1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

20.12.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu20 Aralık 2004
https://p.dw.com/p/AbsG

Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlama kararının alındığı AB zirvesi, bugünkü Alman ve Avrupa basınındaki yorumlarda geniş yer almaya devam ediyor. Financial Times Deutschland gazetesi eski kendi içinde refah içinde yaşayan AB nostaljisinin, dünyadaki değişen koşullar nedeniyle anlamını yitirdiğini belirtiyor:

‘’Avrupalılar bakışlarını dışarı yöneltmeye alışmalılar. Avrupa vatandaşları pek farkına varmasalar da Avrupa artık istikrar unsuru uluslararası bir oyuncu haline gelmiştir. Artık gerçeklik haline gelen çokkutuplu bir dünyada Avrupa bir kutbu oluşturmaktadır. AB dış politikada şekillendirici bir güç haline gelmektedir. Kendisini çevreleyen Doğu Avrupa, Orta Asya, Ortadoğu, Akdeniz bölgesi ve Afrika’da istikrar, büyüme, demokrasi ve kendi nüfuzunun yayılması Avrupa’nın hayati bir çıkarıdır. AB, bu çıkarları, uyguladığı politikalaırn odağına taşımayı öğrenmelidir. Türkiye ile ilgili karar buna göre ölçülürse, doğrudur. Alternatif olarak getirilebilecek hiçbir çözüm, Avrupa’nın çıkarlarına bu şekilde hizmet etmeyecektir.’’

Berlin’de yayımlanan Tageszeitung gazetesi önemli bir deneyim başlığıyla yayınladığı yorumunda şu satırlara yer veriyor:

‘’Şimdiye kadar Ankara Anlaşması’nın ek protokolü diye birşeyi bilen var mıydı? Düne kadar belki birkaç Kıbrıs uzmanı. Oysa Türkiye ile müzakerelere başlanması kararı tam da bu konuda fiyaskoyla sonuçlanmak üzereydi. Oyunu kaybeden AB oldu. Hiçbir Avrupalı lider, Türkiye ile bu ‘tarihi’ zirvenin sonuçsuz kalmasına cesaret edemediği için Erdoğan hükümeti önemli bir tecrübe edindi: Yeterince direnirsen AB pes edecektir.’’

Nürnberger Zeitung gazetesinin yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

‘’Almanya ve İngiltere Başbakanları Brüksel’de Kıbrıs konusunda başarıya ulaşmak için hokkabaz numaraları kullandı. Bunun sonuçlarının olması gerek. Bunlardan biri, Almanya’da da Türkiye’nin üyeliği konusunda referandum isteyenlerin sayısının artması olacaktır. Bu durumda Schröder’in tüfeği geri tepecektir. Yapılan numaraların bir diğer sonucu, Kıbrıs hükümeti başkanı Papadopulos’un gözünü dört açarak, Ankara’nın uygulamalarını titizlikle izlemesi olacaktır. Türkiye’nin Avrupa’ya girişi pek kolay olmayacak.’’

Londra’da yayımlanan The Times gazetesi, Türkiye ile müzakerelere başlanmasının otomatik olarak tam üyeliğe götürmeyeceğini hatırlatarak, Türkiye’nin büyük ilerlemeler kaydettiğini, ancak daha yapılması gereken çok şey olduğunu vurguluyor.

Paris’te yayımlanan Le Monde gazetesinin ‘Tarihle barışmak’ başlıklı yorumunda sözde Ermeni soykırımının tanınmasının Türkiye’yi Avrupalılığa yaklaştıracağı savunuluyor:

‘’Türkiye insan haklarından adalet ve polis teşkilatına yasa metinlerini uygulamaya geçirmek zorunda. Ayrıca komşularıyla ve kendisiyle, özellikle de tarihiyle kalıcı bir şekilde barışması gerek. Türkiye, gerçek bir demokratik toplum haline gelebilmek için diğer Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi geçmişini sorgulamayı kabul etmelidir. 1905 yılında Ermenilere yapılan soykırımı inkar etmek Türkiye’ye yarar sağlamaz. Bu pedagojik erdemin Türkler’de de başarılı olmaması için hiçbir neden yok.’’

Belçika’da yayımnlanan De Morgen gazetesinin yorumunda ise şu satırlar göze çarpıyor:

‘’Türkiye’nin üyeliğine daha on yıl varken müzakerelere başlama kararının harareti bu kadar yükseltmesinin, kamuoyunda fazla dile getirilmeyen bir nedeni var. Yani Müslüman bir ülkeye Hristiyan Avrupa’da yer yok. Bu tez Müslüman kültürün hiçbir zaman Avrupa kimliğinin bir parçası olamayacağından yola çıkıyor. Bu gizlenemeyen bir İslam fobisi. Oysa Türkiye İslam dünyasında en laik ülke. Avrupa’da Katolik kilisesi aşırı güce sahipken Türkiye din ile devleti ayırmayı başarmış bir ülke. Türkiye ayrıca kadınlarının seçme ve seçilme hakkına Belçikalı kadınlardan 20 yıl daha önce kavuştuğu bir ülke.’’

Viyana’da yayımlanan Der Standard gazetesinin yorumu::

‘’AB’nin söylemi sadece yüksek dozda bürokratik değil, aynı zamanda kurnaz bir siyasi sanatı yansıtıyor. Türkiye ile müğzakerelere başlama kararı buna çok iyi bir örnek. Karmaşık formüller üzerinde öyle çok konuşuldu, iş o kadar dallandırılıp budaklandırıldı ki, sokaktaki normal vatandaşın artık anlayamayacağı, ancak hükümet liderlerinin istediği yere çekebileceği hale getirildi. Örneğin istihdam piyasasındaki koruma önlemleri konusu: Zirve bildirisinde gayet gevşek bir biçimde ‘özel durumlarda bu önlemler üzerinde düşünülebileceği’ belirtiliyor. Herşey belirsiz, ama herkes bayram havası yaşıyor. Türkiye yanlıları halklarına, ‘koruma önlemlerinin kalıcılaştırılmasını önledik’ diye satıyor. Türkiye’yi frenlemek isteyenler ise ‘koruma önlemlerini uygulamaya koyduk’ diye. Herkes halkı aptal yerine koyuyor. AB’ye yönelik şüpheciliğin nedenlerinden biri de Brüksel’de A deyip kendi ülkesinde B deme alışkanlığıdır...’’