1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

29.03.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Ahmet Günaltay29 Mart 2004
https://p.dw.com/p/AbvD

Türkiye’deki yerel seçimlerin sonuçları Alman gazetelerinin birinci sayfalarında haber şeklinde yer alırken, AKP’nin ulaştığı zaferin Türkiye’nin AB ve Kıbrıs politikaları açısından yarattığı imkanlar üzerinde de fikir yürütülüyor. Fransa’daki yerel seçimlerde sol partilerin mutlak çoğunluğu kazanmaları ise güç dengelerindeki oynamanın Avrupa politikasını etkileyebilecek olması bakımından Alman basınına daha geniş bir şekilde yansımış. Devlet Başkanı Sakaaşvili liderliğindeki seçim ittifakının Gürcistan genel seçimlerindeki üstün başarısı da Alman gazetelerinde yer alan dış siyasi haberler arasında. Rüşvet suçlamasıyla karşı karşıya olan İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un istifa etmek zorunda kalabileceğine dair haberlerin yorumlandığı Alman gazetelerinde, Afganistan’deki seçimlerin ertelenmesi, Augsburg canisinin Adana’da yakalanması, Demokrat Başkan adayı John Kerry ile ilgili FBI dosyalarının çalınması, Alman sendikalarının mücadele bayrağını açması, Alman İşverenler Birliği Başkanı‘nın büyük şirketlerin yönetim kurulu başkanlarına yaptığı "gelirinizi açıklayın" çağrısı ve İrlanda’daki sigara tiryakilerine hayatı zehir eden yeni uygulama da haber ve yorum sütunlarına yansıyan başlıklar arasında.

Fransa’daki ikinci tur yerel seçimlerde merkez sağ iktidar partilerinin uğradığı hezimet Avrupa basınında geniş yankı buldu. Paris’te yayımlanan sol liberal Liberation gazetesi, "Chirac için sonun başlangıcı" yakıştırmasını yaptığı yorumunda şu satırlara yer veriyor:

”Seçmen siyasi yönetimde köklü rota değişikliği istiyor. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac değişim irradesini ancak kabine revizyonu ile gösterebileceğinden, İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy’yi mutlaka ön plana çıkarmalıdır. Sarkozy’ye görev verilmesi Chirac döneminin sonu olur. Chirac, İçişleri Bakanı’na can simidi gibi sarılmadığı takdirde ise sağ kanadın kalan çoğunluğunu bile bile heba etmiş olur. İki seçenek te Cumhurbaşkanı Chirac için trajedi anlamına gelmektedir.”

Fransız gazetelerinden Le Figaro, "bu ülkede sağ partilerin iktidara geldikten iki yıl sonra ağır seçim yenilgisine uğramalarına artık alıştık" diyor. İtalyan La Republica, Avrupa’nın siyasi değişimin tadına vardığını ve sola kaymaya başladığını, yazarken İsviçre’nin Berner Zeitung gazetesi, "yerel seçimleri muhafazakarlar değil, Jacques Chhirac kaybetti" cümlesine yer vermiş.

Avusturya’nın başkenti Viyana’da yayımlanan Die Presse gazetesi, AB ilkbahar zirvesinin sonuçlarına ayırdığı yorumunda özetle şu görüşleri savunuyor:

"AB zirvelerinde her zaman, heyecan, umut ve yeni bir başlangıç havası estirilir. Ölü doğduğu sanılan Avrupa Birliği Anayasası’na yeniden can verilen ve terör ile mücadelede dayanışma ortamı yaratılan son zirvede de böyle oldu. Bütün ortaklar ekonomik canlanma için elinden geleni yapma sözü verdi. Ama AB inandırıcılıktan çok uzak. Madrid’teki korkunç saldırıların ışığında zirveden çıkan ortak bildiri ikiyüzlülük emareleri taşıyor. Liderlerin aldıkları kararların ya hiç ya da eksik uygulandığını geçmişte defalarca gördük."

İngiltere’nin The Guardian gazetesi anayasa tartışmasını şöyle yorumluyor:

”Anayasa Avrupa Birliği’ni daha verimli hale getirecek, Avrupalılar açısından daha adil bir Avrupa yaratacak. AB’nin ortak pazardan ibaret olmaması gerektiğine hepimiz inanıyoruz. Madrid sonrasında bu bilinç daha da arttı. Tony Blair bu fırsatı kaçırmamalı.”

Alman iç politikasında gündemin ilk sıralarını, terörle mücadele, Göç Yasası ve ekonomik krizden kaynaklanan tartışmalar işgal ediyor. Eyalet yönetimlerinin personel giderlerini azaltmak için mesai süresinin sabit ücretle uzatılması şeklindeki girişimleri sendikaların sert tepkisine yol açtı. Almanya’nın önde gelen iktisat gazetelerinden Handelsblatt kriz sendromunu şöyle yorumluyor:

”Ekonomik canlanmayı bekleyen riskler büyüyor. Petrol ve hammadde fiyatları artıyor. Amerikan istihdam piyasasındaki durgunluk, yeni dünyadaki canlanmanın sabun köpüğü gibi sönebileceğini gösteriyor. Almanya’nın konjonktür risklerine psikolojik faktörleri de dahil etmek gerekir. Ekonomik moral sıfır. Üç yıllık durgunluk Almanya’yı ruhi depresyona sürüklemişe benziyor."

Financial Times’in Almanya baskısında da şu satırları okuyoruz.:

”Almanlar kriz kelimesini dillerinden düşürmez oldular. Yerli yersiz kullanılan kriz tanımlaması aşırı kötümserliğe yol açar ve Almanlar ülkelerinin önlenemez çöküş sürecine girdiğine inanırlarsa, ekonomik tepkileri de ona göre olur. Gelirin azalması, otomatikman giderleri kısar. 2003 sonlarında reel gelirlerin erimesi tüketim harcamalarında önemli gerilemeye yol açmıştı. Acil konjonktür sorunu burada yatan Almanya, gelirlerin daha fazla tırpanlanmasına tahammül edemez.”