1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Eğitim bir insan hakkı

8 Mayıs 2012

Ekonomik şartlar ya da yaşadığı ülke farketmeksizin her insanın eğitim alma hakkı bulunuyor. 2000 yıılında küresel hedefler belirleyen UNESCO da aynı tanımlamaya dikkat çekiyor.

https://p.dw.com/p/14roR
Fotoğraf: Friday - Fotolia.com

Yılın ilk aylarında, yüksek okulların özelleştirilmesini protesto eden İspanyol üniversite öğrencileri, “Biz beşerî kaynak değiliz, eğitim istiyoruz”, pankartları açmış, devlete eğitimin bir insan hakkı olduğu çağrısı yapmıştı. Alman İnsan Hakları Enstitüsü uzmanlarından Claudia Lohrenscheidt, bir devletin eğitim hakkını ekonomik durumu ölçü almadan herkese eşit şartlarda sunmakla yükümlü olduğunu ve ancak bu yolla insan hakları beyannamesindeki eğitim hakkını güvence altına alabileceğine dikkat çekiyor.


Bir insan hakkı olan eğitimin hayata geçirilmesinde sadece yoksul ülkeler değil, Batılı sanayi ülkeleri de sorun yaşıyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) kısa süre önce yayınladığı bir rapora göre, küreselleşme dünyada birçok değişikliğe yol açtı. Raporda, devletin eğitimdeki rolünün azaldığı ülkelerde, özel şirket ya da kilisenin finanse ettiği eğitim kurumlarının giderek yaygınlaştığı tespiti yer alıyor.

Birleşmiş Milletler’in bilim, eğitim ve kültür teşkilatı UNESCO’nun Almanya komisyonundan Lutz Möller de bu gözlemi doğruluyor. Möller’e göre, özel kurumlarda ‘elitlerin desteklendiği’, yoksulların ise dışlanma ve ayrımcılığa maruz kaldığı bir sistem oluşmaması için devletin eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak şekilde yapılanmış olması gerektiğine dikkat çekiyor.

"Öğrenilenler kullanılmadıkça unutuluyor"

Uzmanlara göre eğitim-istihdam ilişkisi de sorgulanmalı. Alman İnsan Hakları Enstitüsü uzmanlarından Claudia Lohrenscheidt, eğitim alan kişilerin günün birinde istihdam piyasasına kazandırılması amacı ön plana geçtiğinde, eğitim hakkının gereklerinin yerine getirilmemiş olduğunu savunuyor. Lohrenscheidt, “Böyle olduğu zaman eğitim teknik bir araç olarak algılanıyor. İnsanları istihdam piyasasına uygun hale getirmesi gerektiği düşünülüyor değerlendirmesinde bulunuyor. Bunun insanların kişiliklerinin gelişimini dikkate almayan bir eğitim anlayışı olduğunu savunan Lohrenscheidt; iş piyasasında daha nitelikli hale gelmeye faydası olmadığı düşünülen bilgilerin, çabucak unutulma riski ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor.

#bbig#
Benzer bir durumu 70’li yıllarda Brezilyalı pedagog Paulo Freire bir okuma yazma kampanyası sırasında tespit etmişti. Freier, okuryazarlıklarını yaşam koşullarını iyileştirmek amacıyla kullanmayan insanların, öğrendiklerini unuttuğunu gözlemlemişti. Öğrenilenlerin kullanılması gerektiğine atıfta bulunan Claudia Lohrenscheidt da, “Eğitim her zaman yaşam koşullarımızı iyileştirecek bir araç görevi görmeli, aksi halde, insanlar eğitimden kendileri vazgeçiyor” çıkarımını yapıyor.

"Eğitim şartları medeniyet ölçüsü"

Bu tür bir eğitim anlayışı geliştirmek, uluslararası toplumun görevi. Ancak Uzman Lohrenscheidt, bu hedefe ulaşabilmek için öncelikle yoksulluk içinde, ya da savaş ve çatışma bölgelerinde yaşayan insanların eğitime erişim imkânlarının iyileştirilmesi gerektiğine vurguluyor. Claudia Lohrenscheidt, bir toplumun medeniyet seviyesi ve insani gelişiminin toplumun daha zayıf kesimlerine sunulan eğitim imkânları ile ölçüldüğüne dikkat çekiyor.

Birleşmiş Milletler, eğitim imkânlarını iyileştirmek için 2000 yılında Senegal'in başkenti Dakar'da, Dünya Eğitim Forumu düzenledi. 164 ülkenin katıldığı Forum'da, küresel hedefler belirlendi. Hedefler arasında 2015 yılına kadar, dünya genelinde tüm çocuklara ilkokulda temel eğitim alma imkânı sunulması da bulunuyor. Halihazırda, ilkokul çağında olup da eğitim alamayan yaklaşık 70 milyon çocuk bulunuyor. Güneydoğu Asya, Güney Asya ve Afrika'da Sahra Bölgesi'nin güneyi, çocukların eğitim sorunu yaşadığı bölgelerde başı çekiyor.

#bbig#

"Eğitim kalitesi artırılmalı"

UNESCO'ya göre, atılım yapılması gereken bir diğer önemli nokta da eğitimin kalitesi. 2011 Eğitim raporunda, dünya genelinde yaklaşık 2 milyon uzmanlaşmış öğretmen ihtiyacı bulunduğu, sınıfların hâlâ çok kalabalık ve ders araç gereç eksikliklerinin giderilmesi gerektiğine dikkat çekildi. Raporda mali yardım sözü veren ülkelerin taahhütlerini yerine getirmeleri de isteniyor. Lutz Möller, ulusal eğitim sistemlerinde artık sürdürülebilir kalkınma ve giderek tükenen doğal kaynaklar gibi çevre sorunlarına da ağırlık verilmesi gerektiğini vurguluyor.

Uzmanlara göre, nüfusun giderek arttığı dünyada, barışçıl ve ayrımcılıktan arınmış bir birlikte yaşam kültürü oluşturulabilmesi için uluslar, temel bir insan hakkı olan eğitim hakkını sağlamakla yükümlü.

© Deutsche Welle Türkçe

Ulrike Mast-Kirschning / Çeviren: Gezal Acer

Editör: Başak Özay