1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Berlinale'ye üç boyutlu bakış

15 Şubat 2011

Sinema dünyasında son iki yılın en önemli yeniliği üç boyutlu filmler. Bu yeni teknoloji, dünyanın en önde gelen film festivallerinden Berlinale’yi de sardı. Berlinale’yi takip eden arkadaşımız Aydın Üstünel’in notları.

https://p.dw.com/p/10HHH
Wim Wender'in üç boyutlu "Pina" filmi Berlinale'de dikkat çeken yapımlardanFotoğraf: NEUE ROAD MOVIES GmbH

Wim Wenders imzalı „Pina“, 2009 yazında ölen modern dans efrsanesi Pina Bausch’a yazılmış bir aşk mektubu... Wenders, dans sanatında benzersiz bir konuma sahip olan ve yıllarca yakın bir dostu olan Bausch’un olumsuz eserlerinden ördüğü filmiyle, izleyicileri unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor.

Wenders çıkış noktalarını şöyle anlatıyor:

„Pina Bausch’un bakışı bizim filmimizin konusuydu. Pina Bausch’un ilk eserini gördüğümde bu bakış beni altüst etmişti. İnsanları bu kadar derinlemesine gören ve bunu hareket diline aktarabilen bu gözlerle eserlerini oluşturdu Pina. Hayatımda bana hiç böyle bakıldığını hatırlamıyorum. Gözünden hiçbirşey kaçmazdı. Pina herkesin içine bakabiliyordu, ama buna rağmen kendinizi çıplak hissetmiyordunuz. Pina’nin bakışı çok net ve keskin ama aynı zamanda da çok sevgi dolu bir bakıştı.“

Cave Of Forgotten Dreams Bild von den Dreharbeiten Berlinale 2011 Flash-Galerie
"Unutulmuş Rüyalar Mağarası" Werner Herzog imzasını taşıyorFotoğraf: Internationale Filmfestspiele Berlin

Ancak projenin ilk etabında Alman dans ustasının hayata, insanlara bakışını beyazperdeye hakkıyla aktaracak bir teknoloji henüz mevcut değildi.

Bedenselliği aktarabilmek

Wenders, üç boyutlu teknolojiyi tercihlerini şöyle açıklıyor:

"Sinema, dansçıların hüküm sürdüğü üç boyutlu mekanda hiçbir zaman gerçekten var olamadı, zira sinema farklı kamera hareketleriyle, farklı objektiflerle, istediği kadar yakınlaşsın, sonuçta iki boyutlu beyazperdede takılıp kalıyordu. Bir bedensellik söz konusu olamıyordu. Biz de bunu kendimize hedef koyduk. Dansçıların bedenselliğini gerçekten aktarabilmeyi ve filmimiz için mekan kavramına gerçekten hakim olabilmeyi istedik.“

Pina Pina Pina Film Wim Wenders
Pina'dan bir sahneFotoğraf: Berlinale

U2 örnek olmuş

2007 yılında ünlü İrlandalı rock grubu U2’nun yaptığı üç boyutlu konser filmi, Wenders’e nihayet hedefine ulaşmasını sağlayacak yeni bir yol göstermiş.

2008’de Pina Bausch ile ortak rüyalarını gerçekleştirmek için ilk somut adımları atan Wim Wenders, beyazperdede harmanlamak için sanatçıyla birlikte „Café Müller“, „Le Sacre du Printemps“, „Vollmond“ ve „Kontakthof“ adlı eserlerini seçmiş.

"Muhteşemlik karşısında ağladım"

Wim Wenders, Pina Bausch'un büyüsünü şöyle ifade ediyor:

"Pina, gördüklerinden eserlerini damıtıyordu. Bu eserleri gördüğünüz zaman, o kadar çok kendinizi buluyorsunuz ki... Hatta aynaya baktığınızda bile bu kadar kesin ve derin bir bakış açısına sahip olamıyorsunuz. Pina’nin eserlerini seyrederek kendim hakkında, arkadaşlarım hakkında, hayat hakkında o kadar çok şey öğrendim, hiç beklemediğim yerlerde öyle güzellikler keşfettim ki, bu muhteşemlik karşısında ağladım.“

Deutschland Film Kultur Berlin Berlinale Angela Merkel mit 3D Brille
Almanya Başbakanı Angela Merkel de "Pina"filmini izlediFotoğraf: dapd

"Unutulmuş Rüyalar Mağarası“

İnsanı farklı bir şekilde hayran bırakan bir başka üç boyutlu Berlinale filmi ise Alman yönetmen Werner Herzog imzasını taşıyor. 1994 yılında Fransa’nın güneyinde bir mağarada keşfedilen, 30 bin yıllık duvar resimlerinin seyirciyle buluştuğu filmin ismi „Cave of Forgotten Dreams“ (Unutulmuş Rüyalar Mağarası).

Dünyanın bilinen en eski çizimlerinin bulunduğu mağara, insan nefesi, nem oranınını değiştirerek çizimleri tehlikeye atacağı için ziyaretçilere kapalı. Ancak yetkililer bu hazinenin kamuoyu tarafından görülebilmesi için 1 euroluk sembolik bir ücret karşılığında Werner Herzog ve ekibinin çekim yapmasına izin vermişler. Herzog’un seçtiği üç boyutlu teknolojiyle, mağaranın duvarındaki onbinlerce yıllık resimler seyircilerin gözünün önünde canlanıyor, hareket etmeye başlıyor.

"Bu benim ilk ve son üç boyutlu filmim“ diyen yönetmen "Unutulmuş Rüyalar Mağarası“ ile aynı zamanda sinema sanatının doğuşu ve insan varlığı hakkında da kafa yoruyor.

Pina Wim Wenders

"Masallar benim dilim"

Yarışma bölümüne Fransa’dan kabul edilen tek film de üç boyutlu. 1998 yapımı „Kiriku ve Büyücü“ filminden bu yana dünyanın önde gelen animasyon ustalarından sayılan Michel Ocelot, „Les Contes de la Nuit“ (Gecenin Hikayeleri) adlı filminde, her gece terkedilmiş bir sinemada buluşup masalların dünyasına dalan küçük iki çocuk ile yaşlıca bir teknisyenin hikayesini anlatıyor.

Michel Ocelot, "Masallar benim dilim. Masallarda kendimi rahat hissediyorum, dünyanın neresinden gelirse gelsin masallar benim yuvam gibi. Bu masallarda yüzmeye bayılıyorum. Oradan buradan bir iki öğeyi alıyorum ve kendi işimi çıkarıyorum ortaya. Hiç uyarlama yapmıyorum. Ama masallar bir keyif bence. Sorunun mu var, bir peri gelsin, sorun çözülsün" diyor.

Ancak Ocelot için üç boyutlu teknoloji olmazsa olmaz bir nitelik taşımıyor. "Bu benim için sadece yeni bir araç ve o kadar da önemli değil“ diyen Ocelot „Elimizdeki tüm imkânları kullandık. Yeni imkanlara sahip olmak ilginç“ şeklinde konuşuyor.

Berlinale'ye yeni boyut

İster ancak bu yeni teknoloji sayesinde filmini çekebilen Wenders olsun, ister üç boyutlu çekimleri, hikayesini anlatmak için sadece ek bir imkan olarak gören Ocelot, bu yönetmenlerin festivalde dünya prömiyerleri yapılan filmleriyle Berlinale’ye yeni bir boyut kazandırdığı kesin.

© Deutsche Welle Türkçe

Haber: Aydın Üstünel, DW Berlin

Editör: Ahmet Günaltay