1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

30.04.2004 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Murat Çelikkafa30 Nisan 2004
https://p.dw.com/p/Abus

1 Mayıs’tan itibaren 25 üyeli dev bir topluluk haline gelecek Avrupa Birliği’nin bu tarihî genişleme hamlesi, bugünkü gazetelerin de bir mumaralı haber ve yorum konusu. Almanya’da pekçok gazete AB’nin yarından itibaren alacağı yeni görünüme ilişkin özel ekler yayınlarken, konu Avrupa basınında da geniş bir şeklide ele alınıyor....

Basın turumuza Alman gazeteleriyle başlıyoruz. Başkent Berlin’de çıkan Die Welt, “Yarın ne olacağını gerçekten tam olarak kavrayabildik mi?” diye soruyor ve ekliyor:

“Aylardır AB’nin genişlemesinden bahsedip duruyoruz. 1 Mayıs’ın sadece olağan siyasi gündem içinde yeralan sıradan bir tarihmiş gibi bir izlenim oluştu her nedense. Oysa bu çok büyük bir yanılgı! Avrupa tarihinin en güzel ve belki de en önemli olayına tanıklık ediyoruz. Yarından itibaren aramıza katılacak 75 milyon insanla sadece AB’nin nüfusu artmış olmayacak. Bu aynı zamanda, Avrupa’nın bölünmüşlüğünün de sonu anlamına geliyor. Hem de sonsuza kadar.”

Münih’te yayımlanan Süddeutsche Zeitung ise genişleyen Avrupa’nın gelecekteki konumu irdelediği yorumunda şu ifadelere yer veriyor:

“AB, 25 üye ülkede yaşayan 453 milyon nüfuslu yeni çehresi ile devasa bir topluluk haline dönüşecek. Ancak büyüklük, aynı zamanda güç anlamına da gelmez. AB, süper devlet haline dönüşmek yerine mevcut kimliğini muhafaza etmelidir. Tabi bu yolda gerek doğuda gerek batıda el freni vazifesi gören bazı ülkeler olabilir. İşte bu nedenle, AB’nin öncü ülekelere herzamankinden daha çok ihtiyacı var. Yanlış anlamalara meydan vermemek için bu öncüler, hem yeni hem eski üyelerden oluşmalı. Bu şekilde yoluna devam edecek bir Avrupa, en çok da Birliğin göbeğindeki Almanya’nın yararına olacaktır. Bu nedenle, 1 Mayıs ve sonrası için ihtiyaç duyulan en önemli şey cesarettir!”

Düsseldorf’ta çıkan ekonomi gazetesi Handelsblatt, genişlemeyle birlikte batı Avrupa’da hakim olan endişelere değiniyor:

“ 1 Mayıs’tan itibaren yeni üyelerden batıya yoğun bir işgücü göçünün yaşanacağı, bu nedenle işsizliğin artacağı ve serbest piyasada daha çetin bir rekabetin yaşanacağı gibi endişeler hakim. Bir de buna hayatın gerçeklerinden uzak kalan AB bürokrasisi ile ilgili olumsuzluklar eklenince, Alman toplumunda, belirsizlikten kaynaklanan bir endişeler yumağının var olduğunu görüyoruz. Aslında bu endişelerin çoğu yersiz ve halkın yeterince aydınlatılmamasından kaynaklanıyor. Başlangıçta belki zor bir uyum dönemi yaşacayağız ama iç pazarların genişlemesinin, refah seviyesini artıracağı er ya da geç kanıtlanacaktır.”

Basın turumuzda Almanya’dan seçtiğimiz son gazete Frankfurter Rundschau. Genişlemeyle birlikte önceliklerin de değişeceğini savunan gazete, Avrupa Birliği’nin bundan böyle üç alana ağırlık vermesi gerektiğini belirtiyor:

“Birlik içi entegrasyon, güçlü bir ekonomi ve dünyada üsteleneceği yeni rol... Eğer çoğrafi olarak bir dev haline dönüşürken, politik alanda cüce kimliğine bürünürse, AB’nin dünya politikasını dinamikleri arasındaki stratejik konumu, telafisi ikansız zararlar görecektir. Eğer ulusal çıkarlar önde tutulursa, AB, kendi kenidini tarihten siler. Çünkü hiç kimsenin büyük ama zayıf bir Avrupa’ya ihtiyacı yok.”

Ve geçiyoruz dünya basınından seçtiğimiz yorumlara... Fransız Le Figaro gazetesi, AB’nin tarihi genişlemesi öncesi Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın düzenlediği basın toplantısına atıfta bulunuyor:

“Uluslararası arenada Avrupa, giderek önemini yitirebilir. AB, bundan 50 yıl sonra ABD, Çin, Hindistan, Rusya ya da Güney Amerika ile kıyasalndığında ne gibi bir ağırlığa sahip olacak? Bunu kimse bilmiyor. Jacques Chirac da dünkü basın toplantısında bu konuda yeni yollar gösteremedi. 25 üyeli Avrupa sadece büyük bir pazar olamaz. Güvenlik, savunma, diplomasi, sanayi ve eğitim ile ilgili temel sorunlarda yeni ufuklar da açmaya muktedir olmalıdır.”

Yine Fransız basınında bir yorumla devam ediyoruz: Paris’in ekonomi gazetelerinden Les Echo Türkiye’nin üyeliğine değindiği yorumunda, artık Ankara’nın konumunun netlik kazanması gerektiğini savunuyor ve soruyor: Türkiye, Birliğe üye olacak mı olmayacak mı?

“Bu soru, Avrupalı politikacıları hayli meşgul ediyor. Hatta konu, 1 Mayıs’daki tarihi genişlemenin üzerinde büyük bir yük olarak duruyor. Gerhard Schröder ve Tony Blair, Türkiye’nin üyeliğini desteklerken, Valery Giscard d’Estaing buna karşı çıkıyor. Aradaki grup ise “Evet, ama...” şeklinde konuşan kararsızlardan oluşuyor. Jacques Chirac, Türkiye’nin üyeliğinin arzu edildiğini ama bunun için gerekli koşulların henüz mevcut olmadığını savundu. Bu sözlere bakılırsa, Türkiye’nin üyeliği en erken on yada onbeş yıl sonra mümkün görünüyor.”

Berner Zeitung adlı İsviçre gazetesi “Avrupa Birliği’nin karşısında şu an için başka bir alternatif yok.” diyor ve büyük Avrupa rüyasının kâbusa dönüşmemesi için herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini savunuyor. Avusturya’dan Salzburger Nachrichten ise genişlemeyi tarihi bir fırsat olarak değerlendiriyor ve ekliyor: Eski komünist devletler için bundan 15 yıl önce imkansız gibi görünen bir olay gerçeğe dönüşüyor. Bu ülkelerin de katılımıyla 450 milyonu aşkın insanın oluşturacağı Birlik’te özgürlük, demokrasi, barış ve refah egemen olacaktır.”

Yeni üyelerden Çek Cumhuriyeti’nin liberal eğilimli gazetelerinden Mlada fronta Dnes, genişlemeden kaynaklanan korkuların yersiz olduğuna değiniyor ve ekliyor:

“Yeni üye ülkelerdeki bazı insanlar, çocukların Noel’de duyduğu sevince benzer bir coşkuyla karşılıyorlarlar genişlemeyi. Bunu belki gülünç olarak nitelendirebiliriz belki. Ama ya genişlemeden korkanların durumu? İşte asıl gülünç duruma düşen onlardır!”