1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git
İnsan HaklarıTürkiye

Diyarbakır Cezaevi 42 yıl sonra kapatıldı

13 Ekim 2022

12 Eylül darbesi döneminde işkence merkezi olarak bilinen Diyarbakır Cezaevi 42 yıl sonra kapatıldı. O dönemde cezaevinde bulunanlar yaşadıklarını DW Türkçe'ye anlattı.

https://p.dw.com/p/4I9xB
Diyarbakır Cezaevi, 42 yıl sonra kapatıldı
Diyarbakır Cezaevi, 42 yıl sonra kapatıldıFotoğraf: Felat Bozarslan/DW

"İnsanın insanlıktan çıkması için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ya insan bedenini yakar mı? Orada insanlar bedenlerini bile ateşe verdiler."

Emekli Öğretmen ve Yazar Rahime Kesici Karakaş bir yıl boyunca kaldığı,  12 Eylül darbesi döneminde Türkiye'nin en ünlü "işkence merkezi" olarak bilinen ve dün tamamen boşaltılarak, kapatılan Diyarbakır Cezaevi'ni bu sözlerle anlatıyor. Karakaş'ın yolu buraya üniversite öğrencisi olduğu 1981 yılında yolu düşmüş. 12 Eylül öncesinde faaliyet gösteren Devrimci Demokrat Kadınlar Derneği üyesi olan Karakaş, Devrimci Demokrat Gençlik dergisine yazdığı "Analar çocuklarınıza ana dilini öğretiniz" yazısı nedeniyle tutuklanmış. O zamanki adıyla Diyarbakır 5 No.lu Askeri Cezaevi'ne getirilen Karakaş, burada işkence ve kötü muamelenin her türlüsünü yaşamış ve tanık olmuş. Bir buçuk yıl sonra yargılandığı davadan beraat eden Karakaş halen o günlerin travmasını atlatamadığını söylüyor:

"Hâlâ bir demir kapının açılması ya da bir çay kaşığının betona düşmesi irkiltiyorsa bizi, yani gerçekten bir yorum yapamıyorum. Şu anda bile konuşamıyorum."

Erdoğan'ın ziyareti öncesi jet hızıyla boşaltıldı

Yazar Rahime Kesici Karakaş gibi binlerce kişinin işkence gördüğü, hakkında kitaplar yazılan, belgeseller çekilen Diyarbakır Cezaevi, 42 yıl sonra tamamen boşatılarak, kapatıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Temmuz 2021 günü yaptığı Diyarbakır ziyareti sırasında cezaevinin boşaltılıp kültür merkezi yapılacağını açıklamıştı. Ancak, aradan geçen 15 ay boyunca cezaevinin kapatılmasına ilişkin bir çalışma yapılmadı.

Erdoğan'ın bu Cumartesi günü Diyarbakır'a yapacağı ziyaretten iki gün önce bina hızlıca boşaltıldı, 270 mahkûm ve 170 personel başka şehirlere nakledildi. 24 yıldır bu cezaevinde bulunan eski PKK yöneticisi Şemdin Sakık ise Elazığ Cezaevi'ne gönderildi.

Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi arasındaydı

Eski ismiyle 5 No.lu Askeri Cezaevi, şimdiki ismiyle Diyarbakır E tipi Kapalı Cezaevi'nin temeli 1972 yılında atıldı. 4 Temmuz 1980'de açılan cezaevi 12 Eylül darbesinden sonra askeri yönetime teslim edildi. 5 No.lu Sıkıyönetim Askeri Cezaevi olarak kullanılmaya başlanan kurum, darbe döneminde yaşanan işkence ve kötü muameleler nedeniyle İngiliz The Times gazetesi tarafından "Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi" arasında gösterildi. 1981-1984 arasında yapılan işkenceler sonucu 37'den fazla kişinin hayatını kaybettiği cezaevinden tahliye olanların çoğu ya sakat kaldı ya da kalıcı sağlık sorunları yaşadı. Ancak o dönem cezaevinde işkence yapanların hiç biri cezalandırılmadı.

"Ben buranın Allah'ıyım"

Dün kapatılan cezaeviyle ismi özdeşleşen kişiler de vardı. Bunların en önemlisi ise Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran'dı. Kıbrıs Harekâtı sonrasında bizzat Kenan Evren'in emriyle Diyarbakır Cezaevi'ne atanan İç Güvenlik Komutanı Yıldıran'ın görev süresi boyunca işkence yaptığı ve diğer görevlileri de buna zorladığı iddia ediliyor. O dönemin tanıklarından Yazar Rahime Kesici Karakoç da Yüzbaşı Yıldıran'ın zulmüne uğradığını anlatıyor. Diyarbakır 5 No.lu Askeri Cezaevi'nde yaşadıklarını "5 Noluda Kadın Olmak" kitabında anlatan Kesici, Yüzbaşı Yıldıran ile ilgili yaşadıklarını şöyle aktarıyor:

"Esat Oktay ve ekibi bangır bangır bağırıyordu. 'Ben buranın Allah'ıyım, peygamberiyim.' Mesela tahliye olurduk, ama onun kararı olmadan bırakılmazdık. 'Daha ne kadar çok tutacak, ne kadar çok taciz ve işkence edecek, daha ne kadar çok acı çektirecek' diye beklerdik. Gardiyanlara her sabah nasihatlerde bulunup üstümüze saldırtıyordu. Yani böyle insanlığın bittiği yerdi. Yaşamla ölümün bir pamuk ipliğine bağlı olduğu bir yerdi."

Rahime Kesici Karakaş, cezaevinin müze yapılması gerektiğini savunuyor.
Rahime Kesici Karakaş, cezaevinin müze yapılması gerektiğini savunuyor.Fotoğraf: Felat Bozarslan/DW

"Kimse sağ çıkacağımıza inanmıyordu"

1980 darbesi sonrasındaki dönemde adı işkencelerle özdeşleşen Diyarbakır Cezaevi'nde kalanlardan biri de Yazar Edip Polat'tı. 1982-1985 yılları arasında bu cezaevinde kalan Polat da ağır işkenceler gördüğünü ve sağlığını kaybettiğini anlatıyor. Polat'a göre, 12 Eylül darbesini yapan irade kendi gücünü Diyarbakır Cezaevi üzerinden insanlara gösterdi:

"Annemizle görüşte Kürtçe konuştuğumuzda koğuşa kadar dayak yerdik. Sürekli korkunç bir askeri eğitim yapılıyordu. Yaşlı insanlar vardı ve okuma yazması yoktu. Sabaha kadar 57 marş ezberlemeleri isteniyordu. Ezberleyemediği için de işkence görüyordu. Yani elektrikli işkencesinden tutun, kalasla korkunç bir şekilde dövmeye kadar her türlü işkence vardı. Mahkemeden getirilirken koğuşa kadar dayak yiyorduk. Kafamızda korkunç bir fobi yarattılar, müthiş bir travma oluşturuldu. Zaten kimse bizim sağ çıkacağımıza inanmıyordu."

Yazar Edip Polat, 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi'nde kalanlarda büyük travmalar oluştuğunu anlatıyor.
Yazar Edip Polat, 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi'nde kalanlarda büyük travmalar oluştuğunu anlatıyor.Fotoğraf: Felat Bozarslan/DW

"Verem hastalarının balgamı toplanıp yemek kazanlarına atılıyordu"

78'liler Girişimi Derneği Eş Başkanı Hüseyin Barış, Diyarbakır Cezaevi'nde en uzun süre kalanlardan biri. 1981 yılından itibaren 10 yılını bu cezaevinde geçiren Barış, halen o günlerden kalan birçok sağlık sorunu yaşıyor. Orada yaşananların kelimelerle ifade edilemeyeceğini anlatan Barış, işkencenin her türlüsünü görmüş. "İnsanların çırılçıplak soyularak kaba dayak atıldığını, elektrik verildiğini, başlarının lağımlara sokulduğunu" söyleyen Barış, insanın aklının alamayacağı uygulamaları gördüğünü ifade ediyor:

"Çoğu arkadaşımız cezaevinden çıkar çıkmaz hayatını kaybetti. Çünkü işkence sırasında, doktor falan da yoktu. Revire götürülünce orada da işkence görüyorduk. Verem hastalarının balgamlarını toplayıp yemek pişirilen kazanlara atıyorlardı. Bunun amacı oradaki tutukluların da verem olmasıydı. Hatta işkence yaparken doktoru çağırıp hangi dereceye kadar insanın dayanma gücü olduğunu ölçüyorlardı."

78'liler Girişimi Eş Başkanı Hüseyin Barış, hâlâ sağlık sorunları yaşadığını söylüyor.
78'liler Girişimi Eş Başkanı Hüseyin Barış, hâlâ sağlık sorunları yaşadığını söylüyor.Fotoğraf: Felat Bozarslan/DW

İnsan Hakları Müzesi talebi

Cumhurbaşkanı Erdoğan cezaevi yerleşkesinin bir kültür merkezine dönüştürüleceğini açıkladı. Ancak cezaevinin mağdurları buranın İnsan Hakları Müzesi yapılmasını istiyor. 78'liler Girişimi yıllardır bunun için mücadele ediyor. Çözüm süreci döneminde bu cezaevi için aralarında akademisyen, yazar ve sanatçıların da olduğu bir komisyon kuruldu ve TBMM'ye bir rapor da sunuldu. Ayrıca cezaevinin müze olması için de 100 binden fazla imza toplandı. Dernek Eş Başkanı Hüseyin Barış, cezaevinin hiç bozulmadan müzeye dönüştürülmesi gerektiğini savunuyor. Buranın bir hafıza merkezi olmasını istediklerini söyleyen Barış'a göre, orada yaşananlar hafızalara kazınmalı:

"Orada yaşananların tarihe mal edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Burada insanlara yaşatılan bütün olumsuzlukların hafızalarda yaşatılmasını istiyoruz. Bu nedenle özünü değiştirmeye yönelik en küçük bir müdahaleye bile karşıyız."

Cezaevinde kalan eski tutuklular, bu yerleşkenin müzeye dönüştürülmesini talep ediyor.
Cezaevinde kalan eski tutuklular, bu yerleşkenin müzeye dönüştürülmesini talep ediyor.Fotoğraf: Felat Bozarslan/DW

"Hafıza ortadan kalkmamalıdır"

O cezaevinin mağdurları da "kültür merkezi" gibi geniş kapsamlı bir ifadeye karşı çıkıyor ve tam olarak ne yapılacağını bilmek istiyor. Cezaevinin mağdurlarından Yazar Edip Polat da binanın İnsan Hakları Müzesi yapılmasını savunanlardan. Polat, şunları söylüyor:

"Orada tam bir insanlık suçu işlendi ve ne yazık ki bunu yapanlar cezasız kaldı. Yaşananlar vahşetti. Tam bir vahşetti. İnsanlar gözümüzün önünde öldürüldüler. Bunun her zaman hatırlanması için müze yapılmalıdır. Ama aslına uygun müze yapılmalıdır. O dönemdeki işkenceler bir şekilde yansıtılmalı, o hafıza ortadan kalkmamalıdır."

Yazar Rahime Kesici Karakaş da orada bir yüzleşme olması gerektiğini belirterek, "Gerçekten ne planladılarsa, nasıl bu senaryoyu uyguladılarsa onlar yazılmalı, asılmalı. Orada işkence görenlerin bir kimlikleri olmalı, işkence yöntemleri sergilenmeli. İnsanlar orada canlı tarihi konuşmalı, yüzleşmeliler yani" diyor.