1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB’den Ankara’ya reform çağrısı

6 Kasım 2008

Türkiye İlerleme Raporu'nu yayımlayan Avrupa Birliği Komisyonu, sivil anayasa çalışmalarının sonuç vermemesini eleştirerek demokrasi ve insan haklarını güçlendirecek reformların yapılması çağrısında bulundu.

https://p.dw.com/p/Fnr3
Fotoğraf: AP

AB üyelik süreci kapsamında Türkiye'nin son bir yılını değerlendiren İlerleme Raporu'nda "İktidar partisi, bir grup akademisyeni 1982 Anayasası'nı, diğer unsurlar yanında Türkiye'de temel hakları uluslararası standartlarla uyumlu hale getirecek şekilde değiştirmekle görevlendirdi. Buna rağmen bugüne dek ne bir taslak TBMM'ye ya da kamuoyuna sunuldu, ne de bunun tartışılması için somut bir takvim belirlendi" deniliyor.


"Bunun yerine TBMM’nin Şubat 2008’de üniversite öğrencilerine başörtüsü yasağını kaldırmak amacıyla Anayasa’nın 10 ve 42’nci maddelerini değiştirdiği" aktarılan raporda, AK Parti, MHP ve DTP’nin desteğiyle gerçekleştirilen değişikliğin CHP ve DSP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiği hatırlatılıyor.


"Bu karara katılmayan 2 üyenin Mahkeme’nin anayasa değişikliklerini içerik değil şekil yönünden denetleyebileceğini savunmasının not edildiği" raporda belirtiliyor.


AB Komisyonu'nun hazırladığı belgede Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "siyasi aktörler ve sivil toplumla ilgili uzlaştırıcı bir rol oynama çabaları, hükümetle iyi çalışma ilişkisi kurması, AB'yle ilgili reformların hızlandırılması çağrılarını sürdürmesi ve dış politikada aktif bir rol oynayarak dış ziyaretleri sıklaştırması" övülüyor.


İlerleme Raporu'nda "CHP'nin 2008 yılında, AB'yle ilgili demokratikleşme reformları dahil 16 yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğu" not edilerek "büyük siyasi partiler arasındaki diyalog ve uzlaşma ruhu eksikliğinin siyasi kurumların düzgün işleyişini olumsuz etkilediği"' kaydediliyor.


"Silahlı kuvvetlerin resmi ve gayrı resmi kanalları kullanarak önemli siyasi etki icra ettiği" tespiti yapılan belgede bu kapsamda üst düzey komutanların "Kıbrıs, Güneydoğu, laiklik ve siyasi partiler gibi yetkilerini aşan iç ve dış politika konularında görüş bildirdiği" ifade ediliyor.

İfade özgürlüğü

Raporda "Türk basınında, toplumda ‘hassas’ olarak algılanan konular dahil geniş bir alanda açık tartışma devam ediyor" deniliyor.


AB raporunda "Üst düzey yetkililer, özellikle yolsuzluk iddialarıyla ve terörle mücadeleyle ilgili haberlerin ardından basını şiddetle eleştiren açıklamalar yaptı" tespiti yapılıyor.


Türk Silahlı Kuvvetleri’nin "hala bazı gazeteci ve medya kuruluşlarının resepsiyonlara ve brifinglere katılmasına izin vermediği" belirtilen raporda, "basın özgürlüğüne tam saygı gösterilmesi" isteniyor.


İlerleme Raporu'nda, Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesinde yapılan değişikliğin bazı olumlu sonuçlar doğursa da "metnin büyük ölçüde korunduğu ve dava açılmasında Adalet Bakanı'na tanınan yetkiyle siyasallaşma ihtimaline kapı aralandığı" eleştirisi yapılıyor.


Türkiye'de son dönemde internet sitelerinin sıklıkla ve orantısız şekilde yasaklanmasını "sorunlu" bulan AB raporu, popüler görüntü paylaşım sitesi Youtube'ın da birçok kez yasaklandığını gündeme getiriyor.

Raporda, 1 Mayıs gösterilerinde ve Nevruz kutlamalarında güvenlik güçleri orantısız güç kullanmakla ya da şiddete başvurmakla suçlanıyor.

Yargı

AB raporunda "yargının tarafsızlığıyla ilgili endişelerin sürdüğü" belirtilerek bazı üst düzey yargı mensuplarının çeşitli konularda kamuoyuna yaptıkları açıklamalarla "gelecekteki davalarda tarafsızlıklarını riske attıkları" uyarısı yapılıyor

Belgede "Ergenekon" davasıyla ilgili olumlu ya da olumsuz görüş bildirilmeksizin soruşturma süreciyle ilgili şu bilgiler veriliyor:

"2007 yılında suç örgütü kurdukları gerekçesiyle Ergenekon adıyla bilinen yapılanmaya yönelik başlatılan soruşturma, emekli generaller dahil bazı tutuklamalarla sonuçlandı. İstanbul savcılığının 14 Temmuz 2008 tarihli Ergenekon iddianamesinde (Ergenekon’a) terör örgütü kurarak hükümeti devirmeye çalışmak ve şiddet yoluyla kamu düzenini yıkmaya çalışmak gibi suçlamalar getirildi. Soruşturma sürecinde, savunma hakkının yeterince güvence altına alınmadığı ve iddianamesiz tutukluluk süresinin uzunluğu konularında yargı, medya ve siyasi kaynaklardan eleştiriler yapıldı. Davanın benzersiz ölçekte ilk duruşması, planlandığı gibi 20 Ekim’de yapıldı."


İlerleme Raporu'nda, "AK Parti ve DTP’nin kapatılması istemiyle açılan davalar, siyasi partilerle ilgili mevcut yasaların siyasi aktörlere, ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğünde devlet müdahalesine karşı yeterli koruma sunmadığını göstermektedir" deniliyor.

Yolsuzlukla mücadele

Yolsuzlukla mücadele konusunda "hükümetin kapsamlı bir strateji hazırlamaması" eleştirilen raporda, üniversiteler, yerel yönetimler ve arazi yolsuzluklarıyla ilgili birçok iddianın basında yer aldığı ve bunun sonucunda üst düzey isimlere karşı soruşturmalar başlatıldığı aktarılıyor.

İlerleme Raporu'nda, Deniz Feneri davasında Frankfurt mahkemesinin kararına atıf yapılarak Ankara savcılığının soruşturma başlattığı ve Alman makamlarından gerekli belgelerin istenmesi için Adalet Bakanlığı'na başvuruda bulunduğu belirtiliyor.

Türkiye'de yolsuzluğun "yaygınlığını koruduğu" tespiti yapılan raporda, son bir yılda yolsuzlukla mücadelede "sınırlı ilerleme sağlandığı" ifade ediliyor.

Önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı iptal başvurusu nedeniyle Türkiye'de alternatifi bulunmayan Ombudsmanlık kurumunun 2006 yılından bu yana hayata geçirilemediği belirtilen İlerleme Raporu'nda, "Ombudsman yoluyla oluşturulacak denetim mekanizmasının toplumun farklı kesimleri arasında gerilimi düşürmeye, birey haklarını korumaya ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmeye katkı sağlayacağı" dile getiriliyor.

Metris Cezaevi'nde bir hükümlünün işkence nedeniyle hayatını kaybetmesi üzerine Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in kamuoyundan özür dilediği hatırlatılan raporda, olayın sorumluları hakkında hızla idari yaptırımlara gidilmesi övgü alsa da güvenlik güçlerinin insan hakları ihlali iddialarının yeterince hızlı, tarafsız ve bağımsız soruşturulamadığı ileri sürülüyor.

Dini özgürlükler

Dini özgürlükler başlığı altında gayrimüslim ve Alevilere değinilen raporda, Şubat 2008'de kabul edilen Vakıflar Kanunu'yla gayrimüslim azınlıkların mülk edinme sorununun çözümü başta olmak üzere birçok konuda iyileşme sağlandığı belirtiliyor.


Belgede, "hükümetin Alevi toplumuyla diyalogu geliştirme ve endişelerini giderme amacıyla başlattığı girişim, ülke tarihinde bir ilk oldu. Bir belediye meclisi cemevini ibadet yeri olarak tanıyarak su faturasında camilere uyguladığı tarifeyi esas aldı. Bununla birlikte hükümetin girişimi düzgün takip edilmedi. Aleviler eğitim ve ibadet yeri başta olmak üzere genel olarak önceki sorunlarıyla yüzleşmeyi sürdürdü. Bu durum Alevi bir AK Parti milletvekilinin Başbakanlık Danışmanlığı görevinden istifasıyla sonuçlandı" deniliyor.

Cinsiyet eşitliği

Türkiye'de bir önceki yıl yüzde 24,9 olan işgücüne katılan kadın oranının 2007'de yüzde 24,8'e gerilediği ve bunun AB ve OECD üyeleri arasında en düşük değer olduğu, kadınların siyasette yeterince temsil edilmediği, aile içi şiddetin, namus cinayetlerinin ve kız çocuklarının erken yaşta zorla evlendirilmesinin hala ciddi bir sorun teşkil ettiği anlatılan raporda, cinsiyet eşitliği konusunun Türkiye'nin en önemli sorunları arasında bulunduğu ifade ediliyor.

Kültürel haklar

AB Komisyonu raporunda, TRT'ye Türkçe dışındaki dillerde yayın yetkisi ve Muş FM'e Kürtçe yayın izni verilmekle birlikte Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) getirdiği kısıtlamalar nedeniyle Türkçe dışındaki yayınların "işlevsiz olduğu ve ticari açıdan uygulanabilirliği bulunmadığı" iddia ediliyor.

Raporda "Türkçe konuşamayanların kamu hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak için hiçbir önlem alınmaması" eleştiriliyor.

Hükümetin Güneydoğunun kalkınması için Mayıs 2008'de 14 milyar avroluk kaynak ayırarak 2012 yılına kadar GAP'ı bitirmeyi hedeflemesine yer verilen raporda, bölgenin ekonomik ve sosyal sorunlarını çözmeyi amaçlayan bu girişimin halkın hak ve özgürlüklerden tam faydalanabilmesine yönelik yeni adımlarla desteklenmesi isteniyor.

Kıbrıs


Raporda, "Türkiye'nin Kıbrıs sorununa BM gözetiminde kapsamlı çözüm bulunması taahhüdüne bağlılığını koruduğu, Eylül ayında adada 2 toplum liderleri arasında başlayan kapsamlı müzakereleri memnuniyetle karşıladığı not ediliyor." Türkiye'nin Ek Protokolü eksiksiz uygulama ve Kıbrıs Rum kesimiyle ilişkileri normalleştirme yönünde herhangi bir adım atmayarak Rum yönetiminin uluslararası örgütlere ve sözleşmelere katılmasını veto etmeyi sürdürdüğü bildirildi.


Raporda, "Türkiye’nin (Kıbrıs’ta) kapsamlı çözüm konusundaki iyimser havaya somut adımlarla katkı sağlaması" talep ediliyor.