1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

ABD ve Almanya ne kadar yakınlaştı?

Verica Spasovska / DW24 Şubat 2005

“Almanya’yla dostça ilişkilerimiz olmazsa, Avrupa’yla iyi ilişkilerimiz olamaz. Bu büyük ülke, Avrupa’nın kalbidir.” Bu süslü sözler, Mainz’de Alman Başbakanı Gerhard Schröder’le buluşan ABD Başkanı George Bush’a ait. Ama acaba ABD, iki ülke arasındaki ilişkileri gerçekten Alman Başbakanı Schröder’in ifade ettiği gibi “iki dost, ortak ve müttefik arasındaki eşit ilişkiler” şeklinde mi görüyor? Verica Spasovska’nın yorumu:

https://p.dw.com/p/AZyF

“Atlantik’in iki yakasındaki ortaklığın birbirlerine karşı kullandıkları dilin daha dostça bir hal aldığı kuşku götürmez. İki tarafın, ortak hedefleri vurguladığını da duymamak olanaksız. Fakat yine de ciddi bir ılımlı ortam doğduğu öne sürülemez. Amerikan Başkanı’nın yeniden seçilmesinden sonra yaptığı ilk geziden beklentiler büyüktü. Çünkü, ABD’nin dış politikada yalnız başına attığı adımların yarattığı sayısız rahatsızlığın ardından şimdi Alman - Amerikan ilişkilerinde yeni bir sayfa açma olanağı doğuyor.

Alman Başbakanı Gerhard Schröder de zaten uzlaşmacı jestlerle kapıları aralamak için doğan fırsatları kullandı. Berlin - Washington arasında değerlendirme farkları bulunduğunu açıkça itiraf etti, ama bunun artık geçmişte kaldığını vurguladı. Schröder, İran’ın atom silahlarına sahip olmaması gerektiği düşüncesi gibi, Atlantik’in iki yakasının ortak siyasi hedeflerinin altını çizdi. Fakat belli ki, bu hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda tam bir görüş birliği yok. Çünkü İngiltere, Fransa ve Almanya görüşmeleri savunurken, ABD “her seçeneği elinde bulundurmak”tan dem vuruyor. Bunlara askeri seçenek de dahil.

Gerçekte farklı görüşlerin birçoğu aşılamadı. Amerikan hükümetinin Kyoto Protokolü’nden, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne dek birçok anlaşmayı imzalamayı hala reddettiği Almanya’da unutulmuyor. Irak’taki savaşın sözde nedeni olan kitle imha silahlarının bir türlü bulunamaması, Guantnamo’daki esir kampında insan haklarının yoğun şekilde çiğnenmesi gibi olaylar, Bush yönetimine karşı beslenen kuşkuları doğruladı. Bu nedenle, Amerikan Başkanı’nın dostluk ilanını Alman halkının üçte ikisinin bağlayıcı olmayan bir jest olarak algılaması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Yine de, Alman - Amerikan diyaloğundaki yeni tonlamaların duymazdan gelinmesi hata olur. “Eşit haklı ilişkiler”den bahsetmese dahi, Amerikan Başkanı’nın iki ülkenin ortak olduğunu vurgulaması boşuna değil. Washington’un bundan sonra Avrupalılar’ı ortak bir stratejiye daha fazla bağlamak istediği anlaşılıyor. Bush, izlediği politiya destek ve anlayış arıyor.

Bu bağlamda Almanya’nın rolü büyük. Yoksa Başkan Mainz’e uğramazdı. Belki de Washington’da, uzun vadede Avrupalıları müttefik olarak kazanmaya değeceği anlaşılmaya başlanıyor. Irak Savaşı, askeri harekatların uluslararası onay bulmasının, uluslararası hukuka dayanan uzlaşmalar sağlanmasına bağlı olduğunu gösterdi. Başkan Bush’un gelecekte işbirliğine ne kadar açık olduğunu, sözleri iş izlerse ortaya çıkacak.“