1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

060710 Strategien gegen Terror

7 Temmuz 2010

Radikal İslamcı eğilimlere bağlı terör tehdidinin artmasıyla birlikte dile yeni bir kavram da yerleşti: “Homegrown terörizm”. Batılı ülkeler, iç terör tehlikesine karşı önlemleri sertleştiriyor.

https://p.dw.com/p/OD4M
Fotoğraf: picture-alliance/ dpa

“Homegrown terörizm”, söz konusu ülkede doğup büyüyen, ancak ilerleyen yıllarda radikal eğilimlere yönelerek, ülke içinde tehdit oluşturan kişileri tanımlamakta kullanılıyor.

Bundan tam beş yıl önce Londra’da meydana gelen terör saldırıları ve Almanya'daki Sauerland grubu da terörizmin bu türüne örnek teşkil ediyor. Batılı devletler, ülke içinden kaynaklanan bu tehlikeye karşı kendilerine göre mücadele yöntemleri benimsiyor.

Ülke içindeki tehlike

“Homegrown terörizm”in özellikleri şöyle sıralanıyor: Eylemciler, terörist saldırı planladıkları ya da gerçekleştirdikleri ülkenin bir parçası, orada okula gidiyor, orada eğitim alıyorlar; genelde din etkisinin yoğun olmadığı ailelerde büyüyor, dışarıdan bakıldığında topluma yeterince uyum sağlamış gibi görünüyorlar, ta ki radikal İslamcı gruplaşmalarla temas kurana kadar. Hatta söz konusu eylemcilerin bazıları, din değiştirerek sonradan Müslüman olmuş kişiler.

Merkezi Stockholm’de bulunan İsveç Ulusal Savunma Koleji'nden Magnus Ranstrop, İngiltere’nin 2005 yılındaki terör saldırılarından çıkardığı dersler olduğunu şu sözlerle açıklıyor: “İngiliz emniyet birimi New Scotland Yard, son derece verimli çalıştı ve tek bir ağızdan şu mesajı verdi: 'Emniyete akan bilgiler manipüle edilmedi.' Polis toplumu bir arada tutmaya çabaladı, özellikle de saldırılardan sonra. Ancak resmî birimlerin yapabileceği daha çok iş var. Burada önemli olan yerel cemaatlere, toplumdaki radikalleşme hakkında kamuoyunda açıkça konuşma yetkisi vermek.”


Alman İçişleri Bakanlığı müsteşarlarından Ole Schröder de resmî birimlerin, potansiyel eylemcileri içinde barındırma ihtimali bulunan cemaatlerle yakın işbirliği kurulmasının faydalarına dikkat çekiyor. Schröder, “Radikalleşme eğiliminin ortaya çıktığı çevre ile birlikte çalışmak önemli. Örneğin, camii dernekleri ya da o çevrelerde bulunan ve radikalleşme eğilimi gösteren kişiler gibi" şeklinde konuşuyor.


AB ülkeleri yeni önelmler alıyor

Almanya’da ortak değerler üzerinden diyalog kurulması amacıyla, bazı Müslüman sivil toplum örgütlerinin de katıldığı “İslam Konferansı” hayata geçirildi. İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Ole Schröder, terörle mücadelede Müslüman cemaatlerin önemine değiniyor ve “Burada söz konusu olan, Müslüman sivil toplumu harekete geçirmek. Çünkü onlar bunu sorun olarak gördükleri, kendi içlerindeki radikallerle mücadele ettikleri ve bu kişileri polise bildirdikleri sürece, biz de terörizmin bu türüne karşı etkin bir mücadele sergileyebiliriz" diyor.


Londra'daki terör saldırılarından sonra, Avrupa Birliği içinde de radikal İslamcı eğilimlerden doğan terör tehdidine karşı mücadele yöntemleri geliştirilmeye başlandı. Çok sayıda Faslı göçmenin yaşadığı İspanya, özellikle imamların eğitimi konusunda öncü rol üstlendi. İngiltere de camilerle doğrudan işbirliği kurarak, gençlerin bu çevrelerde radikal hareketlerin içine çekilmesini önlemeye çalışıyor.

İnsan haklarına vurgu

Konuya Müslümanlar açısından yaklaşan İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden Judith Sunderland ise Batı toplumlarındaki Müslümanlara yönelik ‘yaftalama eğilimine’ karşı uyarıda bulunuyor. Minare ve başörtüsü yasağı gibi tartışmaların radikalleşmeye hız verdiğini belirten Sunderland, terörle mücadelede de temel insan haklarının dikkate alınması gerektiğini belirtiyor: “İnsan haklarını ihlal eden terörle mücadele önlemleri, uzun dönemde adaletsizlik duygusuna yol açarak, radikalleşmeye çanak tutuyor.”


Fabian Schmidt / Çeviri: Başak Özay

Editör: Murat Çelikkafa