1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TÜR 1610 Koalition Türkei Kramer

15 Ekim 2009

Türkiye’nin AB sürecini etkileyecek koalisyon protokolü üzerinde kelime pazarlıkları yaşanıyor. Dr. Heinz Kramer, Türkiye’yi bekleyen gelişmeleri analiz etti.

https://p.dw.com/p/K78S
Fotoğraf: AP

Almanya'da yeni koalisyon hükümetini kurmak için müzakereleri yürüten Hrıstiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Hür Demokrat Parti'nin (FDP) Türkiye’nin AB süreci hakkında izlenecek politika konusunda uzlaşmaya vardıkları duyuruldu. Ancak basına sızan haberlerde farklı unsurlar öne çıktı.

Türkiye ile katılım müzakerelerinin, eski koalisyon anlaşmasında yer aldığı gibi "ucu açık" olduğuna vurgu yapılacağı kesinleşti. Hatta haberlerin bir bölümünde Hrıstiyan Birlik Partileri'nin Sosyal Demokratlarla 2005 yılında imzaladıkları koalisyon anlaşmasının Türkiye ile ilgili paragrafının birebir yeni koalisyon anlaşmasına yansıtılacağı belirtiliyor. Ancak diğer bazı ajanslar, müzakere sürecinin başarısız olması durumunda Türkiye'ye açıkça “imtiyazlı ortaklık” önerilmesinin gündemde olduğunu ifade ediyor.

Hrıstiyan Birlik Partisi'nin metinde “imtiyazlı ilişkiler” ifadesi yerine açıkça “imtiyazlı ortaklık” önerisine yer verilmesinde ısrar ettiği bildiriliyor.

DW’den Değer Akal, koalisyon görüşmelerinde Türkiye'ye ilişkin süren sözcük pazarlığını ve yeni Alman hükümetinin olası politikalarını Berlin'deki Bilim ve Siyaset Vakfı'nın Türkiye uzmanı Heinz Kramer ile görüştü:

Horst Seehofer / Quelle
CSU lideri Horst SeehoferFotoğraf: AP


DW: Sayın Kramer, Hristiyan Sosyal Birlik Partisi'nin koalisyon anlaşmasında müzakerelerin başarıyla tamamlanmaması halinde imtiyazlı ortaklık önerilmesinde ısrar etmesi ne anlama geliyor. İmtiyazlı ilişkiler ile ortaklık ifadeleri arasında ne fark var?

KRAMER: “Her ikisinin de büyük ölçüde içi boş. Süslü ancak boş siyasi bir kavram, 2005 yılında Türkiye'nin AB üyeliği konusunda farklı düşünen Hrıstiyan Birlik Partileri ile SPD'nin oluşturduğu koalisyon ortakları arasında uzlaşı sağlanması için bulunmuştu. Şimdiyse bir tarafta Hrıstiyan Sosyal Birlik var, diğer tarafta liberal Hür Demokratlar var hatta bence Hrıstiyan Demokratlar'ın, yani CDU'nun; FDP ile aynı tarafta yer aldığı söylenebilir. Bence CDU da 2005 yılındaki ifadelere bağlı kalmak istiyor. Anlaşılan o ki CSU ‘imtiyazlı ilişkiler' yerine ‘imtiyazlı ortaklık' ifadesiyle bir tür siyasi bir tatmin yaşayabileceği kanaatinde. Bunun ne anlama geldiğini kimse bilmiyor.”

SORU: Peki Türkiye konusunda basına yansıyan uzlaşıyı nasıl okumak veya değerlendirmek gerekir?

KRAMER: Bence öncelikle önemli olan Federal Hükümetin ‘müzakereler var ve devam edecektir' demesidir ve bu müzakerelerin ucu açık. Eğer tatmin edici bir sonuç ya da üyelik söz konusu olmaz ise o zaman farklı özel bir ilişki olmalı deniyor. İşte ya imtiyazlı ortaklık ya da imtiyazlı ilişki. Hangi ifadeyi kullanmak istiyorsanız kullanın. Federal Hükümet Türkiye'nin Batı ya da Avrupa kampında tutulmasını istiyor. Ve bu ifadeyle, bu isteğin sürdüğü vurgulanıyor.

SORU: Hür Demokrat Parti lideri Guido Westerwelle'nin Dışişleri Bakanlığı'na kesin gözüyle bakılıyorHür Demokratların Türkiye'nin AB üyelik sürecine bakışını aktarır mısınız?

Guido Westerwelle, FDP-Chef, künftiger Außenminister und Vizekanzler
Almanya'nın yeni Dışişleri Bakanı olması beklenen FDP lideri Guido WesterwelleFotoğraf: AP

KRAMER: “FDP'nin Türkiye'nin AB üyeliği hakkındaki duruşu Hrıstiyan Demokratların duruşuyla benzeşiyor. Her iki partide de Türkiye'nin tüm koşulları yerine getirmesi halinde üye olmasından yana olanlar var. Ancak her iki partide Türkiye'nin üyeliğinin çok riskli ve çok sorunlu olduğunu söyleyerek farklı bir yol bulunması gerektiğini düşünenler de var. Yani FDP ile CDU arasında çok büyük bir fark yok. Yeni koalisyon hükümetindeki tek fark “ama” veya “eğer” demeden ‘müzakereler başarıyla sonuçlanırsa sonunda üyelik olmalı” görüşünü savunan SPD gibi bir partinin olmayışıdır.”

SORU: Peki bu Türkiye'nin üyelik müzakerelerine nasıl yansır?

KRAMER: “Federal Hükümet son dört yılda müzakereler süresince düşük bir profil izledi. Yani 27 üyenin uzlaşabildiği her konuya katıldı. Bu tutumun önümüzdeki dört yılda da sürmesini bekliyorum. Federal Hükümet çok büyük inisiyatifleri bizzat üstlenmeyeceği gibi kanımca çok ciddi frenleyici bir rol de oynamayacaktır. Müzakerelerin sürmesine izin verilecektir. Ama Federal Hükümetin 27 üye arasında zor bir duruma girildiğinde bu sorunu çözmek için bir rol üstlenmeyeceğini de düşünüyorum. Son dört yılda da zaten bunu yapmadı. Bu işlev başkalarına bırakılacaktır. Berlin düşük bir profil sergilemekle yetinecektir.”


SORU: Yani Hür Demokrat Parti'nin yer aldığı yeni koalisyon hükümetinin politikalarında esasa ilişkin bir değişiklik olmaz mı diyorsunuz?

KRAMER: Eğer değişiklik olacaksa bu kullanılan dilde olur. Westerwelle'nin bu konuda nasıl görüşünü ortaya koyacağını bilmiyorum. Zira bildiğim kadarıyla o bugüne kadar Türkiye'nin üyeliği konusunda kesin ve net bir şekilde kendi duruşunu ortaya koymadı. Gazete haberleri doğruysa, ‘konu önümüzdeki dört yılın konusu değil kafa yormamıza da gerek yok' dedi. Yani hem Almanya'daki iç siyasi tartışmalar hem de Türkiye ile ilişkilerde sorunlu bir konuyu önce bir kenara itmeyi tercih etti.


SORU: Almanya Başbakan Angela Merkel ile Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki diyalog nasıl bir rol oynuyor?

Karte Zypern
Fotoğraf: AP GraphicsBank/DW

KRAMER: Bu ilişkiler asla Schröder ile Erdoğan arasında olduğu gibi olmayacaktır. Başbakan Erdoğan aşırı duygusal ve duygularıyla hareket eden bir kişiliğe sahip. Oysa Merkel tamamıyla gerçekçi ve rasyonel bir kişiliği yansıtıyor. Bu ikiliyi çok içten bir ilişkiye sevk edecek bir kimyanın oluşması imkansız.


SORU: Türkiye'nin AB üyelik sürecini bir kenara koyarsak Türk-Alman ikili ilişkileri önümüzdeki yıllarda nasıl gelişebilir?

KRAMER:“Türk-Alman ilişkilerinin son yıllarda olduğu gibi gelişmeye devam edebileceğine inanıyorum. İkili ilişkilerde eleştiri ve sorunları kamuoyunun önünde tartışmamaya çok özen gösterildi. Ben önümüzdeki yıllarda yeni koalisyon döneminde de bunun böyle devam edeceğini tahmin ediyorum.”

SORU: Türkiye'nin müzakere sürecinde en zorlu konuların başında da Kıbrıs ve Ek Protokol konusu geliyor. Limanların açılması sorunu AB Konseyi tarafından Aralık ayında yeniden masaya yatırılacak. Yeni bir krizin patlak vermesini bekliyor musunuz?

Merkel und Erdogan bei einer gemeinsamen Pressekonferenz in Berlin
Fotoğraf: picture-alliance/dpa

KRAMER:“ Yeni açıklanan İlerleme Raporu'nda Komisyon bu ek protokol konusunun bir süreliğine kurcalanmaması gerektiğini ifade ediyor. Hristofyas ile Talat arasında süren müzakerelerin nasıl sonuçlanacağına bir bakılması gerektiğini aktarıyor Komisyon. Sonra önümüzdeki yaz ya da bir gün bu konu hakkında yeniden konuşulabilir. Ben de Aralık ayındaki zirvede benzer bir karar çıkmasını yani ‘Yahu bir Kıbrıs'ta neler olduğuna bir bekleyip bakalım' denmesini bekliyorum. Çünkü şu anda bu konu üzerinde Türkiye'yi cezalandırmanın vakti değil. Çünkü bu o zaman Türkiye'nin adadaki müzakerelere ilişkin tutumunu olumsuz etkileyebilir. Ve AB bunu her ne pahasına olursa olsun önlemek isteyecektir.”

Haber: Değer Akal

Editör: Beklan Kulaksızoğlu