1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

30.11.2006 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Seda Serdar30 Kasım 2006
https://p.dw.com/p/AbkB

Alman basını bugün en geniş yeri gerginleşen Türkiye – Avrupa Birliği ilişkilerine ve Papa XVI. Benedikt’in Türkiye ziyaretine ayırıyor.

Ankara Protokolü nedeniyle tansiyonun yükseldiği Türkiye – Avrupa Birliği ilişkilerine ilişkin Die Welt gazetesi şu yorumu yapıyor:

“Drama komediye dönüşmüş durumda. Avrupa’nın meşhur diplomasisi ise, sanki bir şaka. Cuma günü Finlandiya Başbakanı, bir kez daha Kıbrıs konusunda bir anlaşma sağlama umuduyla Türkiye’ye gidecek ancak eli boş dönecek. Çünkü Türkiye, Kıbrıs konusunda birçok sebepten ötürü harekete geçmek istemiyor ve bu önümüzdeki yıl seçimlerden sonra da uzun süre böyle devam edecek. Ancak Avrupa umudunu yitirmiyor. Aralık ortasındaki zirvenin tek bir konusu olacak: O da Türkiye. Avrupa Komisyonu, Türkiye’yle iligili bu kararı tek başına vermedi. Üye devletler haftalardır kararı etkilemek için ellerinden gelini yapıyor ve bunda başarılı oldular. Dün, Avrupa kurumları için iyi bir gün değildi ve Avrupalıların Türkiye’yle müzakerelerdeki etkisi ise, gittikçe zayıflıyor.”

Süddeutsche Zeitung ise şunları yazıyor:

“AB’deki Türkiye karşıtları, Papa’nın sözlerinin adeta zıttını ortaya koydular. AB Komisyonu kararı tam Papa’nın ziyaretine denk geldi. Komisyon, Kıbrıs çıkmazı nedeniyle Türkiye’yle müzakerelerin Aralık ortasında gerçekleştirilecek zirvede kısmen askıya alınmasını teklif etti. Avrupa liderlerinin bu teklifi kabul etmeleri çok büyük bir olasılık. Ancak Ankara’nın şu an sert bir şekilde tamamen reddedilmesi Avrupa Birliği hükümetlerinin büyük bir kısmı tarafından istenmiyor. Geçtiğimiz haftanın açıklamalarıyla gelen hareketliliğinin ardında aslında siyasi bir pragmatiklik yatıyor. AB ve ABD, yeni bir Ortadoğu politikası peşinde ve böyle bir durumda Türkiye’yi dışlamak suç sayılabilecek bir dikkatsizlik olur. Erdoğan’ın hafta sonunda Tahran’a gitmesi bekleniyor. Bir de Şam’a ziyareti planlanıyor. Amaç, Lübnan’ın bağımsızlığını tanıması için Suriye’ye baskı uygulamak. Türkiye’nin iç politikası karışık olabilir, ancak dış politikası Avrupa’nın hareket alanını genişletebilir.”

Ele alacağımız ikinci konu ise Papa’nın Türkiye ziyareti hakkında yapılan yorumlar. Die Zeit gazetesi şunları yazıyor:

“Papa’nın, siyasi olarak da bugünlerde çok ön plana çıkması aslında Avrupalı ve Amerikalı devlet adamlarının şiddetli zayıflık duygularındak kaynaklanıyor. Başkan Bush yerine yeni bir yüz, yeni bir lider arayışı çaresiz bir şekilde devam ediyor. Aslında bu yüzden de XVI. Benedikt parıldayan ışıklar altıda Batı’nın “temsilcisi” olarak görülüyor. Fakat klise Batı’lı değil. Kendi iddiasına göre, klise evrensel.”

Tagesspiegel gazetesi ise şu yorumu yapıyor:

“Papa gerekli olan doğru kelimeleri kullandı. Erdoğan’a Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği hakkında tam olarak ne dediği, konuşma mentinin açıklanmasına kadar belirsiz kalacak. Büyük ihtimalle Papa, Türkiye’nin tam üyeliğini değil, üyelik arzusunu memnuniyetle karşıladığını belirtti. Türkiye’nin çabalarını takdir etmek istedi, sonucun nereye varacağını önceden belirlemek değil. Sözlerine daha fazla anlam yüklenerek iletilmesi, bir çeşit yanlış anlaşılma olabilir, ve Papa’nın bunu şiddetli bir şekilde reddetmemesi kibarlığından kaynalanıyor olabilir. Ancak aslında önemli olan tüm bunun yarattığı etki. Bazı Türklerin olumsuz ve şüpheci yaklaşımları bu açıklamayla değişti ve bu da ziyaretin başarılı olmasını sağladı. Eğer bundan daha fazlasını bekleyen olduysa, çok fazla şey istemiş demeketir.”