1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Batı ile İslam dünyası arasında diyalog arayışı

Miodrag Soriç3 Ağustos 2004

Önyargılar dünden bugüne oluşmuyor. Yıllar alıyor bu düşüncelerin olgunlaşması. Yüzyıllarca besleniyorlar, zaman zaman unutuluyor, fakat kısa zamanda yine tarihin çöplüğünden çıkarılabiliyorlar. Bugün Avrupa’da Müslümanlara karşı önyargılar, İslamla diyalog kurularak aşılmaya çalışılıyor. Miodrag Soriç, yorumunda, bunun kolay bir iş olmadığını tesbit ediyor.

https://p.dw.com/p/Aa23

Prag’ın eski merkezindeki belediyenin saati çaldığında, ölümü simgeleyen karanlık bir figür ortaya çıkar. Bunun adı ölüm çanıdır. Aynı anda bir horoz kanat çırpar, bir Türk de kafasını sallar. Bu figürler bir dönem Praglılara, Osmanlı işgali tehlikesinin hala geçmediğini hatırlatırdı. 1968 yılındaki Sovyet işgalinin ardından Çekler, artık belediye binasındaki Türk’ün yerine bir Rus’un geçmesi gerektiği esprisini yapardı.

Artık en azından bu sorun ortadan kalktı. Çekler Avrupa Birliği ve NATO’nun üyesi oldu. Fakat Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 11 Eyül terör saldırılarının ardından, uzak ülkelerdeki Müslümanlar'ın Avrupa ve Batı’nın güvenliğini tehdit ettiği önyargısı yine güncelleşti.

Prag, Viyana ya da Berlin’deki insanlar, neden tehdit edildiklerini pek anlayamıyorlar. İslam dünyası karşısında hiçbir suçluluk duymuyorlar. Böyle olduğu için de, düşman kabul ettikleriyle diyalog arıyorlar. Avrupa’da hiçbir slogan, ”İslamla diyalog” kadar aşırı kullanılmıyor. Bu diyalog için hükümetler, vakıflar ve bazı şahıslar bir sürü para harcıyor. Fakat Batı’nın ve İslam’ın birbirinden ayrı iki dünyası arasında bir diyalog bir türlü oluşmuyor. Akıllı analistler, bunun neden böyle olduğunu belirlemiş. ”Tek bir ‘Batı’ da, tek bir ‘İslam’ dünyası da yok” deniyor. Geriye sadece, kendilerini bu iki dünyaya ait görenler arasında bir diyalog sağlamak kalıyor. Önyargılar, bu şekilde, yavaş da olsa azaltılabilir.

Bütün bunlara, Avrupalılar'ın özeleştiri kültürü de ekleniyor. Bu, kendi değerlerini görecelileştirme eğilimiyle elele gidiyor. Yabancılara karşı hoşgörü ve açıklık, Batı kültürünün önemli bir unsuru kabul ediliyor. Toplumsal laikleşmenin, yaşlı kıtanın bir keşfi olması tesadüf değil. Siyasi yelpazenin neresinde olurlarsa olsunlar, birçok Avrupalı, kendini liberal kabul ediyor. Başkalarının değerlerine saygı gösteriyor, uzlaşma arıyorlar. Bu, birçok dini savaş yaşanan Avrupa tarihiyle ilgili. Bu tarih insanlara, dengeleri aramayı öğretti. Taviz vermek her zaman bir zayıflık değil, aklın bir koşulu olarak algılanıyor.

Fakat Avrupalılar'ın kendi değer ve geleneklerini görecelileştirme eğilimi, diğer yandan da onlarla diyaloğu zorlaştırıyor. Birçok Avrupalı'nın yaptığı gibi kendi hakkında düşünen ve zaman zaman sorgulayanlar, net düşünceleri savunmakta güçlük çeker. Ama bu durum, diyaloğu güçleştiriyor. Sadece İslam dünyasıyla değil, Amerikalılarla da.

Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihi Avrupa’nınki kadar geriye gitmiyor. Buna karşılık, onlar kendi değer ve kültürlerini bir o kadar daha kararlı ve atak savunuyor. Geçtiğimiz yüzyılda her iki dünya savaşına müdahele ederek, insan haklarına saygı, demokrasi ve hukuk devleti gibi Avrupa’nın değerlerini iki defa kurtaran Amerikalılardı. Bu birçok Avrupalının ve Alman’ın, Amerikalıları kolaylıkla kovboy mentalitesine sahip olmakla, başka halk ve kültürlere karşı çok atak, hatta saldırgan bir tavır içinde olmakla suçlamalarını engellemiyor. Ama aynı zamanda yaşlı Avrupa’da siyasi kararları verenlerin birçoğu, Washington’daki liderlerin kararlılığına da hayranlık duyuyor. Üstelik tüm özeleştiri eğilimleri ve liberalliklerine rağmen.