1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Anlayış farkı ekonomiye yansıyor

Ayşe Tekin2 Mayıs 2005

Dünyanın önde gelen ekonomileri arasında kabul edilen Japonya’daki çalışma anlayışının farklılığı, birçok krizin aşılmasını sağlıyor. DW’den Ayşe Tekin, Japonya uzmanı Dr. Helmut Becker ile konuştu…

https://p.dw.com/p/AarJ
Japon toplumunun yaşlanması büyük sorunlara yol açmayacak
Japon toplumunun yaşlanması büyük sorunlara yol açmayacakFotoğraf: AP

AB-Japonya zirvesi bu yıl Lüksemburg’da yapılıyor. Geçen yıl 22 Mayıs’ta Tokyo’da yapılan zirveden bu yana ilişkilerde olağanüstü bir gelişme yok. Aksine Avrupa Birliği’nin Doğu Asya’daki yeni gözdesi Çin. Çin ile Japonya arasındaki gerginlik Avrupa’da ilgiyle izlenirken, Japonya ABD gibi, AB’nin Çin’e silah ambargosunu kaldırması eğilimine karşı çıkıyor. Japonya Başbakanı bugün AB Komisyon Başkanı Barroso ve AB Dönem Başkanı Lüksemburg Başkanı Juncker ile yapacağı görüşmeler de bu konuların yanısıra ekonomik ilişkinin geliştirilmesi ele alınacak.

Dünyanın üç güçlü ekonomisi arasında yer alan Almanya ve ABD’ne rakip sayılıyor. Japonya modeli aslında 80’li yıllarda korkulan bir rakip oldu, önce teknik açıdan rakipti, 80li yılların ortasında mali açıdan rakip oldu. Öyleki Almanya’da bir çok branşı tehlikeye sokacak kadar korkulan bir rakip oldu. Uzun yıllardır Tokyo’da yaşayan Alman ekonomist Dr. Helmut Becker, Japonya’nın 1964’e kadar gelişmekte olan ülkeler arasında sayılırken, 80’de ileri endüstri ülkeleri arasına girmesini ve ardarda gelen krizleri atlatmasını bilmesini bu ülkedeki çalışma anlayışının farklılığına bağlıyor:

Çalışma biçimi farklı

“Japonların çalışma biçimleri farklı. Japonya’da çalışma saatlerinin kısaltılmasını isteyen yok ve iş hayatını sadece katlanılacak bir olgu olarak görmüyorlar. Çalışma saatleri uzun. Bu da iş sürecinde ayrıntılara dikkat etmelerini sağlıyor. Almanya ile karşılaştırırsak, Alman çalışanların ayrıntılara dikkat edecek vakitleri yok. Bu, Japonların daha verimli çalıştıkları anlamına gelmiyor, ama ayrıntılara dikkat edecek ve iş sürecini geliştirnecek vakitleri var. Almanya’da ise sendikalar bundan hoşlanmıyor, ama Japonların başarı modeli çalışma saatlerinin esnekleştirilmesine dayanıyor. İkinci önemli özellikleri ise öğrenmeye açık olmaları, tüm dünyada başarılı örnekleri alıp uyguluyorlar ve pragmatik davranıyorlar.”

Uzun vadeli plan

Japonların başarısının bir başka anahtarı da uzun vadeli plan yapmaları ve ısrarla hedefi gözetmeleri olarak değerlendiriliyor. Dr. Helmut Becker, bu ilkenin son zamanlarda değiştiğini ve japonların pragmatik davranmayı öğrenecek başarılarını sürdürdüklerini vurguluyor. Japonya ileri sanayi ülkeleri arasına girdiğinden bu yana iki büyük kriz geçirdi. Önce emlak piyasası çöktü, bunu bankalar izledi. Dünya ekonomisini de etkileyen 10 trilyon euroluk kayba neden olan kriz, 10 hatta 15 yıl sürdü ve 10 trilyon euroluk bir kayıp. Sadece firmaların değil, işyerini kaybetme korkusuna kapılan tüketicinin de güveni kalmadı. Bu kriz atlatıldı, ama şimdi yeni bir sorunları var, o da devletin borçlarının yüksekliği.

Japonya’nın kamu borcu

“Gelişmiş endüstri ülkeleri arasında en fazla devlet borcuna sahip olan % 151 ile japonya. Yani bütçesinin tamamını borçlanma ile karşılıyor. Bunun bir başka örneği yok ve gelecek yıllarda ciddi bir sorun olabilir. Öte yandan Japonlar birey olarak çok zenginler. Şu anda firmalar ve bireylerin özel birikimi 11 trilyon euro. Bu AB ülkelerinin tamamındaki birikime eşit. Yani büyük bir borçlanma söz konusu, ama en azından o kadar büyük bir zenginlik. Bu yüzden de Japon toplumunun yaşlanması gelecekte büyük sorunlara yol açmayacak.”

Almanya gibi Avrupa ülkelerinin son yıllardaki gözdesi ise Çin. Çin’e gösterilen ilginin dünyanın güçlü ekonomilerinden Japonya’ya gösterilmemesi ne kadar doğru? Dr. Helmut Becker bu sorumuzu da şöyle yanıtlıyor:

“Stratejik hata“

“Almanya’nın Japonları ihmal etmesi stratejik bir yanlış. Japonya yerine Çin’i tercih ediyorlar. Ama sadece Almanya değil diğer endüstri ülkelerinin temsilcileri de Pekin’e Şanghay’a gidiyor Tokyo’ya gelmiyorlar. Bu sadece devlet temsilcileri açısından değil, aynı zamanda iş adamcıları arasından da böyle. Gelenlerde 80 li yıllarda oldugu gibi birinci kademe yöneticiler değiş, ikinci kademe genç yöneticiler. Şunu söyleyebilirim, Çin’deki kayıpları, Japonya’da kolayca yerine koymak mümkün. Ama şu anda Japonya’nın krizi atlattığı ve dünyanın üç önemli ekonomisinden biri olduğu unutuluyor. Sadece Tokyo’nun Gayri Safi Milli Hasılası bile Çin’in tamamının Gayri Safi Milli Hasılası’ndan daha yüksek. Bu karşılaştırmayı yaparsanız. Japonyanın bu şekilde ihmal edilmesinin sonuçları kötü olabilir.”