1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

15.03.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Elmas Topcu15 Mart 2005
https://p.dw.com/p/AbrI

Alman ve Avrupa basınında bugün, Çin Ulusal Halk Kongresi’nin Tayvan’a yönelik aldığı karar, ABD ve Sudan’da insan hakları ihlalleri ve Lübnan’da dün düzenlenen protesto gösterileri göze çarpıyor.

Berlin’de yayımlanan Berliner Zeitung yorumunda, Çin Ulusal Halk Kongresi’nin, bağımsızlığını ilan etmesi halinde Tayvan’a askeri müdahalede bulunması kararını eleştiriyor:

“Çin Ulusal halk Kongresi’nin yıllık olağan toplantısını hepimiz kaygı ile izledik. İzlerken bir yandan aklımıza, uygulanan silah ambargosu nedeni ile Çin’in batıya öfkelenmesi geldi. Öte yandan, yıllardır diktatörlük ve iç savaşlardan çeken Çin halkının bundan kurtulmasını diledik. Çin, Asya’nın en dinamik ekonomisine sahip ülke, ancak halk bundan nasibini alamıyor. Çin gibi nükleer silahları olan ve ekonomisi hızla gelişen bir devletin gelecekte de diktatörlükle yönetilmesi büyük tehlike. Çin, insan haklarının gözetildiği demokratik bir yapıya kavuşmalı, bunda bizim desteğimize de ihtiyacı var.“

Frankfurter Allgemeine gazetesi de yorumunda Çin Ulusal Halk Kongresi’nin Tayvan’ın bağımsızlığını ilan etmesi halinde askeri müdahaleye başvuracağını duyurmasına değiniyor:

“Pekin hükümeti, Tayvan’ın bağımsızlığını ilan etmesi halinde barışçıl olmayan yollarla müdahale edeceğini söylüyor. Barışçıl olmayan yollar ne demek? Böyle bir tanımlama ile Çin kendi kendine müdalale etme hakkını tanımış oluyor. Başbakan Wen Jiabao konuşmasında, Çin’in geleceği Tayvan’a bağlıymış gibi bir tablo çiziyor. Anlaşılan Pekin’in yeni yönetimi de halkın özgür iradesinin ne anlama geldiğini anlayamamış. Çin Başbakanı, Tayvan halkından “memleketlilerimiz“ diye söz ediyor, peki ama “memleketlilerinin“ Çin’le birleşmek istemediğini neden hala anlamak istemiyor. Tayvan halkı ne Çin’le birleşmeye taraftar ne de ikinci bir Hong Kong olmayı istiyor. Tayvan’ın bu talebini kabullenmeyen bir yönetim tehlikeli demektir.“

Alman basını dün İsviçre’nin Cenevre kentinde başlayan ve altı hafta sürecek olan BM İnsan Hakları Komisyonu’nun yıllık olağan toplantıları çerçevesinde, ABD’nin Guantanamo üssünde ve Sudan’ın Darfur bölgesindeki insan hakları ihlallerine yer veriyor sütunlarında. Münih kentinde yayımlanan Süddeutsche Zeitung, Hartum hükümeti ile yerli halkı öldüren Arap milisler arasındaki anlaşmanın hala barış getirmediğine dikkat çekiyor:

“Sudan hükümeti ile Arap Cancavid milisleri arasındaki anlaşma bölgeye huzur getirmedi. Aksine birçok gerilla grubunun öne sürdüğü, ‚silah kimde ise güç ondadır’ iddiasını onayladı. Öte yandan, ülkenin doğusunda da huzurlusuzluk artıyor. Doğudaki Beja halkı petrol gelirlerinden yararlanamadığı için öfkeli. Güneydeki gibi bir savaş orada da çıkarsa, kısa sürede komşu ülke Eritre’ye sıçrar ve hemen büyür. Tüm bu tehlikelerin ve olasılıkların ışığında Sudan’ı dünya gündeminde daha ön sıralara çıkarmak gerektiği anlaşılıyor. Üstelik Somali ve Kongo’da yaşananlar düşünüldüğünde bunun ne kadar acil olduğu bir kez daha göze çarpıyor.“

Süddeutsche Zeitung gazetesi, diğer bir yorumunda da ABD’nin insan hakları politikasını irdeliyor. Hafta sonunda yüzlerce tutuklunun ülkesine nakledildiği, bazılarının da serbest bırakıldığı Guantanamo üssü konusunda yazar Stefan Ulrich, ABD Başkanı George Bush’u sert bir biçimde eleştiriyor:

“ABD, Guantanamo üssü ile batının idelalleri ve değerlerinin geçerli olmadığı bir yer kurdu. Tüm dünyada hukuçular şaşkın ve öfkeli bir biçimde olanları izliyor. Afganistan’dan Pakistan’a bir çok ülkeden getirilen yüzlerce tutuklu avukatsız, kanıtsız ve adil bir yargılamadan uzak, yıllardır umutsuz bir bekleyişe mahkum. Hafta sonu kimi tutukluların ülkelerine nakledildiği, kimilerinin de serbest bırakıldığı haberi geldi. Bundan George Bush’un nihayet doğruları görmeye başladığı sonucunu çıkarabilir miyiz? Elbette hayır! Amerikan hükümeti, Guantanamo’daki tutuklular artık sırtına yük olduğu için bırakmaya başladı. Bırakmaya başladı, çünkü tutuklulardan alabileceğini aldı zaten, artık onlara ihtiyacı yok. Bırakmasının ikinci nedeni de, ABD geçen yıllarda yayımlanan raporlardaki işkence iddialarından artık kurtulmak istiyor. Üçüncü neden de Amerikan mahkemelerinin giderek artan uluslararası baskı yüzünden Guantanamo’daki uygulamalara bir sınır koymaya zorlanması. Tanrıya şükür, Amerika’da bu kararları alabilecek hakimler ve mahkemeler hala var“.

Paris’te yayımlanan Liberation gazetesi Lübnan’da dün düzenlenen protesto gösterilerine değiniyor:

“Her dört Lübnanlı’dan biri dünkü protesto gösterilerinde yer aldı. Katılımın bu kadar yüksek olmasının bir nedeni var, artık insanlar Lübnanlı olmak istiyor. Eski başbakanlardan Hariri’nin öldürülmesinden bu yana gösterilere katılım giderek büyüyor. İktidardaki Suriye yanlısı hükümet de buna engel olamadı. ABD, Hizbullah örgütünü gelişmelerin dışında bırakmak istiyor, bu da reform eylemlerin sürekliliğini zorlaştırıyor. Üstelik bir ülkede halkın bir kısmını dışlayarak yeni bir yapılanmaya gitmek mümkün değil. Lübnan’da düzenlenen eylemlerin olaysız geçmesi, bize ülkede savaşsız bir geçiş yaşanacağı yönünde umut veriyor.“