1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

19.11.2003 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu19 Kasım 2004
https://p.dw.com/p/Absb

Bugünkü Alman basınında Türkiye’ye tank satışı, dün onaylanan Avrupa Komisyonu ve Almanya’da entegrasyon tartışmaları öne çıkıyor. Hannoversche Allgemeine gazetesi, Türkiye’ye tank satışı ile ilgili muhalefetini sürdüren Yeşiller partisini eleştiriyor:

"Almanya tankları siyasi nedenlerden dolayı satmak istemezse Türkler hiç de zor durumda kalmadan rahatlıkla tankları başkalarından alabilir. Ancak satıcı Struck ihaleyi alabilirse, bu Alman sanayiine ve istihdama da yarar sağlayacak. İşletmeler Türkiye’nin siparişlerini almaya devam edip, böylelikle tasarruf önlemleri nedeniyle Alman ordusundan alamayacaklarını bir ölçüde tazmin etmiş olacaklar. Struck’un işin bu yönünü düşünmesi ayıplanamaz."

Neue Osnabrücker Zeitung

’da da Yeşiller partisinin tutumu eleştiriliyor ve Almanya’nın ekonomik çıkarları vurgulanıyor:

"En azından Sosyal Demokratlar 1999’daki hatalarından ders çıkardı. O zamanlar imza kampanyası açan Yeşiller’in gülünç tehditlerine boyun eğmiş ve Türkiye’yi geri çevirmişlerdi. Şimdi Savunma Bakanı Peter Struck’un izlediği yol doğrudur. Ama Struck’un askeri araç satıcısı olmadığı yönündeki ifadesi de ne demek oluyor. Aktif ve akıllıca bir silah politikası yürütmek bir Savunma Bakanı’nın görevleri arasındadır, ki Alman silah sanayiinin işlevini sürdürebilmesinin sağlanması milli güvenlik için de önemlidir."

Avrupa Komisyonu, yeni üyelerle ilgili haftalar süren tartışmaların ardından dün üçte ikilik çoğunlukla Avrupa Parlamentosu’ndan onay aldı. Konu bugünkü Alman basınında geniş yer alıyor. Financial Times Deutschland gazetesi Parlamento’dan çıkan onaya rağmen, Parlamento ile Komisyon Başkanı Barroso arasında yaşanan çatışmanın izinin kolay kolay silinmeyeceğini ifade ediyor:

"Komisyon’un onaylanan yeni hali işlerlik açısından tabii ki daha iyi. Ama bu Komisyon’un, Barroso’nun belirttiği gibi daha güçlü hale geldiğini göstermiyor. Barroso bir yandan Parlamento ile çıkacak diğer anlaşmazlıklara hazır olmak zorunda. Diğer yandan Komisyon Başkanı’nın ulusal hükümetlere ne kadar bağımlı olduğu da açıkça belli oldu. Komisyon, Parlamento ile ulusal hükümetler arasında sıkışıp kalmış bir görünüm veriyor ve yetkileri için mücadele etmesi gerekecek. Tam da bütçe görüşmeleri, istikrar paktında reform, Türkiye’nin üyeliği gibi zorlu ödevlerin kendisini beklediği bir dönemde."

Handelsblatt

gazetesinin konuyla ilgili yorumu şöyle:

"Barroso olanlardan dersini çıkardı. Avrupa Parlamentosu milletvekilleri ona sınırlarını gösterdi. Başlangıçta yaptığı yanlışlar onu zayıflattı, göz göre göre parlamento ile krize girmesi ulusal hükümetlerin gözünde de itibarını sarstı. Portekizli politikacının işi zor olacak. Avrupalı liderler ona yardım etme sözünde ciddi olduklarını kanıtlamak zorunda. Barroso’nun da beş yıllık görev süresinde kararlılık ve dinamizm göstermesi gerek."

Kölner Stadt-Anzeiger

gazetesi Avrupa’nın artık içten güçlenmeye öncelik vermek zorunda olduğunu belirtiyor:

"Böyle gitmez. Avrupa da, dünya da o kadar değişti ki, AB artık mola verme lüksüne sahip değil. AB gerçek bir siyasi topluluk olmak istiyorsa yönünü çizmeli. On yeni ülkenin üyeliği ile yaşanan genişleme, para birliği, Avrupa Anayasası gibi geçtiğimiz yılların büyük eserleri Avrupa’nın gelişim tarihinin mantığı içindeydi ve tüm çabalara değdi. Ama şimdi yeni bir ödevle karşı karşıyayız: Avrupa’yı içten güçlendirmek. Vatandaşlarına sırtını dönen zayıf bir Avrupa dünyada da birşey elde edemeyecektir. Ancak vatandaşlarının desteğini arkasına alan, ekonomik ve siyasi açıdan iyi organize olmuş bir Avrupa bu iç gücü yaratmayı başaracaktır. İçte olmayan güç dışarıya da yansıtılamaz."

Geçtiğimiz gün Baden Württemberg Eyaleti’ndeki Sinnsheim camiinin kundaklanması olayının yankıları sürüyor. Neue Osnabrücker Zeitung gazetesinin yorumu şöyle:

"Almanya’da, Hollanda’daki gibi dini kaynaklı bir şiddet dalgası yaşanması muhtemel değil. Ama yine de bu saldırı kötü bir döneme denk gelmiştir. Hollanda’daki gelişmeler burada da göçmenlerin entegrasyonu ile ilgili tartışmalarını alevlendirdi. Göçmenlerden ne beklenebileceği aslında çok basit ama temel önem taşıyor: Alman dilinin öğrenilmesi ve hukuk devleti ilkelerinin kabulü. Belki de kendi tarihlerindeki, sistemin yabancı düşmanlığına dayandığı Nasyonal Sosyalizm deneyiminden ötürü Almanlar’ın çoğu uzun süre yabancıların toplumla bütünleşmesini talep etmekte çekingen davrandı. Ama entegrasyonu talep etmenin, haklı olarak korktuğumuz milliyetçi düşüncelerle bir ilgisi yok."

Heilbronner Stimme

gazetesinin konuyla ilgili yorumu ise şöyle:

"Dehşet senaryosu gerçek oldu. Şiddet yaklaşıyor. Sadece Hollanda’da değil, Almanya’da da bir cami kundaklandı. Tam da barış içinde yaşayan Kraichgau’da. Bu derin bir şok... Hollanda’da tırmanan şiddetin ardından toplumda birbirinden habersiz yaşayan paralel topluluklar oluşmasınının ne kadar tehlikeli olduğu açığa çıktı. Bunu tehlikesiz gösterme girişimlerinin ne kadar tehlikeli olduğu da. Barışçı Müslüman çoğunluğu korumanın en iyi yolu, gerçek bir entegrasyondan geçer."