledikleri, uzmanları daha çok şaşırtıyor.’’

Bild gazetesinin yorumu ise şöyle:

‘’New York’ta 11 Eylül saldırılarını düzenleyenler gibi, Londra’daki terör zanlıları da İslam dünyasının yoksul varoş kesiminden değil, aksine İngiliz toplumunun göbeğinden geliyor. Katiller aramızda yaşıyor. Üniversitede okuyorlar, işyeri işletiyorlar, evleniyor, aile kuruyorlar. Genelde iyi eğitimli genç erkekler. Geleceğin intihar eylemcilerini bulma konusunda güvenlik birimlerinin işini zorlaştıran da işte bu normallik. Bu nedenle Almanya’da da ‘’Güvenlik yasalarımız hala yeterli mi?’’ sorusu sorulmalı ve yanıtı verilmelidir. Tabii ki kişisel verilerin korunması önemli, ama güvenliğimiz de önemli.’’

Bremer Nachrichten gazetesi ise aynı görüşte değil. Gazetenin yorumunda, dünkü AB içişleri bakanları toplantısında görüşülen terörle mücadele önlemleri konu alınıyor:

‘’Aman dikkat: Londra’da polis, zanlıların kimliğini video kameraları yardımıyla tespit edebildi diye kamera gözetiminin yaygınlaştırılmasını savunan, ipin üstünde yürümeye kalkışmış olur. Çünkü bu, ‘sizin güvenliğinizi sağlıyoruz’ gibi ikiyüzlü bir yaklaşımın arkasına saklanarak toplumun tamamen kontrol altında tutulmasını istemek demektir. Bir gün belki lazım olur diye herkes ve herşeyle ilgili veriler toplanacak. Bir sonraki adım demokratik diktatörlüktür.’’

Brüksel’de yayımlanan La Libre Belgique gazetesi, terörün baş kurbanlarının Müslümanlar olduğunu belirttiği yorumunda, ‘’Avrupa’nın İslami terörün kökünü kurutma yönündeki tüm çabaları boşuna. Aşırı dincilerden asıl çeken İslam dünyası, İslam dünyasının siyasi ve dini liderleri bu faşist ideolojileri mahkum ederek, radikallerin inandırıcılıklarını ellerinden alarak, mali kaynaklarını kurutarak, kendi kaderlerini kendileri belirlemelidir’’ diyor.

Kopenhag’da yayımlanan Information gazetesi de Londra’daki terör zanlılarının Arap dünyasından ihraç edilen mücahitler değil, İngiliz toplumunun kendi ürünü olduğunu vurguluyor ve Batı toplumlarındaki ılımlı Müslüman liderlere büyük sorumluluk düştüğünü belirtiyor. Yorumda, ‘’Genç Müslüman azınlığın yanlış ellere düşmesini ancak ılımlı Müslüman liderler önleyebilir. Ama toplumun bu kişilere sunabilecek bir temeli yoksa bu da işe yaramayacaktır’’ deniyor.

İsviçre’de yayımlanan Basler Zeitung’un yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

‘’Bu akıl almaz tehdit toplumsal atmosferi zehirliyor, Müslüman zınlığa karşı şüphe ve güvensizliği güçlendiriyor, intikam eylemlerinin yolunu açıyor. Ama teröre karşı alınacak her ek önlem demokrasi ve özgürlüklerin özüne dokunacaktır ve böylece teröristlerin işine yarayacaktır. Ne de olsa onların amacı Batı toplumunu çökertmek.’’

Basın turumuzda şimdi bir başka konuya geçiyoruz. Almanya, Japonya, Brezilya ve Hindistan’dan oluşan dörtlü grubun BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üyelik kazanma girişimleri Amerikan engeline takıldı. Washington’dan gelen red yanıtı, Alman basınında olumsuz yankı buldu. Frankfurter Allgemeine Zeitung’un yorumu şöyle:

‘’Başbakan Schröder’in dış politikadaki son prestij projesi soğuk bir duş almış oldu. Amerikan yönetimi, Almanya’nın da aralarında bulunduğu Dörtler Grubu’nun Konsey daimi üyeliği için sunduğu reform planını açıkça reddetti. Konsey daimi üyeliği nedeniyle yaşanan çekişme, reformun diğer maddelerinin de rafa kaldırılmasına yol açarsa yazık olur.’’

Mannheimer Morgen gazetesinin konuyla ilgili yorumu ise özetle şöyle:

‘’Bush, veto tehdidiyle Almanlar’ı Irak savaşına destek vermedikleri için cezalandırmak istiyor, ancak dünyada rolünü giderek artıran Almanya bundan yılmamalı, özgüvenini yitirmemelidir.’’