1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

30.06.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen Murat Çelikkafa30 Haziran 2004
https://p.dw.com/p/AbuD

30 Haziran tarihli Alman ve Avrupa basınında Türkiye-AB ilişkileri ve NATO zirvesi bağlamında ele alınanan Irak yorumları göze çarpıyor. Avrupa Komisyonu Başkanlığı’na önerilen Barosso ile ilgili değerlendirmeler ve görev süresi bugün dolan Almanya Cumhurbaşkanı Rau ile ilgili yorumlar basın özetlerimizi oluşturan diğer konular.

Türkiye-AB ilişkilerini büyüteç altına alan Frankfurter Allgemeine Zeitung, Birlik içinde Türkiye’nin üyeliğine şüpheyle yaklaşanların aslında hayli fazla olduğunu ancak bu görüşlerini açıkça dile getirmeye çekindiklerini savunuyor ve ekliyor:

”Coğrafi argümanların önemini yitirmesi ve işlevsellik sağlamak için Birlik içinde şefaflılığın gerekli olduğu şeklindeki gerekçelerin de siyasi açıdan dürüst olmayan söylemler olarak algılanmaya başlanmasıyla Birlik içindeki tüm bentler adeta yıkılmış vaziyette. On yeni üyeyi bünyesine alan ve öncelikle bunları hazmetmesi gereken AB, görünen o ki Türkiye ile ilgili yeni bir maceraya doğru yelken açıyor. Üstelik son Avrupa seçimlerinde de görüldüğü üzere, halkın bu konuda giderek artan olumsuz tavrına rağmen.”

Düsseldorf’ta yayımlanan ekonomi gazetesi Handelsblatt, ABD Başkanı Bush’un, Türkiye’nin AB üyeliğine destek vermesini eleştiren Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın bu tutumunu haklı bulduğu yorumunda şu görüşleri dile getiriyor:

”Chirac haklı: Türkiye’nin AB üyeliği için lobicilik yapıp destek çağrılarında bulunması, Bush’un görevi değil. Oldukça hassas olan Türkiye-AB konusu, politikacıların şovlarına dönüşmemelidir. AB, üyelik müzakerelerinin hangi şartlarda başlayabileceğine ilişkin açık bir kriterler kataloğu hazırladı. Türkiye’nin bu kriterleri yerine getirmesi durumunda, müzakere masasına oturma hakkı zaten engellenemez. Nitekim Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, bunu İstanbul’da da yerinde bir ifadeyle dile getirdi.”

Türkiye ile ilgili bir başka yorum da Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da çıkan Dnewnik adlı gazetede yeralıyor. Sağ liberal eğilimli Bulgar gazetesi, Türkiye’nin Avrupa’daki geleceğini irdeliyor:

”Batı dünyasının dört kilit ülkesi ABD, Almanya, Fransa ve İtalya’nın verdiği destekten sonra, Türkiye’nin Avrupa’daki geleceği daha net bir şekil almaya başladı. Bu ülkeler, Türkiye’nin AB üyeliğine mutlak destek verdiklerini bir kez daha dile getirdiler. Hatta bazı politikacıların bu konudaki beyanatları, kendi ülkelerinde hayli ciddi sorunlara da neden olabilecek türden. Prensipleri savunmak, siyasi cesaretin bir göstergesidir. Bu prensipler ışığında Türkiye bugüne kadar birçok şey yaptı ve halen de yapmaya devam ediyor.”

İstanbul’daki iki günlük NATO zirvesi, gazetelerin yorum sütunlarından ağırlıklı olarak yeralan bir başka konu. Hannoversche Allgemeine Zeitung, İstanbul’da sergilenen uzlaşma havasının sunni olduğun iddia ettiği yorumunda Afganistan ve Irak’a ilişkin değerlendirmeler yapıyor:

”NATO, Afganistan misyonunda nasıl başarılı olacağı sorusuna yanıt bulmak zorunda. Örneğin ISAF konusunda bugüne kadar sergilenen yarı samimi tavırda ısrar etmektense tümüyle görevi sonlandırmak daha yerinde olur. Ancak görünen o ki, zirveden çıkan sonuç, Hindikuş eteklerinde hiçbirşeyin değişmeyeceği yönünde. Irak’ta görev üstlenmeme gerekçesi olarak Afganistan’ı öne süren NATO, bu tutumuyla, Irak’taki siyasi gelişmeye de ne yazık ki zarar veriyor. Aynı zamanda BM kararlarına hizmet etme konusunda NATO’nun gerçekten de arzulu ve muktedir olup olmadığı konusunda şüpheler giderek artıyor.”

AB Komisyonu Başkanlığı’na önerilen Portekizli Jose Manuel Durao Barosso ile ilgili değerlendirmelere geçiyoruz şimdi de. İtalya’nın Torino kentinde yayımlanan La Stampa adlı gazete, Barroso isminin ön plana çıkmasını ”zaruri bir çözüm” olarak nitelendiriyor:

”Asgari müştereklerdeki uzlaşma sonucu Komisyon Başkanlığı’na önerilen Barroso, öncelikle bu etiketten sıyrılmanın yollarını aramalı. Çünkü asgari müştereklerde uzlaşılmasının diplomatik dildeki anlamı şudur: Burada sözkonusu olan sadece zaruri bir çözümdür.”

Aynı konuya değinen Avusturya gazetesi Kurier, futbol ve siyaset arasında ilginç bir bağ kuruyor yorumunda:

”Tıpkı futbolda olduğu gibi politikada da herzaman en iyi olan kazanmaz. Bu açıdan bakıldığında, Barroso ancak üçüncü lig seviyesinde. Şampionlar Ligi’nin starları olan Ahern, Patten ve Solana gibi isimler ise ya kazanmak istemediler ya da kaybetmeye mahkum edildiler."

Basın turumuzun sonunda, görev süresi dolan Almanya Cumhurbaşkanı Johannes Rau ile ilgili bir yoruma yer veriyoruz. Köln’de çıkan Express adlı gazetenin Rau ile ilgili değerlendirmesi şöyle:

” Yaklaşık yarım asır boyunca Alman siyaseti üzerinde çeşitli kademelerde etkili olan bir politikicı, siyaset sahnesini artık terkediyor. Birlikte yola çıktığı pekçok kişinin çıkışına ya da düşüşüne şahit oldu, bazıları ise çoktan unutuldu. Milyonlarca Alman onunla yetişti, onunla yaşlandı. Onun ismi Almanya’da en az Coca Cola ya da Persil kadar tanınmıştı. Kendi prensibi olan ‘Bölmek yerine birleştirmek’ ilkesine sadık kalmaya çalıştı hep. Bugünkü kariyerist politikacıların ortak özelliği olan nabza göre şerbet, rüzgara göre yön değiştirme gibi olaylar ona çok uzak şeylerdi. İşte tüm bunlar Johannes Rau’yu sempatik kılan etkenlerdi.”