1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB ve İran arasında taktik savaşı

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu20 Aralık 2005

İran’ın nükleer programıyla ilgili üç AB ülkesi Fransa, İngiltere ve Almanya ile Ağustos ayında askıya alınan müzakerelere yarın yeniden başlanıyor. Ancak İran’ın son dönemdeki sert tutumu, müzakerelerde Avrupa tarafının hareket alanını daraltıyor…

https://p.dw.com/p/AaIw
İran'ın nükleer programı, uluslararası toplumu endişelendiriyor
İran'ın nükleer programı, uluslararası toplumu endişelendiriyorFotoğraf: AP

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın İsrail’in haritadan silinmesi gereken bir tümör olduğu, İsrail devletinin AB, ABD ya da Alaska’ya taşınması gerektiği ve Yahudi Soykırımı’nın masal olduğu şeklindeki çıkışları nedeniyle Avrupa ile İran arasında buzul çağı yaşanıyor.

İran, yarın başlayacak nükleer programıyla ilgili görüşmeler konusunda da kendinden emin bir tutum sergiliyor ve konunun BM Güvenlik Konseyi’ne götürülmesi durumunda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın nükleer tesislerdeki teftiş iznini kaldırma tehdidinde bulunuyor. Her ülke gibi kendisinin de sivil amaçlı nükleer faaliyet hakkı bulunduğunu vurgulayan İran, müzakereler yoluyla bu hakkın Avrupa tarafından da tanınmasını amaçlıyor.

AB’nin müzakerelerdeki hedefi ise İran’ın Natan’daki nükleer tesisinde uranyum zenginleştirme niyetinden vazgeçmesi. AB ve özellikle de ABD, İran’ın bu nükleer enerji santrallerinde sadece yakıt çubuğu değil, nükleer silah yapımı için gerekli olan yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum üretmesinden endişeleniyor. Uranyum zenginleştirme faaliyetleri, iki yıllık müzakere sürecinde AB’nin kırmızı çizgisini oluşturdu.

Yeni strateji arayışları

Ancak İran’ın son dönemde giderek sertleşen tavrı, ABD ve AB’yi daha sert yeni stratejiler geliştirmeye zorluyor. Bu bağlamda, Amerikalı ve Avrupalı yetkililerin, İran’ın nükleer programı konusunun BM Güvenlik Konseyi’ne hangi aşamada götürülebileceğini tartıştıkları, ne tür yaptırımlar uygulanabileceği ve kırmızı çizgiler konusunda uzlaşma arayışı içinde oldukları belirtiliyor.

Bush yönetimi de İran’a karşı tutumunu yumuşatmaması için Amerikan Kongresi ve İsrail yanlısı grupların giderek artan baskısıyla karşı karşıya. Siyasi gözlemcilere göre, Amerikan tarafında İran’a karşı tavrın sertleştirilmesi eğilimi hakimken, Avrupalılar, Rusya’yı da ortak bir noktaya çekmeyi tercih ediyor. İran’ın güneyindeki Buşehir santralını inşa eden Rusya, İran’ın barışçı amaçlı nükleer enerjiye hakkı olduğunu savunuyor.

Ahmedinecad’ın saldırı taktiği ise tutmuş görünüyor. Avrupalılar, hatta Amerikalılar bile, uranyum zenginleştirme işlemlerinin yeniden başlatılmasına ses çıkaramadılar, kırmızı çizgileri zayıflayan Avrupalı müzakerecilere fazla hareket alanı kalmadı.

Ahmedinecad’ın taktiği

Batı ülkelerindeki İran uzmanları, şimdi Ahmedinecad’ın taktiği ve amaçları üzerinde kafa yoruyor. Berlin’deki Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Enstitüsü’nden İran uzmanı Dr. Johannes Reissner Ahmedinecad’ın iç siyasette güçlü bir konumda olmadığını ve bu sert söylemiyle içerideki taraftarlarını arkasına toplamaya ve muhalefeti zayıflatmaya çalıştığını belirtiyor. Reissner, İran’a karşı Batı’nın durumu ile ilgili şunları söylüyor:

“Şu an birşey yapmak çok zor. Çünkü İran kendisini güçlü hissediyor ve bizim elimizde fazla birşey yok. İran’a petrolden şimdiye kadar görülmedik miktarda para akıyor. Nükleer programıyla ilgili anlaşmazlıkta da oldukça iyi bir pozisyonda ve şu an ABD ya da İsrail’den korkması için de önemli bir neden yok. Askeri saldırı söylemi şu an laftan ibaret. Dolayısıyla İran şu an kendini güvende hissediyor. Ve bu nedenle yaptırımların ne anlama geleceğini çok iyi düşünmemiz gerekir. Tüm dünya Batı’dan ibaret değil ve vereceğimiz tepkilerin gerçekte ne kadar etkili olabileceğini iyi düşünmeliyiz.“

“Son söz Ahmedinecad’ta değil“

Almanya’nın Köln şehrinde yaşayan İslam bilimci Katayun Amirpur da Ahmedinecad’ın sert çıkışlarının sadece söylemden ibaret olduğunu belirterek, kendisinin İran siyasetinde son sözü söyleyen kişi konumunda bulunmadığını vurguluyor. Amirpur, değerlendirmesini şöyle sürdürüyor:

“İran’ın gerçekten çok tehlikeli olduğuna ya da İsrail’e saldırmayı planladığına inanmıyorum. İran siyasetinin temel çizgilerinin belirlendiği, kararların alındığı önemli noktalarda pragmatik liderler bulunuyor. Ahmedinecad bu tür kararları alabilecek bir konumda değil. Dini lider Ali Hamaney, hatta eski Cumhurbaşkanı Rafsancani, Ahmedinecad’dan çok daha güçlü konumda. Hamaney de Rafsancani de herhangi bir ülkeye saldırma niyetleri bulunmadığını çok açık bir şekilde ifade ettiler.“

İran’a karşı Batı’nın elinin kolunun bağlı olduğu görüşünde olan Amirpur, “AB’nin tek ses olarak kararlı bir şekilde, Ahmedinecad’ın ifadelerini kınaması bile şaşırtıcı. Ama İran’a karşı örneğin ticari yaptırımlar uygulanmasını hiç olası görmüyorum. Özellikle de Almanlar, İran ile ticarete büyük önem veriyor. İran gibi mali açıdan güçlü bir ülkeye karşı böyle bir araca başvurulacağını ve herşeyi kaybetmenin göze alınacağını düşünemiyorum“ diyor.