1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

301 Ankara’yı böldü

Zeynep Gürcanlı/Ankara20 Eylül 2006

İlerleme Raporu’nun açıklanmasını 8 Kasım’a erteleyen AB, Türkiye’de ifade özgürlüğü için bastırıyor. Türk hükümeti, TCK’nin 301. maddesi konusunda ikiye bölündü.

https://p.dw.com/p/AZoC

Sonbahar, Türkiye için Avrupa ile ilişkilerinde her zaman kritik dönem olmuştur. Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye hakkındaki ilerleme raporunu her yıl sonbaharda yayınlar. Türkiye’nin Avrupa Birliğe üyelik macerası da hep bu rapor temelinde yürütülür. Komisyon’un bu yılki raporunu 24 Ekim’de açıklaması bekleniyordu. Ancak alınan sürpriz bir kararla, rapor 8 Kasım’a ertelendi. Avrupa Birliği ertelemenin nedenini “elindeki yoğun iş yüküne” bağladı. Ancak herkes, bunun aslında yeni reformlar yapabilmesi için Ankara’ya verilen “ek süre” olduğunu anladı.

Nitekim, yaklaşık altı aydır Avrupa Birliği’nden hemen hemen hiç söz etmeyen Türk hükümeti de bir anda hareketlendi. 1 Ekim’de açılması planlanan Türkiye Büyük Millet Meclisi bu hafta olağanüstü toplantıya çağrıldı. Avrupa’ya söz verilip de, çıkartılmamış yasalar birbiri ardına geçirilmeye başlandı.

Fakat Meclis’in başlattığı bu “sıkı Avrupa mesaisi”, Brüksel’den Ankara’ya esen soğuk rüzgarları dindirmedi. Soğukluğun en önemli nedeni, geçen yıl yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi. 301. madde, "Türklüğü, Cumhuriyeti, devletin kurum ve organlarını aşağılayanların” cezalandırılmasını öngörüyor. Maddede yer alan “Türklük” ya da “devletin kurumları” gibi unsurlar son derece genel ifadeler. Dolayısıyla da, neyin suç sayılacağı, neyin sayılmayacağı konusu çok belirsiz. Türk yargı sistemi hakimlere, yasaları “kendi değerleri uyarınca” yorumlama fırsatı veren bir yapı üzerine kurulu. Bu nedenle de, bir hakimin 301. maddeye göre “suç” kabul ettiği bir ifade, başka bir hakim tarafından “suç” sayılmayabiliyor.

Bu belirsizlik ise en çok Türkiye’nin okuyan ve yazan kitlesini vuruyor. Orhan Pamuk ve Elif Şafak gibi ünlü yazarlar, Hrant Dink ve İsmet Berkan Berkan gibi gazeteciler, savcı ve hakimlerin bu meşhur 301. maddeyi “muhafazakar şekilde” yorumlamaları nedeniyle, günlerini mahkeme kapılarında geçirir oldular. Avrupa Birliği ise, 301. maddenin, Avrupa’da uygulanan ifade özgürlüğü standartlarının “çok altında” kaldığını vurgulayarak, bunun değiştirilmesini istiyor.

Bu konudaki son ve en açık talep, Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu Komiseri Olli Rehn’den geldi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e Temmuz ayında bir mektup yazan Rehn, 301. maddenin “değiştirilmesi” gerektiğini vurguladı. Mektup, Türk hükümetinin Avrupalılarla bire bir müzakere yürüten üyelerini hemen harekete geçirdi. Bakan Gül ve baş müzakereci Ali Babacan kurumlarına, 301. madde değişikliği için alternatifli taslaklar hazırlamaları talimatını verdiler.

Ancak, konunun Türkiye’deki diğer muhatabı, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, aynı konuda Gül ve Babacan kadar esnek davranmadı. Türk Ceza Kanunu’nun daha çok yeni olduğunu, 301. madde üzerinden yapılan yargılamalarda henüz hiçbir kesin karar çıkmadığını vurgulayan Çiçek, “hemen değişiklik yapmadan önce, bir içtihat oluşması beklenmeli” tezini savundu. Yine kabinenin bir başka önemli üyesi, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin de, hükümet içinde “Çiçek cephesinde” yer aldığını açıkladı.

Kısacası, Avrupa’dan gelen baskılar, Türk hükümetinde ciddi görüş ayrılığı yaratmış durumda. Hem Brüksel, hem de Ankara’da gözler, bu konuda son sözü söyleyecek olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a çevrildi. Ankara kulislerinde yaygın görüş ise, önümüzdeki yıl zorlu bir seçim sürecine girecek olan Erdoğan’ın bu aşamada Avrupa’yla tatsızlık istemeyeceği yolunda.