1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Avrupa Birliği'ne Türkiye uyarısı

22 Mayıs 2009

Avrupa Birliği’nde dönem başkanlığını devralmaya hazırlanan İsveç’in Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Fransa ve Almanya’nın Türkiye karşıtı söyleminin Avrupa’nın güvenliği açısından tehlikeli olduğunu söyledi.

https://p.dw.com/p/Hv3s
Fotoğraf: dpa - Bildfunk

1 Ocak 2009'da Avrupa Birliği Konsey Dönem Başkanlığı'nı devralan Çek Cumhuriyeti, işe oldukça iddialı başlamıştı. Ancak hükümet krizi de dâhil bir dizi iç siyasi sorunla uğraşan Prag yönetiminin, dönem başkanlığı hedeflerine ulaştığı pek söylenemez. 1 Temmuz'dan itibaren bayrağı devralacak olan İsveç de yine zorlu ama iddialı bir dönem başkanlığına hazırlanıyor. Bu vesileyle İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt'in görüşlerine başvurarak, dönem başkanlığı ile ilgili planları hakkında daha ayrıntılı bilgi almaya çalıştık. Türkiye'nin AB'deki en önemli savunucularından olan İsveç'in dönem başkanlığında Ankara-Brüksel ilişkilerinin de yeniden ivme kazanması bekleniyor.

İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Fransa ve Almanya'nın son dönemdeki Türkiye karşıtı söylemlerinin, Avrupa'nın gelecekteki ‘güvenliği’ açısından ‘tehlikeli’ bulduğu görüşünde.


Kıbrıs’tan Kürt sorununa

Carl Bildt
Fotoğraf: AP

İsveç, 1 Temmuz'dan itibaren altı aylığına devralacağı AB Konsey Dönem Başkanlığı süresince Ankara ile en az iki müzakere başlığı açmayı hedefliyor. Ancak Bildt, önümüzdeki altı ayda, Kıbrıs ile limanlar sorununun çözümlenmemesi durumunda, diğer müzakere başlıklarının açılmasının da bir anlamı olmayacağını düşünüyor. Zira Brüksel, üç yıl önce, Türkiye'ye, AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'ne hava ve deniz limanlarını açması için 2009 sonuna kadar mühlet tanımıştı. Türkiye'ye limanlar konusunda ‘ek süre' verilmesi ihtimalini dışlayan Bildt, Kıbrıs barış müzakerelerinin de yıl sonuna kadar bitmesi gerektiğini vurguluyor.

Satırbaşlarını bu şekilde özetleyebileceğimiz Bildt'in açıklamalarının ayrıntılarına, Türkiye konusuyla başlıyoruz. Almanya ve Fransa'nın Türkiye karşıtı son çıkışını ve Sarkozy'nin "Türkiye ve Rusya ile ortak bir ekonomik alan oluşturulması" önerisini değerlendiren İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, Ankara'nın üyelik sürecinin desteklenmesinden yana olduğunu söyledi:

"Sarkozy'nin bu önerilerini yaparken Türkiye ve Rusya'ya danıştığını zannetmiyorum. Bu tabii ayrı bir konu. Ama tabi geçmişte AB’nin gerçekleştirdiği genişleme süreçlerine baktığımızda, birlik içerisinde hep sürece karşı çıkanlar olduğunu görüyoruz. Bu tabii Fransızların İngilizlere karşı olmasıyla başlar. 1960’lardan itibaren Fransızlar İngilizlerin uzunca bir dönem üyeliklerini engellediler. Tabii İsveç’in üyeliğini biz müzakere ederken, birlik içerisinde yine İsveç’e karşı çıkan sesler çıkıyordu. İşte bu nedenle üyelik sürecinde bazılarının desteklerken, diğerlerinin karşı çıkması artık ‘haber’ olmaktan çıktı. Ama tabii AB ülkelerinin ve Avrupa Parlamenterlerinin büyük bir bölümünün Türkiye’nin üyelik sürecini desteklediğini anlamak lazım. Biz bu sürecin sonuna geldiğimizde, tabii ki bambaşka bir dünyada, bambaşka bir Avrupa, bambaşka bir Türkiye olacak karşımızda. O zaman da bu tartışmaların gidişatı değişebilir."


“AB açısından iyi olmaz”

Carl Bildt
Fotoğraf: AP

Peki, bu güçlü ülkelerin karşıt tutumu, Türkiye'nin AB sürecine nasıl bir etkide bulunabilir?

"Türkiye'deki süreci olumsuz etkileyebilir. Ama tabii ki, insanları düşünmeye sevk edecektir. Sonuçta Avrupa’da daha fazla insanın düşündükçe Türkiye’nin üyeliğini destekleyeceğini düşünüyorum. Çünkü bence Türkiye’nin üye olmamasının sonuçları, AB açısından iyi olmayacaktır."

Sözü Kıbrıs konusuna getirdiğimizde ise Carl Bildt "öncelik Kıbrıs'ta olmalı" değerlendirmesini yapıyor.

"Bence en kritik konu Kıbrıs müzakereleri ve defakto Ankara protokolu. Çünkü 8 müzakere başlığı, Ankara protokolü yüzünden askıya alınmış durumda. Bizim önceliğimiz de bu konuda olacak. Çünkü eğer bu konuda bir ilerleyemezsek, o zaman diğer başlıklarda ne kadar ilerleme sağlarsak sağlayalım, hiçbir yarar sağlamayacaktır."

AB, Türkiye’nin Kıbrıs’a limanlarını açıp açmadığı konusundaki değerlendirmesi bu yıl sonunda, yani İsveç'in dönem başkanlığı sırasında yapacak. Peki eğer o tarihe kadar Kıbrıs’taki müzakerelerden bir sonuç alınamazsa, Ankara’ya yükümlülüklerini yerine getirmesi için ek mühlet verilmesi gündeme gelebilir mi?

"Ben limanlar konusunun çok da zor bir konu olduğunu düşünmüyorum. Limanlar konusundaki gelişmeleri gözden geçireceğimizi birkaç yıl önce, yani üç yıl önce, Aralık 2006 tarihinde belirlemiştik. Bu nedenle bir ilerleme bekliyoruz. Bu yıl sonunda da bir değerlendirme olacak. Bu kesin! "


Kıbrıs için en kötü senaryo

İsveç Dışişleri Bakanı'na "bu konudaki en kötü senaryo ne olabilir?" diye sorduğumuzda ise şu karşılığı alıyoruz:

"Bu konuda farklı senaryolara girmek istemiyorum. Ama hiçbir gelişme yoksa, o zaman bu durum olumsuz gelişmelerle sonuçlanır."

Peki barış müzakereleri 2010 yılında da devam ederse?

"Barış müzakereleri sonsuza kadar süremez. Sonsuza kadar sürerse de hiçbir sonuç alınamaz. Bu açıdan yıl sonuna kadar bir şekilde sonuçlanması gerekiyor. "

Carl Bildt, ülkesi İsveç'in Türkiye'ye neden bu kadar önem verdiğiniyse şöyle açıklıyor:

"Türkiye önemli. Çünkü biz ‘açık’ ve ‘kabul eden’ bir Avrupa istiyoruz. Eğer ülkeler AB’ye girmek istiyorlarsa, kriterleri yerine getirdikleri taktirde birliğe girebilmeliler. Türkiye’nin modernleşmesi de AB’nin çıkarına. Modern, başarılı ve dinamik bir Türkiye en fazla ülkenin kendi çıkarına. Ama bu aynı zamanda AB’nin dinamikliğini arttıracaktır."

Schweden Außenminister Carl Bildt Ostsee-Pipeline
Fotoğraf: AP

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin "Avrupa’nın belli sınırları olmalıdır!" ifadesine "Sınırları çizmek tehlikelidir!" karşılığını veren Carl Bildt, bunu şöyle gerekçelendiriyor:

"Tabii ki Avrupa’nın sınırları var. Bu sınırları sonsuza kadar uzatamazsınız. Biz kabaca Avrupa’nın neresi olduğunu biliyoruz. Ama bazı Avrupa’daki bazı ülkeler birliğe giremez derseniz, o zaman bu tehlikeli bir yaklaşımdır. Çünkü bu ülkelere, ‘başka yere gidin’ diyorsunuz. Avrupa’ya gitmek yerine onları, milliyetçi yöne veya başka yönlere gönderiyorsunuz. Avrupa’nın güvenliği açısından bunun sonuçları ise olumsuzdur. Ülkelerin daha modern, daha başarılı, daha Avrupalı, daha hukukun üstünlüğünü savunan ve daha demokratik olmaları bizim çıkarımızadır. Eğer bizimle gelmelerini istemezsek, onlara başka yere gitmelerini söyleriz. Bu başka yer ise Avrupa’nın bütününe zarar getirir."


Öncelikli sorunlar

AB sürecinin devamı için, Türkiye’nin halletmesi gereken en büyük sorunu nedir? Bu konudaki öncelikle ülkeden ülkeye farklılık arzedebiliyor. İsveç Dışişleri Bakanı ise "sorun bir tane değil ki" imasıyla yaklaşıyor konuya:


"Birden çok konu var. Bunları tabii ki Türkiye’nin kendi iç tartışmalarından da biliyorsunuz. Bu nedenle, bu konuda detaylara girmek istemiyorum. Birkaç gün önce Kürt sorunun birinci öncelik olduğunu gördüm. Bu konuda ilginç gelişmeler olabilir. Ortaklık Konseyi’nde de tabi bütün bu konular bir bir masaya geldi."

Peki Türkiye'de son aylara damgasını vuran Ergenekon konusunda AB neden suskun kalmayı tercih ediyor? Örneğin Ortaklık Konseyi’nde Ergenekon’dan neden hiç bahsedilmiyor?

"Evet bahsetmiyoruz. Çünkü bu konu Türkiye'nin iç meselesi. Tabii ki bu konuyu yakından takip ediyoruz. Ancak bu konu, AB ve Türkiye arasında resmi bir tartışma konusu olamaz. Ergenekon’a referans yapıyoruz ama müzakerelerimizin bir parçası değil. Tabii ki şu anda devam eden bir yasal süreç olduğu için bu konuda konuşurken dikkatli olmak gerekiyor. Mahkemenin bu yasal süreci tamamlaması biraz zaman alacak. Ama tabii ki şu ana kadarki bulgular çok ‘tehlikeli olayların’ cereyan etmekte olduğunu gösterdi. Bize göre Türkiye’de bunun üzerine gidilmesi, sonuç ne olursa olsun, bizim açımızdan çok önemli."


Duygu Leloğlu - Brüksel

Editör: Murat Çelikkafa