1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

30.01.2004 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Aydın Üstünel30 Ocak 2004
https://p.dw.com/p/Abvs

Almanya’nın arabuluculuğu ile İsrail ve Lübnan’da faaliyet gösteren Hizbullah örgütü arasında dün gerçekleştirilen esir takası, bu sabahki Alman gazetelerinin yorum sütunlarında en öne çıkan konu.

Kölnische Rundschau gazetesi, Köln-Bonn Havaalanında yapılan takas hakkındaki yorumunda şu satırlara yer vermiş:

”Hizbullah, İsrail devletini diz çökmeye zorladı. Teröristler gelecekte, takas etmek için daha fazla İsrailli asker ve sivili kaçıracaktır. Dün Kudüs’de düzenlenen saldırı, İsrail’in ne kadar yumuşak karınlı olduğunu bir kez daha gösterdi. Ariel Şaron da bu gerçeklerin bilincinde. Ancak İsrail Başbakanı’nın üzerindeki baskı çok büyük. Bir yandan, kaçırılan vatandaşların, eldeki her imkan kullanılarak ölü ya da diri İsrail’e geri getirilmesi konusunda ülkede ulusal bir mutabakat hakim, diğer yandan da pilot Ron Arad hakkında elde edilecek her başarının Şaron’u bir kahraman haline getireceğini unutmamak gerek. Şaron, teröristler ile pazarlığa oturarak, prensipleri çiğneyen ilk başbakan değil. Dünkü takas bir başarıydı, ancak bu başarının faturası da çok yüksekti.”

Berlin’de çıkan Neues Deutschland, esir takasına çeşitli açılardan bakmak gerektiğini vurguluyor:

”Esir takasında, kimse tam anlamıyla memnun değildi. Filistin tarafı, İsrail’in serbest bıraktığı esirlerin çoğunun zaten bu yıl içinde cezalarını tamamlayıp özgürlüklerine kavuşacaklarına dikkat çekerken, İsrail içinde de Şaron’un militan örgütlere ödün verdiği ve bu adım ile Hizbullah’ı resmen tanıdığı yönündeki eleştiriler artıyor. Yine de ulaşılan sonuç iki taraf için de, kabul edilebilecek bir ödün.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung ise yorumunda şu sorulara yer veriyor:

”Serbest bırakılan esirler, yakında yine silahlanıp saldırı düzenlemeyecek mi? Bu takas ile Hizbullah dolaylı olarak destek almış olmadı mı? Takasdan önce, İsrailli kurbanların yakınları esir militanların takas edilmesini yasal yollardan engellemek için son ana kadar çaba sarfettiler. Öte yandan sadece Hizbullah örgütü içinde değil, tüm Lübnan’da esir takası, Araplar’ın İsrail’e karşı kazandığı zafer olarak kutlanıyor. İsrail’in serbest bıraktığı esirler, sırf Lübnan’da değil, tüm Ortadoğu da birer kahraman muamelesi görüyor.”

Bonn’dan General Anzeiger ise, esir takası ile Kudüs’deki intihar saldırısının arasındaki bağlantıyı yorumlamış:

”Ne zaman barış için bir adım atılsa, bu adım, ya Filistinli intihar komandoları, ya da İsrail’in askeri operasyonları tarafından baltalanıyor. İsrail ile Hizbullah, Köln-Bonn Havaalanı’nda esir ve naaş takasında bulunurken, neredeyse aynı saatlerde Filistinli bir saldırgan üzerindeki bombayı patlatarak en az 10 kişinin ölümüne neden oluyordu. İsrail, işgal altındaki topraklardan daimi olarak çekilirse ve askeri operasyonlara değil, siyasi müzakerelere ağırlık verirse, Filistin tarafı da adım atmak zorunda kalacak ve aralarında Yaser Arafat’ın sorumluluğundaki El Aksa Şehitleri’nin de bulunduğu ve hedefleri İsrail’in imhası olan örgütlere Arap dünyasından gelen desteğin de durması gerekecektir.”

Bu sabahki Financial Times Deutschland gazetesinde ise Türkiye’nin AB nezdindeki daimi temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp’in bir demeci göze çarpıyor. Ankara hükümetinin ve Meclis’in, AB reform sürecinde yaşanan problemleri yaza kadar çözeceğini söyleyen Demiralp, hükümetin AB’den yıl sonunda üyelik müzakarelerine başlanabilmesi için yeşil ışık yakmasını beklediğini kaydetti. Türkiye’nin birliğe üyelik tarihinin şu anda acil bir konu olmadığı belirten Büyükelçi, asıl önemli olan noktanın müzakerelerin başlaması olduğunu vurguladı ve ayrıca Türkiye için üyelik yerine ‘imtiyazlı ortaklık’ statüsünün kabul edilemez olduğunu tekrarladı.

Almanya’nın en saygın gazetelerinden Süddeutsche Zeitung, bu sabahki yorum sütununda ABD ile Kuzey Irak’taki Kürtler’in ilişkisine değiniyor:

”Kürtler savaş sırasında Washington’ın en sadık yardımcısıydı... ancak şimdi Kürtler ile Amerikalılar’ın çıkarları birbirine zıt düştüğü için bu dostluk bozulmak üzere. Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Beyaz Saray’a yaptığı ziyaret sırasında Bush, Irak’ın bölünmezliği yönünde teminat verdi. Erdoğan’ın, Kürt Devleti kurulması endişesi yatışırken, Kürtler ihanete uğradıklarını söylüyor. Aslında Washington hiçbir zaman bir Kürt devleti sözü vermemişti, Kürtler de açıkça böyle bir planları olmadığını açıklamışlardı. Ancak yine de ümitleri sönmemişti. Fakat Bush bu dileği yerine getirebilecek durumda değil. Kuzey Irak’taki zengin petrol yataklarının da Kürtler’in özerklik kapsamına alınması ülkeyi daha da istikrarsızlığa sürükleyecektir. Ancak ABD’nin, Sünniler ve Şiiler’den sonra, ülkedeki üçüncü büyük etnik grup olan Kürtler ile de arası bozulursa, işi epey zorlaşacaktır.”

Bu sabahki Alman basınından seçtiğimiz son yorum ise, İngiltere’de Kelly Skandalı ile açıklanan Hutton raporundan sonra BBC’de yaşanan çalkalanmalar ile ilgili. Düsseldorf’da çıkan Handelsblatt gazetesinin yorumunda şu satırları okuyoruz:

”BBC yanlış yapmasına rağmen, medya dünyasının en güvenilir kaynaklarından biri olmaya devam ediyor. Kurum, borsada işlem gören birçok şirketten bile beklenmeyecek bir hızla, skandala neden olan isimleri eledi. Şimdi BBC’ye gereken dersi alması için zaman tanınması lazım ki, kurum yeni bir başlangıç yapabilsin ve yaşanan kriz, tüm İngiliz basınına sıçramasın.”