1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

19.04.2005 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Elmas Topcu19 Nisan 2005
https://p.dw.com/p/Abqu

Alman basınına bugün, Ermeni soykırımı tartışmaları, Kıbrıs Türk Kesimi’ndeki cumhurbaşkanlığı seçimine yankılar, eski Alman bakanlarından Manfred Kanter’in görevini kötüye kullandığı iddiası ile hüküm giymesi, Vatikan’da yeni Papa’nın seçimi ile İtalya’da yaşanan hükümet krizi damgasını vuruyor.

Alman Süddeutsche Zeitung gazetesi, Türkiye’de Ermeni soykırımı tartışmalarının hala tabu olduğuna dikkat çekiyor ve son Türkiye’deki son Ermeni köyü olan Musa Dağ’dan izlenimleri aktarıyor. Gazeteci Christiane Schlözer imzalı haberin devamında şu satırları okuyoruz:

“Musa Dağ’ın eteğindeki Vakıflı köy, son aylarda alevlenen soykırım tartışmaları nedeni ile şu sıralar ziyaretçi akınına uğruyor. İnsanlar, 90 yıl önce yaşanan kanlı olayların ardından kalan tek Ermeni köyünü görmek istiyor. Köy halkının yaşamı ise yoğun ilgi nedeni ile karma karışık olmuş. Vakıf köyü cemaati lideri Berc Kartun, ziyaretçilerin gelmesinden memnun kaldıklarını, ancak gözetleniyor duygusuna kapıldıklarını da anlatıyor. İnsanların köye gelmekle bilmek istekleri ise son Ermeni köyünde yaşayan halkın, tüm bu soykırım tartışmaları hakkında ne düşündüğü. Osmanlılar döneminde yaşanan kanlı olaylara onların da “katliam” deyip demedikleri. Cemaat lideri Kartun, Orhan Pamuk bile herşeyi söyleyemez iken, biz ne söyleyebiliriz, diyor.”

Frankfurt’ta yayımlanan Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinde ise Pazar günü Kıbrıs Türk Kesimi’nde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Mehmet Ali Talat ile ilgili bir yoruma geniş yer veriliyor. Yorumda, Talat’ın politikacı kimliği değerlendiriliyor:

“Mehmet Ali Talat tipik bir Akdenizli politikacı tablosu çizmiyor. Üstelik politikacıların genel hastalığı olan çok konuşma eğilimi de yok, ama inandığı ve gerçekleştirmeyi istediği hedefleri söz konusu olduğunda Talat, sözünü sakınmıyor. Talat’ın bu yönünü Rauf Denktaş da hissetti ve Talat’a saldırarak “vatan haini” dedi. Talat ise Denktaş’ın saldırısına, diktatörce tavırları olduğunu söyleyerek karşılık verdi. Ve Denkdaş’ın savunduğu politik çizginin günümüz Kıbrıs’ı koşullarına uymadığını vurguladı. Yani, Denktaş’ı miyadı dolmuş bir politikanın lideri olarak nitelendirdi.”

İtalya’da birkaç gündür yaşanan hükümet krizi de Alman basınında yer verilen konulardan biri. Essen kentinde yayımlanan Neue Ruhr Zeitung gazetesi, Berlusconi hükümetinin çatırdadığını söylüyor. Yorumun devamı şöyle:

“Berlusconi, halkına yıllardır güllük gülistanlık bir İtalya sözü verdi. Ama ne oldu, İtalyanlar bir süre sonra durumun hiç de öyle olmadığını anladı. Bunu, ceplerinde hergün biraz daha azalan paradan anladılar. İki hafta önce yapılan yerel seçimlerde de sürekli gülücükler saçan oyuncuya, Berlusconi’ye sırtlarını dönüp Romano Prodi’ye yöneldiler. İtalya’da koalisyon yeni bir kabine kurulmasına karar verdi. Birkaç bakan değişecek, Berlusconi de yeni sözler vermeye devam edecek. Aslında bir de halka fikri sorulsa iyi olurdu, ama o kadar da sorun değil, nasılsa bir yıl sonra seçimler var. Halk o zaman Berlusconi ve izlediği politika hakkında ne düşündüğünü gösterecek.”

Papa II. Jean Paul için tutulan yas geçen hafta sonu sona erdi ve dün Kardinaller Meclisi Vatikan’da yeni Papa’yı seçmek için toplandı. Hamburg’da yayımlanan Bild Zeitung gazetesi Vatikan’ın sadece 100 askeri olan küçücük bir şehir olduğunu, Papa’nın aslında politik yetkisi olmayan bir lider olduğunu yazıyor ve buna rağmen elinde tuttuğu büyük güce dikkat çekiyor. Yorumun devamı şöyle:

“Şiddet, düşüncesizlik ve doymak bilmezlik geleceğimizi torpilleyen en tehlikeli olaylar. Bu durumda Papa II. Jean Paul gibi değerleri olan ve bu değerleri savunan bir papanın varlığı daha da önem kazanıyor. Tanrının güvendiği, insanların da bilge bir dostu olan örnek bir papaya ihtiyacımız var, aynı II. Jean Paul’ün olduğu gibi. Vatikan’da dün toplanan Kardinaller Meclisi sadece bir insan, bir dini lider seçmiyor, aynı zamanda tüm dünyanın gelecek hakkında umut besleyip beslemeyeceğini de belirliyor.”

Alman basınına damgasını vuran önemli bir konu daha var. Eski Alman içişleri bakanlarından Hristiyan Demokrat Birlik Partili Manfred Kanter, partisine ait olan 20 milyon markı, kaynağını açıklamamak için 1983 yılında İsviçre’de bir bankaya nakletmişti. Kanter görevini kötüye kullandığı iddiası ile bir sürdedir yargılanıyordu. Wiesbaden Eyalet Mahkemesi, dün eski bakan hakkında kararını verdi. Kanter, 1 yıl 6 ay tecilli hapis cezasına çarptırıldı. Karara ilişkin Berliner Zeitung gazetesinin yorumu şöyle:

“Bazı kurallar temel prensipler olarak kabul edilince, politik kültür yaralayıcı olabiliyor. Eski bakan Manfred Kanter, yaptığı işe gösterdiği gerekçenin her türlü hukuki kararı aklayacağını savunmuştu. Oysa Kanter bu tutumu ile kendini anayasanın dışına taşımış oldu.”