1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Basın ne kadar özgür?

20 Ocak 2011

Almanya'da basın özgürlüğü, Anayasa ile 'temel haklardan biri' olarak güvence altında. Ancak buna rağmen, bilgi alma özgürlüğü ve tarafsız yayın haklarının ihlâli konusunda olumsuzluklar yaşanabiliyor.

https://p.dw.com/p/zzge
Fotoğraf: DW/fotozon - Fotolia.com

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün hazırladığı 2010 Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması’nda Türkiye, bir önceki yıla göre 16 sıra gerileyerek 138’inci sırada yer almıştı. AB Komisyonu'nun son ilerleme raporunda da Türkiye'de özellikle basın özgürlüğü konusunda önemli eksikliklerin bulunduğuna vurgu yapılmıştı. Ancak basın özgürlüğü sadece Türkiye'de değil Almanya'da da ciddi darbelere maruz kalabiliyor.

Cicero davası

Cicero davası Almanya'yı basın özgürlüğü konusunda sarsan bir dava oldu
Cicero davası Almanya'yı basın özgürlüğü konusunda sarsan bir dava olduFotoğraf: picture-alliance/dpa

2005 yılında Almanya’nın siyasi içerikli dergisi Cicero’nun yazıişleri büroları ve bir gazetecinin evinin aranması, Almanya'yı basın özgürlüğü konusunda sarsan en önemli davalardan biri olmuştu. Savcılık, arama gerekçesi olarak bir gazetecinin ‘’devlet sırrının ifşası’’na yardım etmiş olabileceği suçlamasını göstermişti. Nedeni de dergide yayınlanan bir haberde Federal Emniyet Teşkilatı'na (BKA) ait gizli belgelerde bulunan bir takım bilgilerin yer almasıydı. Anayasa Mahkemesi, 2007 yılındaki kararında, bir gazetecinin devlet sırrının ifşasına yardım etmiş olabileceği yönündeki salt şüphenin, arama emri için yeterli olmadığı hükmüne varmıştı.

Haber kaynaklarının korunması

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün en son hazırladığı, Dünya Basın Özgürlüğü Sıralamasında Almanya 17’nci sırada geliyor. Örgütün Almanya Yönetim Kurulu Sözcüsü Michael Rediske, listenin ilk sıralarında İskandiv ülkelerinin bulunduğuna dikkat çekerek, Almanya’nın gerilerde yer almasına şaşırmadığını kaydediyor. Rediske, İsveç'in Almanya’nın aksine haber kaynaklarının korunmasını, devlet kurumları tarafından güvence altına aldığını belirtiyor: ''Almanya’da haber kaynaklarının korunması ilkesine karşı saldırılara sıkça rastlanıyor. Gazetelerde, yazı işleri bürolarında aramalar yapılıyor. Gerçi Anayasa Mahkemesi kısa bir süre önce Hamburg’dan yayın yapan özel bir kanalın aranmasını anayasaya aykırı buldu. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in gözünde bu, haber alma kaynağının korunmasını güçlendiren bir gelişme. Ancak devlet kurumları ve savcılıklar yine de haber kaynaklarının korunmasını bir şekilde engellemeyi deneyeceklerdir.’’

Rediske, Federal Anayasa Mahkemesi'nin güvencesi olmasa Almanya'daki basın özgürlüğünün çok daha gerilerde olacağı görüşünde. Zira Anayasa Mahkemesi yargıçları, basın özgürlüğünden yana tavır alarak birçok yasa tasarısını geri çevirdi. Bunlar arasında, şüphe halinde devletin, vatandaşların özel bilgisayarındaki verileri gizli olarak takip etmesini öngören yasa tasarısı da bulunuyor. Aynı şekilde, şüphe ihtimalinden bağımsız, terör saldırısı önlemleri çerçevesinde bütün telekomünikasyon trafiğinin kayıt altına alınması da anayasaya aykırı bulundu. Hâlihazırda koalisyon partileri yeni bir yasa tasarısı hazırlama girişimde.

Politikanın medyaya etkisi

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Almanya Yönetim Kurulu Sözcüsü Michael Rediske
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Almanya Yönetim Kurulu Sözcüsü Michael RediskeFotoğraf: D. Gust

Ancak Almanya'da basın özgürlüğünü yaralayan tek sorun bu değil. Anayasa ile güvence altına alınan devlete ait yayın kurumlarının tarafsız yayın yapma ilkesi de sık sık ihlâl ediliyor. Zira bu kurumların idare birimlerinde bulunan siyasi parti üyeleri, yayınları sürekli kendi görüşleri doğrultusunda etkilemeye çalışıyor. Bunun en net örneği, iki yıl önce Alman İkinci Televizyon Kanalı ZDF’in Genel Yayın Yönetmeni Nikolaus Brender’in sözleşmesinin yenilenip yenilenmemesi konusunda yaşanmıştı. Sözleşmenin yenilenmesi, 2009 yılı sonunda kurum denetim kurulundaki muhafazakar çoğunluk tarafından engellenmişti. Gerekçe olaraksa, ZDF’in haber programlarının izlenme oranlarının gerilediği gösterilmişti. Bu olayın siyasi boyutu o kadar belirgindi ki, Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.

Michael Rediske, ZDF'te olduğu gibi, idari konsey üyelerinin neredeyse yarısının siyasi parti ve hükümet üyelerinden oluştuğu yapılanmanın anayasaya aykırı ilan edilmesi gerektiğini vurguluyor.

Alman Gazeteciler Birliği’nin (DJV) Başkanı Michael Konken de uzun yıllardır medya ve siyaset arasındaki çatlakları takip ediyor ve son gelişmeleri şöyle değerlendiyor: ''Son yıllarda, politikacıların eleştiriyi kaldırabilme yetisinin gerilediğini söyleyebiliriz. Gazeteciler artık sadece düşman olarak görülüyor. Olumlu haber yazmaları için onlarla iyi ilişki kurabilirlerse memnun oluyorlar. Siyasetin, basın özgürlüğü ve özgür haber yazabilmenin güvence altına alınabilmesi için birşeyler yapması gerekiyor.’’


Reklam faktörü ve otosansür

Basın özgürlüğünü tehdit eden bir başka faktör ise ekonomik. Birkaç yayınevi, tüm bölge ve eyaletlerde hakimiyeti elinde bulundurabiliyor, ücretlerde büyük kısıntılara gidiliyor. Alman Gazeteciler Birliği’nin (DJV) Başkanı Michael Konken, reklam müşterilerinin de gazeteciler üzerinde sık sık baskı kurduğunu kaydediyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Almanya kolu Başkanı Rediske de bunun basın özgürlüğünü yaraladığını ve otosansürü güçlendirdiğini savunuyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Marcel Fürstenau / Çeviren: Başak Demir

Editör: Beklan Kulaksızoğlu