1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

020810 Hiroshima Zeitzeuge

6 Ağustos 2010

Alman rahip Klaus Luhmer, 1945 yılında misyoner olarak Japonya’da görev yapıyordu. Atom bombası patladığı sırada Hiroşima’da olan ve hâlâ Japonya’da yaşayan rahip, tanık olduğu acı dolu olayları anlattı.

https://p.dw.com/p/OdYC
Fotoğraf: AP

6 Ağustos 1945’te Hiroşima’da oldukça sıcak bir gün yaşanıyordu. Daha sabahın erken saatlerinde sıcaklık gölgede 30 dereceyi buluyordu. Alman rahip Klaus Luhmer, Hiroşima’daki Cizvit tarikatına ait rahip okulunun bahçesine gidip dua etmeye başladı. İşte tam o anda büyük bir gürültüyle irkildi.

Luhmer, “Saat 8.14’de önce bir B29 bombardıman uçağının sesini duydum. Daha sonra kesinlikle anlayamadığım bir şey gerçekleşti. Gördüğüm şey bana, güneşten daha parlak bir çeşit yarım küre gibi geldi. İçgüdüsel olarak, bunun ilerideki tepenin arkasında patlayan normal bir tahrip bombası olduğunu düşündüm" diyor.

Yağmur damlaları simsiyahtı

Ancak Luhmer’in o sabah gördüğü şey bir tahrip bombası değil, Hiroşima’nın merkezinden 4 kilometre uzakta patlayan bir atom bombasıdır. Luhmer, hemen bahçede kendine bir sığınak arar. Evin kilerine giden merdivenlere koşar ve kendini son anda kurtarmayı başarır: “Bu açık renkli parıltıyı gördüğüm anda üzerime bir sıcak dalgası gelmişti. Ve basınç dalgaları da. Ev titredi ve sallandı. Kiremitlerin dörtte üçü, yağmur yağarcasına aşağıya düştü. Tüm pencere camları kırıldı. Bütün ev parçalanmış cam ve kiremitlerle sarılmıştı.“

İngiliz haber kanalı BBC, kısa bir süre sonra ABD’nin Japonya’ya bir atom bombası attığını duyurur. Hiroşima’daki insanlar şaşkınlık içerisindedir ve ne olduğunu anlayamazlar. Klaus Luhmer, neler olduğunu anlamak için evin arkasındaki tepeye çıkar. İşte o anda olup bitenleri görür: Tüm Hiroşima yanmaktadır. Biraz daha gözlemlemeye devam eder.

Luhmer, tanık olduklarını “Gökyüzü açıktı. Ancak ben tepenin üzerindeyken, gökyüzünde aniden siyah bulutlar belirdi ve yağmur yağmaya başladı. Ancak yağmur damlaları simsiyahtı. Kentteki şiddetli rüzgârın yükselttiği ve sonra yağmurla birlikte bir yağış gibi düşen külleri içeriyordu" sözleriyle dile getiriyor.

"Derileri kumaş gibi sarkıyordu"

Luhmer, kısa bir süre için eve gittiğinde, kentten ilk kurbanların getirildiğini görür. Derileri kemiklerinden bir kumaş parçası gibi sarkan, kıyafetleri eriyerek kısmen derileriyle kaynaşmış insanlar! Rahipler, yemek masasını bir tedavi masasına dönüştürerek, yaralılarla ilgilenmeye başlar. Bazı rahipler de kente gider ancak onları hayal dahi edilemez bir görüntü bekler. Her yer yanmaktadır. Ev ve dükkânlar yıkılmış, enkazlar asasında ise ölü ve yaralılar vardır.

Klaus Luhmer, “30-40 tane üniformalı, vücutlarının yarısı yanmış asker vardı. Çığlık atmıyor, sızlanmıyorlar sadece su istiyorlardı. Onlara yardım edebildik çünkü hemen yanı başımızda bir çeşme vardı. Yani onlara su verebildik. Ancak tek bir kişi ne yapabilir? Yardımca ihtiyacı olan insanları taşıyabilmek için onlarca, yüzlerce kişiye ihtiyaç vardı" diye konuşuyor.

Cesetler yakıldı

İki gün boyunca yıkılmış kente dolaşırlar. Daha sonra Japon Ordusu, kenti abluka altına alır ve askerleri kente gönderir. Luhmer, askerlerin enkaz altındaki cesetleri toplayıp yaktığını söylüyor. 8 Ağustos’ta eve geri dönen rahipleri de benzer bir görev beklemektedir. Luhmer'in daha önce piyano dersi verdiği bir kız annesiyle birlikte karşısında durmaktadır. Kızın babası ölmüştür ve ondan cesedi yakmak için yardım isterler. Luhmer, ölüyü yakmak için saman ve odun tedarik eder. Böylece anneyle kızın isteklerini yerine getirir.

Luhmer, “Bu, hayatım boyunca unutamayacağım ve kimseye de açıklayamayacağım berbat bir kokuydu. Atom bombasının tamamen etkilediği bu ceset yandığında nasıl koktuğunu size anlatamam. Ancak insan tüm bu şeylere karşı anlatılamaz bir şekilde dayanıklı oluyor. İnsanların böyle bir felaketten sonra tekrar nasıl toparlanabildikleri, insan hayatının büyüleyici bir hikâyesi aslında. Ama işte hayat devam ediyor" diyerek hissettiği acıyı dile getiriyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Silke Ballweg / Çeviri: Başak Sezen

Editör: Murat Çelikkafa