1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

30.12.2003 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Attila Azrak30 Aralık 2003
https://p.dw.com/p/AbwC

Alman gazetelerinde bugün öne çıkan konu, bir kez daha başörtüsü. Geçtiğimiz haftalarda Başbakan Schröder dahil olmak üzere birçok politikacının görüş belirttiği başörtüsü tartışmalarında, nihayet hafta sonunda Almanya Cumhurbaşkanı Johannes Rau da değerlendirmelerde bulundu. Rau, Alman televizyonuna verdiği bir demeçte, tüm dinlerin eşit muameleye tabi tutulması gerektiğini belirtirken, ”Eğer başörtüsü, bir dine bağlılığın sembolü ise ve misyoner bir anlam taşıyorsa, o zaman aynı şey keşiş giysileri ya da bir kolyede asılı bulunan haç için de geçerli olmadlıdır” dedi. Cumhurbaşkanı Rau ayrıca, okullarda öğretmenlerin belli bir dine bağlılıklarını gösteren sembolleri taşımasıyla, bir dinin diğerlerine nazaran ön plana çıkmasının engellenmesi gerektiği yönünde görüş belirtti. Cumhurbaşkanı’nın hafta sonunda yaptığı açıklamalar, Noel’le siyasetteki tartışmaları alevlendirdi.

Bulvar gazetesi ”Bild” bugün Bavyera Başbakanı ve Hristiyan Sosyal Birlik Başkanı Edmund Stoiber’in Johannes Rau’u eleştiren sözlerine manşetten yer verdi. Gazeteye açıklamada bulunan Stoiber, şunları söyledi:

”Başörtüsü, aydınlanmış demokrasilerle bağdaşmayan siyasal bir semboldür. Cumhurbaşkanı Johannes Rau, Hristiyan kültürünün etkisindeki Almanya’nın kimliğini tartışmaya açamaz.”

Aynı haberde Münih Başpiskoposu Kardinal Friedrich Wetter’in sözleri de yer alıyor. Wetter, Bild gazetesine yaptığı açıklamada, başörtüsünü anayasal değerlere militan bir savaş ilanı olarak ağır sözlerle değerlendirdi. Stoiber’in açıklamalarının yanısıra, Hristiyan Birlik’ten bir dizi politikacı da benzer yönde açıklamalarda bulundu.

Münih’te yayınlanan ”Süddeutsche Zeitung” gazetesinde görüşlerine yer verilen Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı, Hristiyan Sosyal Birlik’ten İngo Friedrich, Alman okullarında sınıflarra asılan bir haç ile bazı öğretmenlerin taşımak istediği başörtüsünün eş tutulamayacağını belirtti. Friedrich, başörtüsünün siyasal tercihi yansıtan bir sembol olduğunu belirterek, devlet memurlarının siyaseti okullara taşımasının düşünülemez olduğunu söylerken, bazı okullarda sınıflarda asılı bulunan hacın, yüzyıllardır Almanya’da yaşanan Hristiyan geleneğinin bir göstergesi olduğunu savundu.

Alman Protestan Kilisesi Başkanı Piskopos Wolfgang Huber’se yine ”Süddeutsche Zeitung” gazetesine verdiği demeçte, dini sembollerin ortadan kaldırılmasına taraftar olmadığını, Almanya’da kamuoyunun dini tercihlere hoşgörüyle yaklaştığını söyledi. Huber, asıl sorunun başörtüsünün siyasal niteliğinden kaynaklandığını belirterek, Almanya’da devlet memurlarının siyasal tercihlerini kamuoyunda belli etmemeleri konusunda yasalar bulunduğuna dikkat çekti.

Berlin’de yayınlanan ”Tagesspiegel” gazetesi ise yine Hristiyan Demokrat Birlik’ten Friedbert Pflüger’in Cumhurbaşkanı Johannes Rau’u eleştiren sözlerinne yer veriyor. Gazetede yer alan haberde Pflüger, başörtüsünün dini değil, siyasal bir sembol olduğunu belirterek, 1979’daki İran İslam Devrimi’nden bu yana da gericiliğin bir işareti olduğuna dikkat çekiyor.

Gazetelerin yorum köşelerindeyse, Sırbistan’daki seçim sonuçları değerlendiriliyor. ”Stuttgarter Zeitung” da yer alan yorumda, batılı ülkelerin Balkanlar'la ilgili çok iyimser beklentilerinin olduğuna işaret edilen yorum şöyle sürüyor:

”Hırvatistan olsun, Bosna ya da Sırbistan olsun, batılı politikacılar eski komünist politikacıların devrilmesinden sonra bu ülkelere para ve destek akacağı sözleri verdiler. Ancak bu sözleri yerine getirmek, mali kaynak bulunmadığından ya da siyasal isteksizlikten dolayı olanaksızdı. Yıllar boyu süren durgunluktan sonra Balkanlardaki seçmenler de şimdi hayal kırıklıklarını oy sandıklarına taşıdı.”

”Frankfurter Rundschau” gazetesi, seçimlerde %27’ye varan oy alan şovenist Vojislav Seselj’inin radikal partisinin, batılı ülkelerde endişe yarattığını belirterek, şunları ekliyor:

”Seselj, Lahey’de Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanıyor. Suçlu bulunmadıkça da milletvekili olmasının önünde bir engel yok. Aynı durum eski Devlet Başkanı Miloşeviç için de geçerli. Miloşeviç’in Sosyalist Partisi de bu seçimlerde yüzde 5 barajını aşarak parlamentoda temsil edilme hakkına kavuştu. Ne Miloşeviç ne de Seselj parlamentoda milletvekili olmayacak, ama bu liderlerin partileri Sırbistan’ın uluslararası izolasyonunda etkili olacak. Bu iki parti, ülkenin Anayasaı’nda yapılacak tüm değişiklikleri engelleme gücüne sahip. Her ne kadar hükümette yer almasalar da, istikrarsızlığa katkıda bulunacaklar. Yaşamlarından memnun olmayan, Avrupa’dan uzaklaştıklarını hisseden seçmenler, bu partilere yöneldi."