1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

23.07.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Hülya Köylü23 Temmuz 2004
https://p.dw.com/p/Abtw

ABD’deki 11 Eylül Komisyonu’nun açıkladığı rapor, bugünkü Avrupa basınında en fazla öne çıkan konu olarak dikkat çekiyor. Konuyla ilgili Neue Osnabrücker Zeitung’da yer alan yorum şöyle:

”11 Eylül 2001’deki saldırılarla ilgili ihmallerin sorumlusu Başkan Bush mu yoksa selefi Clinton mu? Demokratlar ve Cumhuriyetçiler’in karşılıklı suçlamaları, seçim kampanyasının bir parça olmanın ötesine geçmiyor. Ancak gerek Bush, gerekse rakibi Kerry, AB’nin aksine, bu kabustan gerekli dersleri çıkarmış durumdalar: Teröristlerle, yuvalandıkları yerde mücadele etmek! Bunu yaparken de sadce askeri yöntemlerin yeterli olmadığı, Ortadoğu’da da yeni bir düzen kurulmasnın gerekli olduğu muhakkak. Pakistan’dan tutun da ta Sudan’a kadar hüküm süren fakirlik ve kaos ortamı, ciddi bir güvenlik sorunu oluşturmaya devam ediyor.”

Sol liberal Fransız gazetesi Liberation, komisyonunun nihai raporuyla birlikte gizli servislerin ne kadar dar görüşlü bir yapıda olduğunun birkez daha vurgulandığını savunurken, Moskova’da çıkan Kommersant, raporun içeriğini bir sabun köpüğüne benzetiyor. Rus gazetesinin yorumu özetle şöyle:

”Komisyon, eşit sayıdaki Demokrat ve Cumhuriyetçi üyelerden oluşuyordu. Bu nedenle de rapor, her iki tarafa da eşit oranda eleştiriler yöneltiyor. Raporun bir bölümünde Clinton dönemine ilişkin ağır suçlamalar yer alırken, diğer bölümünde ise halefi Bush suçlanıyor. Ancak seçimlere 100 gün kala, sarfedilen her cümle, kuyumcu terazisinde tartılmakta. Bu sansasyonel soruşturmanın sonucu ise tam bir sabun köpüğü. Herkes suçlu, ama kimse sorumlu değil. Yani Demokratlar ve Cumhuriyetçiler sorumluluğu karşılıklı olarak birbirlerine yıkmaya devam edebilirler.”

İngiltere’nin başkenti Londra’da yayımlanan Financial Times’in rapora ilişkin değerlendirmesine gelince... Gazete, saldırıların nedeni olarak siyaset kurumunun iflasını gösteriyor ve ekliyor:

”Rapor, global terörle mücadele çağına ayak uydurmaya çalışan Amerikalılar için olumsuz izleri yok eden bir etki yapabilir. Ancak 11 Eylül, hükümetin ve politikacıların başarısızlığının sonucu olmuştur. Tabii hayal gücünün yeterince kuvvetle olmadığı da ortaya çıkmıştır. Mevcut terör tehlikesinin bir dizi güvenlik birimi tarafından hafife alındığı da aşikar. Her ne kadar statükocu bazı çıkar grupları direnmeye çalışsa da bazı önemli değişikliklerin yapılması kaçınılmazı gibi görünüyor.”

11 Eylül roporu konu alan yorumların yanısıra dün AB Komisyonu’nun yeni başkanı olarak seçilen Barroso ile ilgili değerlendirmeler, gazetelerin ele aldıkları bir diğer konu. Almanya’nın Rostock kentinde çıkan Ostsee-Zeitung, yeni Komisyon başkanının işinin zor olduğu görüşünde:

”Jose Manuel Durao Barroso’yu tanıyor musunuz? Hayır mı? O zaman siz de bu isime pek bir anlam veremeyen milyonlarca Avrupalı’dan birisiniz! Portekizli Barroso’nun işi çok zor. Son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde itibar kaybeden AB’ye tekrar itibar kazandırmak zorunda. Daha da büyüyen ve görüş ayrılıkları çoğalan Avrupa’ya yeni bir vizyon kazandıramazsa, Avrupalı seçmenlerin ilgisizliği tümüyle bir reddetmeye dönüşebilir. Bu arada Barroso’nun, ikinci tercih olduğu ve basit bir siyasi çıkarlar nedeniyle Komisyon Başkanlığı koltuğuna oturduğu imajından da biran önce kurtulması gerekiyor.”

Avrupa Şampiyonası’ndaki hezimetin ardından Alman Milli Takımı’nın başından ayrılan Rudi Völler’in halefini bulmakta zorlanan Futbol Federasyonu, sürpriz bir şekilde, eski milli futbolcu Jürgen Klinsmann’a teklif götürdü. Frankfurter Allgemeine Zeitung, Klinsmann’la ilgili şu yorumu yapıyor:

”Oluşturulan ‘Antrenör Arama Komiesi’nin üyesi Franz Beckenbauer’in, çaresiz bir şekilde hergün yeni isimler ortaya attığı sıkıntılı haftalardan sonra kamuoyu zaten geçici bir çözüme bile razı hale gelmişti. Teknik direktör olarak Jürgen Klinsmann ve menajer olarak da yine eski futbolcu Oliver Bierhof isimleri üzerindeki uzlaşma, daha ziyade çaresizlikten doğan bir çözüm görüntüsünde. Ancak her ikisi de Alman futbolunun karekter ve tarzını çok yakından tanıyor. Belki bu ikili, Alman futbolunda yeni bir yapılanmayı da yönlendirebilir.”