1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

“Eşcinselim, bağımlıyım, dahiyim“

Yeşim Kasap / DW9 Mart 2006

İntiharından 22 yıl sonra, 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Truman Capote, Hollywood sayesinde yeniden keşfedildi ve aynı adı taşıyan filmde canlandırdığı Capote karakteriyle, Phillip Hoffman Seymour, en iyi erkek oyuncu dalında Oscar’a layık görüldü. DW’den Yeşim Kasap, Capote’yi yazdı…

https://p.dw.com/p/AaQe
Truman Capote'nin hayatı üç kavram üzerine kurulmuştu
Truman Capote'nin hayatı üç kavram üzerine kurulmuştuFotoğraf: AP

Ölümünden kısa bir süre önce, gazeteci Lawrence Grobel’la yaptığı söyleşide, “Eşcinselim, bağımlıyım, dahiyim“ diyordu Truman Capote. Kendini en basit, ama bir o kadar da isabetli şekilde tanımlıyordu. Hayatı bu üç kavram üzerine kurulmuştu. Genç yaşta uluslararası üne kavuşan, 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının en büyükleri arasında gösterilen Truman Capote, “jübilesini yapmayı“ planladığı, kendi deyimiyle en büyük eseri ’Answered Prayer’i tamamlayamadan hayata veda etti.

Belki Capote, New York sosyetesi ve entelejansiyasını sevaplarından çok günahlarıyla anlatmaya giriştiği bu eserine son noktayı koymanın nasip olmayacağını sezinlediğinden, henüz yazım aşamasındayken, Esquire dergisinde kitaptan alıntılar yayımladı. Yayımlanan pasajlar, New York’ta adeta deprem etkisi yarattı. Capote’ye diş bileyenler, düşman belleyenlerin sayısı bir anda katlanıverdi…

O tarihten sonra Capote’nin alkol ve uyuşturucuya olan bağımlılığı arttı. Gerçi 1979 yılında bilmem kaçıncı alkol tedavisini gördükten sonra, tekrar bir kitap, Bukalemonlar İçin Müzik’i yayımladı; ama çok dayanamadı ve 1984 yılında, 60 yaşındayken intihar etti.

Sekizinde yazmaya başladı

Truman Capote ya da gerçek adıyla Truman Streckfus Persons, 1924’te New Orleans’te dünyaya geldi. Büyükannesinin yanında büyüyen Truman’ın henüz sekizindeyken yazar olmaya karar verdiği söyleniyor. 20’sinde New Yorker’da gazeteciliğe başladı. Ve iddia o ki, New Yorker’in yayın yönetmeni Harold Ross, Capote ile ilk yüz yüze geldiğinde, „Aman Tanrım! Bu da ne böyle?!“ diye feryadı basmış. Ufacık tefecik, ip ince sesli Capote yakışıklılık timsali değildi şüphesiz, ama O’nun daha önemli meziyetleri vardı.

23 yaşındayken yayımladığı Other Voices, Other Rooms/Başka Sesler Başka Odalar ününü, ABD sınırları dışına Avrupa’ya taşırdı. Audrey Hepburn’ün oynadığı Breakfast at Tiffany’s/Tiffany’de Kahvaltı’nın uyarlandığı kitabıyla Yaşlı Kıta’da da hatırı sayılır bir hayran kitlesi edindi. Capote, Hunter S. Thomphson ve Tom Wolfe gibi isimlerle birlikte anılan New Journalism/Yeni Gazetecilik akımının yaratcılarındandı. Türkçe’ye Soğukkanlılıkla olarak çevrilen en önemli eseri, sayısız kere sinemaya da uyarlanan In Cold Blood, gerçek bir hiyakayi anlatıyor.

Renkli bir simaydı

Capote, kalemiyle olduğu kadar skandallarıyla da konuşuldu. 20 yıla yakın bir süre New York gece hayatının en renkli simalarıdan biriydi. Arkadaş çevresi, Andy Warhol’den İngiliz Kraliyet ailesi mensuplarına, Marilyn Monroe’dan John F. Kennedy’ye dek uzanacak kadar genişti. Zeki ve sivri dilliydi. Popülerdi, ama pek sevildiği söylenemezdi. Bir tür ’edebi pop ikonu’ydu.

1966 yılında verdiği Siyah/Beyaz konseptli parti, yüzyılın en şaşaalısı olarak tarihe geçti. Alkol ve uyuşturcu bağımlılığı, ilişkileri, sinir krizleri, hastane ve hapishane günleriyle bir şekilde hep gündemde kalmayı başardı; ta ki son yıllarına kadar. Son söyleşilerinden birinde kendisini en basit ama bir o kadar da isabetli şekilde tanımlıyordu. Hayatı bu üç kavram üzerine kurulmuştu: “Eşcinselim. Bağımlıyım. Dahiyim,“