1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB'nin rekabetten korunma yöntemleri

Peter Kapern26 Ekim 2005

2003 yılında Meksika’nın Cancun kentinde yapılan bakanlar buluşmasında, çoğu kalkınma halindeki ülkenin tek gelir kaynağı olan tarım ürünlerinin alınıp satılmasında Üçüncü ile Birinci Dünyalar’ın uzlaşamadıkları ortaya çıktı. Aralık ayında Hongkong’da tekrarlanacak olan bakanlar düzeyindeki buluşmadan, Doha turunun önümüzdeki yıl tamamlanmasını sağlayacak adımların atılması bekleniyor. Ancak Doha turunu çetin engeller bekliyor.

https://p.dw.com/p/AaRw

Afrika Birliği Teşkilatı Başkanı Alpha Omar Konare konuştukça, ona ev sahipliği yapan Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun suratı asılıyordu. Barroso’nun ‘Afrikalı kardeşim’ diye hitap ettiği Konare diplomatik nezaketi bir yana bırakıp AB’ne verdi veriştirdi. Afrika Birliği Başkanı, Birlik’in sübvansiyon politikası yüzünden Afrika ülkelerinde Avrupa çıkışlı ürünlerin yerli ürünlerden daha ucuza satıldığını, bu yüzden de Afrika çiftçisinin fakir düştüğünü, yokluk içinde kıvrandığını dile getiriyordu:

“Afrika zayıflayıp, fakirleşiyor. Nedenleri de malum. Bu nedenlerin üzerine gidilmesi gerekir. Biliyorum, bunun için zamana ihtiyaç var ama baklayı ağzımızdan çıkaralım. Tarım sübvansiyonları sürdükçe, köylerde fakirlik arttıkça ve Afrika iç pazarı kurulmadıkça, sorunlar daha da artacaktır.”

Dörtlü strateji

AB tarım sektörünü, dünya piyasasının sert rekabet şartlarından korumak için dörtlü strateji izliyor. Önce Avrupalı üreticiye yetiştirdiği her baş sığır, her ton tahıl için doğrudan para ödüyor. 2003 tarım reformuyla doğrudan yardımlar önemli ölçüde azaltıldı. Kırsal bölgeleri geliştirme fonuna ayrılan kaynak ise arttırıldı. Tarım arazisi olmaktan çıkardığı alanı çoraklaşmaktan koruması, çevre sağlığına hizmet etmesi ve köyden kente göç yoluyla kırsal alanların kaderine terkedilmesini önlemesi karşılığında bu fondan çiftçiye para ödeniyor. Aynı zamanda ihtiyaç fazlası üretim yapılmasını da önleyen bu uygulama Dünya Ticaret teşkilatı tarafından da destekleniyor. Aşırı üretim sübvansiyon yöntemlerinin üçüncüsünü yani ihracat teşviklerini doğurmuştu. AB, dünya fiyatları üzerinden ürününü dışarıya satan çiftçiye aradaki farkı ödüyor. Bu teşvikler bazı Avrupa ürünlerinin Afrika’da yerli ürünlerden ucuza satılmasına yol açıyor. Bu yetmiyormuş gibi AB dördüncü bir himayecilik yöntemine daha başvurarak Üçüncü Dünya’nın tarım ürünlerinin kendi pazarlarına girmesini zorlaştırıyor.

Birlik Avrupası, kalkınma halindeki ülkelerin pazarlarını sanayi ürünleri ile bankacılık ve sigortacılık gibi hizmet arzına açmaları şartıyla ithal vergisi ile ihracat teşviklerini azaltmaya hazır olduğunu söylüyor.

Kalkınmakta olan ülkelerden tepki

AB’nin tavizlerini kalkınma halindeki ülkeler yeterli bulmuyor. Tarım sübvansiyonlarındaki indirimin asgaride tutulmasını isteyen, Fransa’nın önderliğindeki onüç AB ülkesi de Brüksel’e direniyor. Almanya’nın bu anlaşmazlıkta takınacağı tavır çok önemli. Sanayi şirketleri dünya ticaretinin liberalleştirilmesini isterken üreticiler tarım bakanlığına muhafazakar bir politikacının atanacak olmasına seviniyorlar. Schröder hükümetinin Yeşiller Partili Tarım Bakanı Renate Künast ihracat teşvikleriyle üreticiye yapılan doğrudan yardımların azaltılmasından yana çıkmaktaydı.