1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

25.07.2006 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Ayşe Tekin25 Temmuz 2006
https://p.dw.com/p/Ablf

Alman basınında bugün Ortadoğu krizi ve Dünya Ticaret Örgütü’nün Doha turu görüşmelerinin sonuçsuz kalması ön plana çıkıyor:

Münih’te yayınlanan “Abendzeitung”, İsrail hükümetinin Lübnan sınırına uluslararası birlik yerleştirilmesini kabul etmesini olumlu yorumluyor:

“İsrail hükümetinin, uluslararası birlik konusunda genel onay vermesi bir dönüm noktası. Şimdiye kadar Ortadoğu sorununa uluslararası müdahale isteyenler Filistinliler oldu. İsrailliler ise Amerikanın silahlarını ve işlerine karışılmamasını istediler. İsrail’deki bu değişim, bölgenin en güçlü ülkesinin bile tek başına ve savaşarak barışa ulaşamayacağını anladığını gösteriyor. Tüm çekincelere rağmen Alman Savunma Bakanı Jung’un, Lübnan’a NATO birlikleri gönderilmesini bu kadar rahat kabullenmesi de şaşırtıcı. Buna rağmen, Almanya’nın tarihi, Almanlar’ın bu bölgede görev yapmasının önünde engel olmamalı, hele bu barışa hizmet edecekse.”

“Berliner Zeitung”, Lübnan’a yerleştirilecek NATO güçlerinin yetkisi konusundaki tartışmalara değiniyor. İsrail Başbakanı, uluslararası birliklerin gerekirse çatışmalara müdahale etme yetkisi ile bölgeye girmesini istiyor. “Berliner Zeitung”, bu noktada NATO birliklerini davet edenlere de büyük sorumluluk düştüğü görüşünde:

“NATO’nun operasyonu aslında buna en fazla taraftar olanların da sorumluluk üstlenmesini gerektiriyor. İsrail ve ABD barış misyonunun başarılı olması için çaba göstermeli. Ama bu sadece Hizbullah milislerinin devre dışı kalması ile mümkün olmayacaktır. NATO askerlerinin bölgede sürekli istikrar sağlayabilmesi için Kudüs hükümetinin bölgedeki komşuları ve Filistinliler’le anlaşması ve bazı tavizleri kabul etmesi gerek. Bunun için de Washington’ın baskı yapması gerekiyor. Güney Lübnan’da barışın kalıcı olabilmesi için ABD politik barış misyonunu başlatmalı. NATO’nun Ortadoğu krizine müdahalesi ancak bu koşulda anlamlı olur.”

Bonn’da yayımlanan “General Anzeiger” gazetesi, ABD’nin Ortadoğu’da barış için diplomatik çabalara nihayet katılımı şöyle yorumluyor:

“ABD Dışişleri Bakanı, nihayet Ortadoğu’daki kriz diplomasisine dahil oldu. Rice’ın nihayet kriz bölgesine gidişi, uluslararası toplumda ortaya çıkan beklentiye cevap: Amerikan hükümetinin duruma müdahale için daha fazla beklemesine tahammül etmek mümkün değildi. Öte yandan, şimdi başlatılan atağın, Washignton’ın İsrail’in askeri operasyonu karşısındaki çaresizliğini aşacağı anlamına gelmiyor. İlk on günde, Washington’dan gelen tek açıklama, İsrail ile reflekssel dayanışma idi, acil ateşkes için bile çağrı yapılmadı. Yine de bu krize müdahale edip çözebilecek tek güç ABD.”

Berlin’de yayınlanan “Tageszeitung” gazetesi ise Lübnan savaşında ateşkese farklı bakışı değerlendiriyor:

“Ateşkes, askeri çatışmanın tarafları için nefes almak anlamına gelir. Avrupa kamuoyunun, İsrail ile Hizbullah’ı derhal ateşkese çağırmasının anlamı da bu. İsrail hükümeti ile ABD ve İngiltere’nin talep ettiği ateşkesin takvimi ise farklı. Onlar İsrail savaş hedeflerine ulaştıktan sonra ateşkesten yana. Bu durumda zaten savaşın sonu gelmiş olur ve müzakerelere gerek kalmaz.”

Alman basınından dikkat çeken diğer konu Dünya Ticaret Örgütü görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması. “Frankfurter Allgemeine Zeitung”, sonucu, liderliğin zayıflığı ve lobiciliğin zaferi olarak nitelendiriyor:

“Bu başarısızlığın sonuçları belli: Bir krizden diğerine sürüklenen Dünya Ticaret Örgütü, şimdi kurum olarak daha da zayıflayacak, çokuluslu liberal ticaret düzenlemelerin yerine, ikili anlaşmalardan medet umanların sayısı artacak. Konunun ekonomik boyutları bir yana, krizlerle bunalan dünyamızda, bir uluslararası başarı olumlu hava yaratabilirdi. Doha turu “11 Eylül” sonrasında başlamamış mıydı? O zaman ortaya çıkan umutlar, lobilicik ve zayıf liderliğin kurbanı oldu.”

Düsseldorf’da yayımlanan “Handelsblatt” gazetesinde de şu satırları okuyoruz:

“Müzakereler özellikle büyük ulusların kendilerini aşamamalarına kurban gitti. Amerikan hükümeti, kasım ayındaki Kongre seçimleri öncesinde bazı büyük çiftçileri kızdırmak istemedi. Fransa’da ise gelecek yıl Devlet Başkanlığı seçimleri var, Paris de çiftçilerini düşündü. AB’nin pazarlık gücü bu yüzden zayıfladı. Bu durumda kalkınmakta olan ülkeler, endüstri ülkelerinin tavizsiz tutumunun arkasına saklanıp, yüksek gümrük vergilerini düşürmeye yanaşmadıklarını unutturabilirler. Dünya ticaretinin büyük ortaklarının tavizsiz tutumunun ardında ise uluslararası kamuoyu baskısının yetersizliği yatıyor.”