1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

ABD'nin Irak'taki yanlışları

Dagmar Engel21 Nisan 2004

Geçtiğimiz yıllarda Kosova’da da görev yapan KFOR birimlerinin eski komutanı, emekli general Klaus Reinhardt, Irak savaşında gelinen noktayı ve ABD liderliğindeki koalisyon güçlerini bekleyen gelişmeleri analiz ediyor.

https://p.dw.com/p/AbJV
Eski KFOR komutanı, emekli general Reinhardt
Eski KFOR komutanı, emekli general ReinhardtFotoğraf: AP

ABD Başkanı George Bush’un Irak’taki sıcak savaşın bitimini ilan etmesinin üzerinden neredeyse bir yıl geçmek üzere. Oysa çatışmalar, araba konvoylarına saldırılar, kaçırma, rehine alma ve öldürme olaylarıyla Irak’taki genel durum çoktan daha da içinden çıkılmaz bir boyuta varmış görüntüsünde. Böyle olunca ”Irak’a savaş geri mi geldi?” ya da ”ABD, bu askeri operasyonu planlarken düşünce hatası mı yaptı?” diye sormamak elde değil.

Geçtiğimiz yıllarda Kosova’da da görev yapan KFOR birimlerinin komutanı, emekli generali Klaus Reinhardt’tan az önce sıraladığımız soruların yanıtını almaya çalışmıştı. Alman general, Irak’ta, savaş sonrası dönemde yapılan bazı yanlışları dile getirmiş, hangi ihmallerde bulunulduğunu örnekleriyle anlatmıştı. Şimdi sunacağımız bugünkü bölümde ise Irak’ta bundan sonra hangi adımların atılması gerektiği konusuna değinen emekli general Reinhardt bu arada Basra ve çevresinde görev yapan İngiliz birliklerinin, Amerikan silahlı kuvvetlerinden çok daha farklı bir işleyiş sergilediğini belirtiyor:

ABD’nin ciddi sorunları

”Biz Kosova’ya savaşa gitmedik. Biz bu yöreye barışı yerleştirmek, iç istikrarı sağlamak amacıyla gittik. Irak’ta ise ABD’nin, askeri bir operasyonu bitirme konusunda başarılı olduğu ancak başkan Bush’un tüm operasyonun bittiğini ilan etmede kesinlikle aceleci davrandığı görülüyor. Çünkü şu anda gereken, iç istikrarın sağlanması, ancak Irak halkının katkısıyla mümkündür. İşte ABD bu noktada ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunuyor.”

Emekli general Reinhardt, Kosova’dan alınan dersleri sıralarken ilk başta yerel halkla gerçekleştirilen yakın işbirliğinin taşıdığı önemin altını çiziyor. Halkın gerek yeni yönetim kadrosunun oluşumu, gerekse yeniden yapılanmanın hedefleri belirlenirken, gelecekte herşeyin daha iyi olacağına inanması gerektiğini, aksi halde bu adımların beklenen başarıyı sağlayamayacağını kaydeden Reinhardt, bunun için de böyle bir yapılanmaya yeltenmeden önce, her şeyin en ince ayrıntısına kadar planlanmış olması zorunluğuna dikkat çekiyor:

İşler tepetaklak

"Önce düzen kazandırmaya çalıştığınız halkın beklentilerine ilişkin doğru teşhislerde bulunmak lazım. O insanların en fazla neye ihtiyacı var? Su, elektrik enerjisi, okul, cami, üniversite... Oysa bir bakıyoruz, savaşın bitiminden sonra 14 gün boyunca Irak halkının herşeyi yağmalamasına, yakıp, yıkıp, cinayetler işlemesine, ayakta kalmış ne varsa onu tahrip etmesine işgal güçlerinin kıllarını kıpırdatmadan seyirci kaldığını görüyoruz. Böylece yeniden normal yaşama dönüşün altyapısı bir anlamda yerle bir oluyor. Şu ana kadar hala sağlanamayan bu temel unsurların başından beri güvence altına alınması, böylece halkın ileriye bakarken önünü görebilmesi sağlanmalıydı. O günlerde Amerikan savunma bakanı Rumsfeld, 'bizim Irakla ilgili planlarımız çekmecede duruyor‘ derken bunun öyle olmadığı çok geçmeden anlaşıldı."

Iraklılar sevinçten boyunlarına sarılmadı

Reinhardt, Bağdat’a yollanan emekli general Jerry Garner'in göreve başlaması öncesi hiç bir plan ve programın bulunmaması yüzünden sıkıntı çektiğine işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "Oysa savaş sonrasında uygulamaya konan ‚peace keeping‘, barış yerleştirme operasyonunun tüm ayrıntılarıyla önceden hazırlanmış olması gerekirdi. Amerikalılar anlaşılan savaş sonrasında bütün Iraklıların sevinçten boyunlarına sarılacağını düşünüp bu noktaları tümüyle ihmal etmiş, bunun ne kadar büyük yanılgı olduğunu ise işler tepetaklak olunca anlamış bulunuyor.”

General Reinhardt, Irak’a yollanan Amerikan askerlerinin de savaş sonrası işlevleriyle ilgili olarak yeterince eğitim görmediği kanısında:

Amerikan askerleri eğitimsiz

”Siz düne kadar savaş yapan bir askere ertesi gün ‚haydi şimdi de bu ülkeye barışı yerleştirelim‘ diyemezsiniz. Çünkü bir gün önce çatışmada silah arkadaşını yitiren, ya da bizzat ateş altında kalan bir asker için, karşısında savaştığı o ülkenin halkı önce ‚düşman‘ kavramıyla özdeştir. Siz o askeri bir anda ‚barış gücü‘ birimi haline getiremezsiniz. Bunun için de tümüyle farklı bir mantıktan yola çıkabilmeniz gerekir. Biz barış için göreve yolladığımız askerlerimizi sekiz hafta boyunca o ülkenin kültürü, tarihi, dini gibi konularda eğitiyoruz ve savaşmak için değil, olsa olsa şiddetin tırmanmasına karşı önlemler almak üzere bu bölgelere gittiklerini onlara anlatıyoruz. Amerikalıların bu nedenle sıcak çatışmaların ardından Irak’ta, tümüyle farklı niteliklere sahip, savaşta yer almamış, özel olarak eğitilmiş birlikleri görevlendirmesi gerekirdi. Anlaşılan ellerinde bu nitelikte bir askeri kapasite yok...”

İngilizler başardı

Reinhardt, sözlerini şöyle sürdürüyor: ”Daha önce Kosova’da da tanık olduğum gibi, yerli halka karşı son derece dostça davranan İngiliz birliklerinin, 600 kişilik bir tabur askerle Basra ve çevresinde ne denli etkili olduğu, huzur ve düzeni nasıl koruduğu ortada. Yaptıkları bu işin adı: deeskalation. Yani sükuneti sağlama. Bunun için öyle efe gibi tankların tepesinden bakarak barış filan getiremezsiniz. İnsanlarla ilişki için 2 metre seksen santim yükseklikten yere inip onlarla yüzyüze gelmeniz gerekir. İngilizler daha ilk günden halkla bire bir ilişkiye geçtikleri, onların gerçek ihtiyaçlarını öğrenmeye çalıştıkları için görevlerinde bu denli başarılı oldular.”

Sessiz çoğunlukla temas

Emekli general Klaus Reinhardt, Irak’ta hızla tırmanma eğilimi gösteren şiddet olaylarının derhal son bulmasını sağlamanın şart olduğunu vurguluyor. Bu amaçla; sessiz çoğunluğu temsil eden liderlerle ilişki kurmanın ve onların aracılığıyla halka şiddetten kaçınma telkinlerinde bulunmanın önem taşıdığını kaydeden Reinhardt, buna paralel olarak da ekonomik yapılanma ile ilgili önlemlerin alınmasını gerekli görüyor. Bu konuda kaynak eksikliği çekildiğini kabul eden Alman general, savaş karşıtı devletlerin, şimdi de Irak’a yapılanma yardımı sağlama konusunda kararsızlık yaşadığına dikkat çekerek, “Bunların çoğu, yapacakları yardımların uluslararası kurumlar tarafından koordine edilmesini istiyor. Belki de herşeyi yine Amerikalıların eline teslim etmek istemiyorlar. Bu soruna getirilmesi gereken siyasi çözüm de ancak BM örgütünün bu sürece daha etkin biçimde katılımıyla bulunabilir” diye konuşuyor.

Asker yetiştirmek zor

"11 hafta sonra Irak’taki siyasi egemenliğin gerçekten bu ülkenin sivil kadrolarına devredileceği varsayılırsa, bu gelişme Irak’taki işgal birlikleri açısından ne anlama gelecektir?” sorusuna, ”Bu, yabancı birliklerin, pek işlerine gelmese de Irak’ta kalmayı sürdürecekleri anlamına gelir”, diyen general Reinhardt, sözlerini şöyle sürdürüyor: ”Amerika, Irak’ta 220 bin kişilik bir ordu ve güvenlik gücü oluşturmayı planlıyor. Bugüne kadar yetiştirilip göreve başlayanlar, şimdiye değin pek bir yararlılık gösterebilmiş değil. Örneğin Felluce’daki ayaklanmayı bastırmak üzere bölgeye gönderilen tabur, verilen emire itaat etmedi. Yani öyle kısa zaman içinde işinin erbabı eleman yetiştirmek kolay olmayacak. Yaza kadar 220 bin kişinin eğitilebileceğini sanmıyorum.”

Yalnızca güvenlik yetmez

Emekli general Klaus Reinhardt, yabancı silahlı güçlerin daha ne kadar Irak’ta kalması gerektiği sorusunu yanıtlarken şimdiye kadar bu alanda edinilen deneyimlere atıfta bulunuyor. Altı aylığına planlanan Bosna Hersek misyonunun 11 yıldır sürdüğüne işaret eden Alman general, Kosova’daki barış etkinliğinin beş yılı aştığını, Afganistan’daki görevin daha ne kadar sürüceğinin ise kimse tarafından kestirilemediğini belirtiyor. Bu deneyimler ışığında Irak’taki yabancı birliklerin kadro olarak azaltılabileceğini ancak iki haneli yıl sayısına göre kalış hesabı yapmasının doğru olacağını savunan Reinhardt, bu ülkenin kendi ordusu ve güvenlik güçleriyle huzur ve düzeni sağlayacak konuma gelmesinin daha uzun yıllar sürebileceğini vurguluyor.

"Politik karar mercileri, belirli bir amaca varabilmek için askerlerinin Irak’taki kalışlarını ancak bu ülkenin iç ve dış güvenliğinin sağlanması koşuluyla onaylayabilir. Kaldı ki askerler yalnız başlarına bir ülkeyi yeniden işler hale getirmeye yeterli olamaz. Bu nedenle yapılanma, sadece güvenlik güçleriyle sınırlı kalmamalı, idari ve ekonomik işleyişi de içermelidir. Irak konusunda bu adımlarla ilgili bir planın varolduğunu sanmıyorum. Irak halkının kendi halinden de, devletin durumundan da hoşnut olmadığı ortada. Bu noktada iş politikanın becerisine kalıyor. Gelen yardımları belirli bir plan ve program çerçevesinde akıllı biçimde kullanmak ve buna halkın inanmasını sağlamak için daha uzun mesafelerin katedilmesi gerektiği kanısındayım.”