1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Basın özgürlüğü ve demokrasi

Miodrag Soric / DW3 Mayıs 2005

Bugün, Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Ancak basın özgürlüğü dünyanın birçok ülkesinde hala tehdit altında. “Sınır Tanımayan Gazeteciler” kuruluşunun yayımladığı raporda, özellikle kriz bölgelerinde görevleri başında yaşamını yitiren gazetecilerin sayısının gün geçtikçe arttığı vurgulanıyor. DW’den Miodrag Soric’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZwo

“Bir ülkede demokrasi ve hukuk güvencesinin tek gerçek göstergesi basın özgürlüğüdür. Çünkü gazetecilerin eleştiri hakkından yoksun olduğu ülkelerde, temel haklara da pek saygı gösterilmez. Özgürlükler birçok alanda kısıtlanır. İşte Kuzey Kore veya Birmanya’da, Türkmenistan ve Beyaz Rusya’da, Eritre veya Zimbabve’de sadece gazeteciler siyasi takibata uğramıyorlar, halkın büyük bir kısmı vahşice baskı ile karşı karşıya kalıyor.

Bu ülkelerde siyaseti belirleyen yönetimdeki erkekler, farklı görüşlere tahammül edemiyorlar, özellikle de kamuoyu önünde söylenenlere... Ülke vatandaşlarının korku içinde yaşamalarından, ekonominin çökmüş olmasından ve kültürel yaşamın yok olmaya yüz tutmasından onlar sorumlular. Bu koşullarda gazetecilerin görevini yapması da iyice zorlaşıyor.

Sınır Tanımayan Gazeteciler, kriz bölgelerinde gittikçe daha fazla sayıda gazetecinin görevi başında yaşamını yitirdiğini saptadı. Örneğin, Irak’ta geçen yıl toplam 19 gazeteci ile medya kuruluşları için çalışan 12 eleman yaşamını yitirdi. Bunlar çoğunlukla terör grupları tarafından öldürüldü. Ancak Amerikan Ordusu da bu konuda iyi bir üne sahip değil: Amerikan Ordusu’nun hanesine de en az dört medya çalışanının ölüm olayı kaydedilmiş durumda.

Amerikan medyasında yağdanlık yapan gazetecilerin arttığına değinen Amerikalı gazeteci Semour Hersh, Amerikan Ordusu’nun Ebu Gureyb Cezaevi’nde tutuklulara işkence yaptığını da ortaya çıkartmıştı. Hersh, Bush yönetiminin, yönetim yanlısı gazetecileri desteklediği, en azından fazla eleştirel olmayan gazetecilere öncelik tanıdığı suçlamasını da yöneltmişti. Aslında ABD’de gazeteciler büyük özgürlüğe sahipler. Ancak gazeteci özgürlüğü gökten zembille inmiş değil. Bu hakkın -tüm batılı demokrasilerde olduğu gibi- her defasında yeniden savunulmaya, korunmaya ihtiyacı var.

Suriye, Suudi Arabistan, Cezayir ya da Sudan’da çalışan gazeteciler için ise durum çok vahim. Bu ülkelerdeki kötü durumları yansıtan gazeteciler saldırıya uğruyor, soruşturuluyor ya da cezaevine atılıyorlar. İran’da reform isteyen gazeteciler rutin bir biçimde tutuklanıyorlar. Bu da Sınır Tanımayan Gazeteciler kuruluşunun raporunda yer alıyor. Ölünceye kadar işkence gördüğü tahmin edilen İranlı gazeteci Zehra Kazemi olayı konusunda yapılan diplomatik girişimler fazla bir sonuç vermedi.

Bağımsız gazeteciler açısından en büyük cezaevi konumundaki ülke ise Çin! Eleştirel gazeteciler hemen tutuklanıyor; bunların sayılarını bilen de yok. Sadece insan hakları kuruluşları, tutuklanan sadece 26 medya mensubunu adlarıyla tanıyorlar. Bu durum batılı siyasetçiler tarafından, bu arada Almanya Başbakanı tarafından da, yeteri kadar eleştirilmiyor.

Aynı şey Rusya için de geçerli! Başbakan Schröder, Rusya Devlet Başkanı Putin’i, Rusya’daki tüm televizyon kanallarını kendi amaçları doğrultusunda yönlendirdiği için hiçbir zaman kamuoyu önünde eleştirmedi. Bağımsız Devletler Topluluğu’na bağlı Orta Asya’daki despotların yönetimindeki cumhuriyetlerde ise gazeteciler hala yönetimin maşası gibi algılanıyorlar. Sadece Ukrayna’daki ‘portakal devrimi’nden sonra medyanın durumu önemli ölçüde düzelmişe benziyor.”