1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

15.07.2011 - Alman basınından özetler

15 Temmuz 2011

ABD’deki kamu borçlanma tavanını yükseltme tartışması, euro krizi ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Afrika ülkelerine silah satma girişimi, bugünkü Alman gazetelerinde dikkat çeken konular.

https://p.dw.com/p/11voB

Neue Osnabrücker Zeitung ABD’deki mali krizi konu alan yorumunda, dünyanın en büyük ekonomisinin kendi ayağıyla borç kapanına girdiğini yazıyor:

“ABD açısından son derece acı ve üzülecek bir durum: Komünist Çin, Washington yönetimini bütçe politikasında sorumluluk göstermesi için sıkıştırıyor. Ne oldu da, bir zamanların gücünden kalıbına sığmayan mağrur Amerika’sı herkesin gözü önünde ihtar alacak duruma düştü. Daha düne kadar bütçesi fazla veren ABD bugün perişan durumda. Buna rağmen Demokratlarla Cumhuriyetçiler, borçlanma tavanı, tasarruf paketi ve vergi kararları yüzünden tam bir sinir harbi veriyorlar. Yoksa, devletin geçici olarak ödeme yapamaz duruma düşüp, daha fazla güven erozyonuna uğraması umurlarında değil mi? Son yıllarda olanlardan hiç mi ders almadılar?”

Saechsische Zeitung, Kongre’deki Cumhuriyetçi çoğunlukla Beyaz Saray arasındaki inatlaşmaya ayırdığı yorumda, Amerikan süper gücünün kredi itibarının ayaklar altında kalabileceği uyarısında bulunuyor:

“Derecelendirme şirketleri, finans piyasaları ve Çin’in baskısı, siyasi cepheleri, borçlanma tavanını biraz daha yükseltme noktasında uzlaşmaya zorlayacaktır. Böylece başkanlık seçimine kadar nefes alacak ve en geç 2013’ten itibaren bütçenin tamirine odaklanabilecekler. Ama bu sanıldığından da zor olacak. Çünkü borçlarla birlikte kredi notunun düşürülme riski de durmadan artıyor. Lakin, ABD iflas etmeyecektir.”

Augsburger Allgemeine gazetesi, euro krizinin faturasının sonunda vergi mükellefine çıkarılma ihtimalinin son derece yüksek olduğu görüşünde:

“Uluorta söylenenlerin yol açtığı kafa karışıklığı, finans piyasalarının ve Avrupalı'nın, euronun geleceğine ve aşırı borçlu ülkelerin bellerini doğrultabileceklerine olan inancını daha da sarstı. Krizi yönetenler artık karar verecekler. Çıkış yollarından biri borçları makaslayıp, milli bütçeleri sağlığa kavuşturmak olabilir. Diğeri ise birikmiş borçları ortak tahvile dönüştürüp herkesin sırtına yüklemek ve böylece Avrupa Birliği’ni bir kefalet birliğine dönüştürmektir. Her ikisinin de vergi mükellefine bedeli ağır olacaktır. İlk şık, Almanya açısından daha hayırlı olanıdır.”

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Afrika turu sırasında ziyaret ettiği ülkelerde savunma sanayinin lobiciliğini de yapması eleştirilere yol açtı. Münih’te yayımlanan Süddeutsche Zeitung, Merkel'in Angola deniz kuvvetlerine karakol gemisi satma önerisini şöyle yorumluyor:

“Silahlardan arındırılmış dünya hayali gerçekleşmediği müddetçe her devlet güvenliğini gözetmek zorunda olacaktır. Barış duası, ibadethanelerle sınırlı kalmaya mahkûmdur. Başkaları yüce bir makamın olduğuna inanmaz, hatta tam tersi emeller için dua ederlerse, barışı arzulamanın faydası olmaz. Muhtemel saldırılara karşı hazırlıklı olmak, devletin başlıca varoluş şartlarından biridir. Bu da silahsız olmaz. Silah alımı için yapılan başvuruları doğru karara bağlamak son derece zordur ve soğukkanlılıkla değerlendirilmesi gerekir. Ama aynı zamanda, Almanya Başbakanı Merkel’in Angola’da gösterdiğinden çok daha fazla hassasiyet de ister.”

Frankfurter Rundschau gazetesi, Almanya’nın dış politikasını, insani değerler yerine ticari değerlere endekslenmesini eleştiriyor:

“Almanya hükümetinin dış politikası değerlere değil çıkarlara hizmet ediyor. ‘Değer odaklı dış politika’ ifadesiyle bambaşka bir şey kastediliyor olmasın? Örneğin, insan hakları yerine ticari değerler? Tank ve savaş gemisi satışları ancak buna yorulabilir. Almanya hükümeti çoğu zaman siyasi tarafsızlık göstermeye heves ediyor, ama aynı zamanda da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olmak istiyor. Hükümet, hem Almanya’nın ekonomik çıkarlarını kollamaya çalışıyor hem de insan hakları savunucusu olarak algılanmayı arzuluyor. Tıpkı İsviçre gibi. Ama bu tutum, ne içte ne de dışta inandırıcı bulunuyor.”

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Ahmet Günaltay

Editör: Hülya Köylü