Erdoğan çifte baskı altında
21 Eylül 2004”6 Ekim tarihi yaklaştıkça, Brüksel ile Ankara arasındaki hava da gerginleşiyor. Bunun suçlusu, Türkiye’de iktidar partisi içindeki kimi reform karşıtı çevrelerin, genel anlamıyla oldukça ileri düzeydeki yeni ceza yasası tasarısında zinayı suç olarak eklemek istemesinden kaynaklanıyor.
Bunun ardında sadece muhafazakar görüşlerini modern çağa taşımaya hevesli birkaç taşralı politikacı değil, Türkiye’nin AB ile yakınlaşmasını istemeyen ve böyle bir maddenin Brüksel’den geçmeyeceğini iyi bildiğinden son dakikada bu süreci durdurmak için uygun bir yol bulmaya çalışan kesimler var.
Bu yüzden, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan çifte baskı altında: Brüksel -beklenildiği üzere hemen tepki verip- zina maddesinin derhal iptal edilmesini talep ederken, Ankara’daki reform karşıtı çevreler bu maddenin mutlaka yasada yerini almasında ısrarcı oldular. Görünen o ki, sonuçta Başbakan Erdoğan tek çıkar yol gördü ve zaman kazanmak amacıyla reform paketini rafa kaldırdı.
Ne var ki bu tavır da Erdoğan’ın şimşekleri üzerine çekmesine ve Brüksel’de yoğun bir hareketlenmeye yol açtı. Nitekim, dünkü ajans haberlerine göre, AB Komisyonu önce Ankara’ya ültimatom çekerek 6 Ekim’e kadar Brüksel’in istediği reformları tamamlamaması durumunda, Türkiye ile müzakerelere geçmeme kararı alacağını bildirdi.
Daha sonra AB Komisyonu Sözcüsü açıklamasını biraz değiştirerek, 6 Ekim’de üyelik müzakereleri için olumlu bir yanıt çıkabileceğini, ancak müzakerelere gerçekten geçmek için reform paketinin Brüksel’in istediği biçimiyle geçmesi şart olduğunu vurguluyordu.
Bu, akılcı bir karar. Bunun uygulamaya geçmesi için ne kadar şans olduğu ise perşembe günü Başbakan Erdoğan’ın Brüksel’de yapacağı görüşmelerde belli olacak. AB, biraz daha sağduyulu davranmalı ve parti içindeki reform karşıtı çevrelerin direnişini yıl sonundaki AB Zirvesi’ne kadar gidermesi için Erdoğan’a yeteri kadar süre tanımalı.
Kim, ne olduğu belirsiz birtakım ültimatomlar gündeme getiriyorsa, o, Türkiye’nin AB üyeliği karşıtlarının ekmeğine yağ sürdüğünün bilincinde olmalıdır. Bu, batı dünyasının kültürel bütünlüğünü savunan Hristiyan Demokrat Birlik Partisi Genel Başkanı Angela Merkel için geçerli olduğu kadar, uzun süreden beri Türkiye’nin Avrupalılaşmasını, artan siyasi istikrar sürecini geri çevirmeye uğraşan Türk milliyetçileri ve köktendincileri için de geçerlidir.”