1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB Anayasası'nın B planı yok

Klaus Boffo16 Nisan 2005

Rus Soyuz kapsülü ile uzaydaki Uluslararası Uzay İstasyonu’na giden İtalyan astronot Roberto Vittori’nin, 500 sayfalık AB Anayasası metnini de yanında götürürken, Anayasa’nın Avrupa’daki yolculuğu hala engebeli yollardan geçiyor. Anayasa’nın yürürlüğe girmesi için önündeki referandum engellerini aşması gerekiyor. En önemli engel ise Fransızlar. Klaus Boffo’nın yorumu:

https://p.dw.com/p/AZx7

“Fransızlar’ın 29 Mayıs’ta hayır demesi durumunda ne yapılacağını Brüksel’de kimse resmi olarak düşünmek bile istemiyor. Bu durum için geliştirilmiş hiçbir stratejinin olmadığı, bir B planının bulunmadığı söyleniyor. Bunun nedeni de açık. Kamuoyu önünde B planları hakkında konuşmak yenilginin kabulü olarak algılanabilir. Vatandaşları evet demeye ikna etmek isteyenin yapabileceği en iyi iş, başka alternatif yokmuş havası vermek.

Oysa alternatif oldukça basit. Avrupa Anayasası referandum engeline takılırsa, şu an geçerli kurallara, yani geçtiğimiz yıl yürürlüğe giren Nice Anlaşması’na göre devam edilecek. Gerçi Nice Anlaşması, Bakanlar Konseyi’ndeki karmaşık çoğunluk hesaplamaları ve oldukça geniş veto ve blokaj imkanları ile 25 ve daha fazla üyeye genişleyecek AB’yi felç edecek özelliklere sahip ve bu nedenle büyük eleştirilere hedef oluyor. Ancak yine de şimdiye kadar korkulan olmadı, geçen yılki genişleme siyasi blokaj yaşanmadan atlatıldı. Dolayısıyla Avrupa Anayasası yürürlüğe giremese de birkaç yıl daha Nice Anlaşması ile yaşanabilir.

Vatandaşlarının referandumda hayır dediği bir ülkeye ikinci bir fırsat tanıma perspektifi ise Brüksel’de tahayyül bile edilemiyor. Maastricht Anlaşması’nı 1992 yılında referandumla reddeden Danimarka ve İrlanda’ya ikinci bir fırsat tanınmış, sonunda bu ülkelere ortak para, hukuk politikaları ve savunma konularında kendi yolunu izleme imkanı gibi tavizler verilmişti. Ancak bir anayasa sözkonusu olduğunda, anayasanın bütünlüğünü tehlikeye atmadan herhangi bir ülkeye özel koşullar tanımak mümkün değil.

Anayasa’da bir değişiklik yapılması durumunda bile bunun yeniden tüm üye ülkelerde onaylanması gerekiyor. Yani prosedür olarak sıkıntılı bir süreç.

Avrupa Anayasası’nın reddi ile ortaya çıkacak sonuçlar çok daha ileri gidiyor. Şimdiye kadar durdurulamaz ve geri döndürülemez olarak görülen Avrupa bütünleşme süreci temelden sarsılacaktır. Fransızlar, 29 Mayıs’ta ‚hayır’ derse niye Hollandalılar üç gün sonraki referandumda ‚evet’ desin? Ayrıca Polonya, Çek Cumhuriyeti ya da İngiltere gibi bazı AB ülkelerinde Avrupa düşüncesine şüpheyle bakanların sayısında oldukça büyük bir artış var.

Avrupa’daki bu hava değişimi Avrupa politikalarının temelleri ile ilgili tartışmaları da beraberinde getirebilir. Bu tartışmalardan çıkacak dinamiğin nereye götüreceğini bugünden kestirebilmek çok zor. Bu süreç sonunda, Avrupa düzlemine taşınabilmiş tüm siyasi alanların yeniden milli hükümetlere devredilmesi sözkonusu olabilir.

Bu duruma tepki olarak Avrupa yanlısı hükümetler dış politika ya da savunma politikaları gibi alanlarda daha derin bir bütünleşmeye gidebilir. Ancak bu da AB’nin tamamını kapsamayacak ve sonuçta Avrupa içinde farklı kamplara bölünme kalıcılaşabilecektir.

Bu durumda hayır oyu kullanan bir ülkeden AB’den çıkmasının istenmesi bile gündeme gelebilir. Şu anki anlaşmalarda böyle bir durumu düzenleyen bir madde bulunmuyor. AB üyeliğinden çıkma ile ilgili ilk madde Avrupa Anayasası’nda yer alıyor. Brüksel’deki uzmanlar Avrupa karşıtlarının tam da bu nedenle Anayasa’ya evet demesi gerektiği esprisini yapıyor.“