1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Deprem acılarının kazandırdığı deneyim

Sybille Golte / DW29 Mart 2005

Sumatra Adası açıklarında meydana gelen 8,7 şiddetindeki yer sarsıntısı güney ve güneydoğu Asya’nın tsunami bölgelerinde yaşayanları bir kez daha korkuttu. Çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği depremde, bu kez deprem dalgalarına yol açmadı. DW’den Sybille Golte’nin yorumu...

https://p.dw.com/p/AZxQ

“Deprem sanki Aralık afetinin bir kopyasıydı. Yaklaşık 300 bin cana mal olan Hint Okyanusu’ndaki depremden üç ay sonra sismolojik araştırma merkezlerinde yine alarm zilleri çaldı. Yine olağanüstü şiddette bir deprem kaydedildi. Depremin merkez üssü yine Sumatra Adası açıkları idi. Benzerlik bundan ibaret. Ama bu kez şans eseri kıyılara deprem dalgaları vurmadı.

Ve herkes duruma en uygun tepkiyi gösterdi. Deprem araştırma merkezleri sorumluları derhal uyardı. Hindistan, Sri Lanka ve Tayland’ın deprem dalgalarına hedef olabilecek bölgelerindeki halk resmi makamlarca kıyı şeridinin terkedilmesi hususunda ve zamanında uyarıldı. Yer sarsıntısının hissedildiği bölgelerde ise uyarıya zaten gerek yoktu. Endonezya’nın Aceh vilayeti sakinleri sarsıntıyı hisseder etmez yükseklere çekildi.

Ama 26 Aralık depremini hatırlayıp iki afeti kıyaslamakta yarar var. 28 Mart depremi, sorumluların aynı bilinçle hareket etmeleri durumunda doğal felaketi belli bir ölçüde sınırlama imkanının bulunduğunu gösterdi. İşte bu önemli noktanın üzerinde son aylarda yeterince durulmadı.

En çok sözü edilen şey, ileri teknoloji ürünü bir erken uyarı sisteminin kurulmasıydı. Hint Okyanusu’nun bir yıla kadar bu uyarı şebekesine kavuşması bekleniyor. Japonya’nın Kobe kentindeki uluslararası konferansta ekonomik çıkarlar ön plana alınarak uyarı sisteminin yetki, koordinasyon ve planları tartışıldı.

Doğanın gücüne modern teknolojiyle karşı koyma düşüncesi tartışmalara yön verdi. Kıyı şeridinde yaşayanların nasıl korunabileceği yeterince ele alınmadı. Tayland’da olduğu gibi, ekonomik çıkarlar uğruna deprem uyarılarının dikkate alınmamasını önleyecek adımlar atılmalı. Merkez üssünün çok uzağındaki kuruluşlarca saptanan depremden bölge halkının en kısa zamanda haberdar olması şarttır.

Tsunami felaketinden hemen önce bölge sakinleri doğanın ne büyük tahrip enerjisi yaratabileceğini unutmuşlardı. Turistler hayranlık içinde duvar gibi üzerlerine gelen dalgaların resmini çekiyor ya da çekilen suyun peşinden koşarken artçı dalgalar tarafından yutulabileceklerini düşünemiyorlardı.

Deprem uyarısı en kısa zamanda halka ulaşmadığı takdirde işe yaramaz. Pasifik Okyanusu sahillerinde yaşayanlar her zaman deniz depremi olabileceğini düşünmeli, geçmişten ders almalıdır. Son deprem, 26 Aralık felaketinin unutulmadığını ve halkın erken uyarı sistemi faliyete geçmeden doğanın gücünden nasıl korunacağını öğrendiğini gösterdi.

Bir sonraki deprem dalgaları belki yıllar ya da onyıllar sonra ve dünyanın başka bir bölgesini vuracak. Önemli olan iyi işleyen erken uyarı sistemi kadar, tehlikeden korunma bilincinin de ayakta kalmasıdır. Sellerden alınan dersi sadece Hindistan, Sumatra, Sri Lanka ya Tayland’daki afetzedelerin hatırlaması yetmez.”