1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Avrupa'da hoşgörünün sınırları daralıyor

15 Kasım 2004

Hollanda’da yönetmen Theo van Gogh’un İslam dini ile ilgili tartışmalı filmi nedeniyle öldürülmesinin ardından ortalık cadı kazanına döndü. Müslümanlar’ı hedef gösteren, Hollanda’nın şimdiye kadar övündüğü liberallik ve hoşgörünün başarısız olduğunu, yabancılara karşı daha sert önlemler alınması gerektiğini savunan görüşler kamuoyunda hakim hale geldi. Komşu Hollanda’daki tartışmalar Almanya’ya da sıçrayınca Cumhurbaşkanı Horst Köhler, tartışmaların rayından çıkmasını önlemek amacıyla toplumun tüm kesimlerini karşılıklı saygı ve hoşgörüye çağırdı. Köhler, Ramazan bayramı dolayısıyla dün yayınladığı mesajda hiçbir grubun toplumdan dışlanmamas

https://p.dw.com/p/Aa04

ını ve hiçbir grubun da kendisini toplumdan dışlamamasını dilediğini belirtti. DW’den Peter Philipp'in konuyla ilgili yorumu:

Avrupa’nın bir savaşın eşiğinde olduğunu söyleyenler çıkabilir. Saraybosna’daki suikastin Birinci Dünya Savaşı’na yol açtığı gibi şimdi de Hollandalı yönetmen Theo van Gogh’un Amsterdam’da öldürülmesi, kendisini İslam ve terör uzmanı ilan eden kişiler ve yorumcular tarafından, sıkça dile getirilen kültürler çatışmasının alameti olarak sunuluyor. Sözlerle değil silahlarla yürütülen ve Avrupa’da uzun vadede gücü kimin ele geçireceğine dayanan bir savaş.

Muhafazakar Die Welt gazetesinin bir yazarı İslamcılar’a karşı şu sözlerle uyarıyor: ‘’İslam’ın yedinci yüzyıldaki ilk haline dayanan bir İslami düzenin yeniden kurulmasını hedefliyorlar ve bu düzeni kendilerine göre tek meşru siyasal ve toplumsal form olarak görüyorlar. Bu düzenin tüm diğer toplum sistemlerinin yerini almasını istiyorlar’’ diyor yazar.

İslam’a yönelik eleştirileriyle tanınan Hans-Peter Raddatz ise aynı gazetede şunları yazıyor: ‘’Devlet, diyalogun korunması adına radikal İslamcılar’ın şebekeler oluşturmasına imkan veriyor. Bundan yararlananların ise tek bir amacı var, o da kendi kurallarına göre yaşamak ve demokratik hukuk devletini ortadan kaldırmak.’’

Kendini uzman diye adlandıranlar Amsterdam’daki cinayetin ardından hoşgörü ve liberalliğin öldüğünü yayıyor ve ülkeye çok fazla Müslüman’ın girişine izin verildiği için bu erdemlerin şiddete çanak tuttuğunu düşünüyorlar. Hollanda’da yaşayan bir milyona yakın Müslüman, nüfusa oranlandığında Almanya’dakinin iki katı.

Bir fanatik kalkıp böyle korkunç bir cinayet işledi, ya da suçlu, radikal İslamcı cami çevrelerinden geliyor diye bir ülkede liberallik ve hoşgörü rafa kaldırılabilir, öldü ilan edilebilir mi? Belki kulağa hoş gelmeyebilir ama böyle bir olay olabilir, her ülkede yaşanabilir. Fanatikler ve dengesizler her yerde var. Özellikle de dinin siyasi emellere giderek daha sık alet edildiği böyle bir dönemde.

Felaket tellallarına karşı tüm olanlardan çıkarılması gereken tek sonuç, aramızda yaşayan sadece Müslüman değil, tüm farklı inançtaki insanların entegrasyonu için çabaların sürdürülmesidir. Entegrasyon kendi kimliğinin terkedilmesi değildir. Kişisel tercihlere saygı gösterilmelidir. Sadece mevcut hukuk sistemine uyumlu olmalıdır. Burada yaşamak isteyen, mevcut siyasi ve toplumsal düzeni kabul etmek zorundadır, aksi takdirde burada uzun vadede yeri yoktur.

Ancak bu toplumsal düzen de ‘diğerlerine’ özgürlük, liberallik ve hoşgörüyü sağlamalı ve uygulamalıdır. Hollanda’daki karamsarlar bunu eleştiriyor. Öldürülen yönetmen van Gogh’un filminin aslında iyi niyetli olduğunu söylüyor, ancak görsel olarak inançlı Müslümanlar’ın duygularını derinden incitecek aşırı kışkırtıcı nitelikte olduğunu da kabul ediyorlar. Bu tabii ki şiddete gerekçe olamaz. Ama İsa’nın Istırabı filmi ve benzer olayların dünya çapında uyandırdığı tepki ve protestolarda da konu, sanatçı özgürlüğünün sınırsız olmaması gerektiği ve sınırsız olamayacağı idi. Ve her özgürlükte olduğu gibi sanatsal özgürlüğün de diğerlerinin özgürlük alanının sınırında sona ereceği idi. Eğer liberallik ve hoşgörü gerçekten kaybettiyse, kaybettiği nokta işte budur!