1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Avrupa'da da şiddet olayları yaşanabilir

Andreas Noll7 Kasım 2005

12 gündür devam eden Fransa’daki şiddet eylemleri, yoksul semtleri aşarak ülkenin tamamında etkisini göstermeye başladı. DW'den Andreas Noll konuyla ilgili yorumunda, bu tür şiddet içerikli ayaklanmaların diğer Avrupa ülkelerinde de yaşanabileceğini belirtiyor.

https://p.dw.com/p/AZsm

„Özgürlük, eşitlik, kardeşlik… Fransa’da yüz yıllardır bu tür ilkelerden daha fazla kutlanan başka olgular daha yok. Şiddet eylemlerinin hala sürüyor olması, özürlülerin bile saldırılardan payını alması, yanan otomobiller ve polislere ateş açılması bu ilkelerin sadece bir temenni olmaktan öteye geçemediğini gösterdi. Bu Fransız devletinin yetersiz kaldığı anlamına mı geliyor? Bir çok hükümet on yıllardır milyarlarca euroluk yatırımlarla problemli bölgelerde modernleşme planları yürütüyor. Ancak görünen o ki, bu planlar kalıcı çözümler getiremiyor. Bundan önceki sosyalist kabine, diyaloğu desteklemek için polis ekipleri oluşturmuş sistemini ancak durumu düzeltememişti. Yönetimi elinde bulunduran şimdiki hükümetin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy de yeni yasa ve birtakım başka düzenlemelerle bu tür sorunların üstesinden gelmeye çalıştı. Ancak polisin gecelerdir devam eden girişimlerine rağmen bir çok otomobil yanmaya devam ediyor.

Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından yürürlüğe konulan acil durum planının işe yaramayacağı eylemciler tarafından da biliniyor. Oysa Fransa’da cumhuriyetçi modelin başarılarının kutlandığı günler çok eski bir tarihe denk gelmiyor. Yedi yıl önce dünya kupası şampiyonluğunu kazanmaları ile Fransa’nın çok kültürlülüğü bir simge haline gelmişti. Çünkü bu başarıya imza atan takım oyuncularının çoğu göçmen ailelerin çocuklarıydı. Ancak şimdi rüzgarın yönü değişti. Göçmenleri sadece kağıt üzerinde Fransız pasaportuyla topluma entegre eden cumhuriyetçi modelin işe yaramadığı ortaya çıktı. Birçok eleştirmen Fransız pasaportunun, uyumun garantisi olmadığı ve işsizliğin önüne geçemeyeceği görüşünde birleşti. Merkeziyetçi Fransa’da ülkenin ekonomisinin kalbini oluşturan Paris’in çevresinde banliyölerin kurulmasının yanlış olduğu da ortaya çıktı. 60’lı yıllarda geleceğin modeli olarak görülen bu göçmen gettolarındaki durum o kadar vahim ki, yeniden yapılanma hayali kurmak bile mümkün değil.

Şimdiki durumun sorumlusu olarak Sarkozy gösterilerek gerginlik azaltılmaya çalışılıyor. Bakanın bir süre önce söz konusu bölgeleri “yüksek basınçlı su sıkarak temizleme” önerisi ve ayaklanan gençleri „ayaktakımı“ olarak nitelemesi provokasyon olarak nitelendiriliyor. Oysa Sarkozy uzun zamandır özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerinin artık fazla rağbet görmediğinin de farkında. Bakan birçok yıldır, cumhurbaşkanının tüm karşı çıkmalarına rağmen pozitif ayrımcılığı savunuyor. Ona göre, Müslüman göçmenlere devlet nezdinde memuriyetler verilmesinde öncelik sağlanması gerekiyor, ancak bu eşitlik ilkesinin zedelenmesi anlamına geliyor.

Ancak şu anda bu tür planlar üzerinde ciddi tartışmalar yapılması mümkün görünmüyor. Çünkü Fransa dikkat çekmek için komşularının arabalarını yakan, kardeşlerinin okullarını yağmalayan, kamu taşıma araçlarını tahrip eden gençleri çaresiz bir şekilde seyrediyor. Birçoğu bu gençlerin, Fransız toplumundaki kariyer yapma ve yoksulluktan kurtulma fırsatlarını kullanamadığına inanıyor.

Eğer Fransa, beş milyon Müslüman halkıyla bazı gelişmeleri diğer Avrupa ülkelerinden daha önce yaşıyorsa, bu sadece oradaki toplum düzeninin çatırdadığı anlamına gelmiyor. Sayıları hızla artan Müslüman göçmenlerin entegrasyonunun diğer ülkelerde daha başarılı bir şekilde gerçekleştiği söylenemez. Avrupa şimdiye kadar, sadece demografik açıdan bakıldığında bile gelecekte ihtiyaç duyduğu bu grubun yaşadığı toplumlara uyum sağlaması için bir çözüm bulamadı. Üstelik söz konusu grubun da gelecekle ilgili planı olduğu söylenemez.