1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Fransız Göç Tarihi Müzesi 1 yaşında

Julia Roch / Deutsche Welle27 Kasım 2008

Yüzlerce öğrenci ve binlerce insan bir yıldır, Fransa'daki Göç Tarihi Müzesi'nde göç olaylarının geçmişini öğreniyor ve tarihi daha iyi anlıyorlar.

https://p.dw.com/p/G3Ug
Fransa'da aralarında Zidane'nın da bulunduğu çok sayıda kökleri Afrika'ya uzanan göçmen yaşıyor
Fransa'da aralarında Zidane'nın da bulunduğu çok sayıda kökleri Afrika'ya uzanan göçmen yaşıyorFotoğraf: dpa - Bildfunk

Avrupa, dünya üzerinde en çok göç alan bölgelerin başında geliyor. İkinci dünya savaşından sonra Avrupa istikametinde artan göç nedeniyle birçok Avrupa ülkesinde artık nüfusun önemli bir bölümünü göçmenler oluşturuyor. Sömürgeleri olan ülkeler göçmenlerle çok daha önceden tanışmıştı. Bu ülkelerden biri Fransa. Göç artık Fransız tarihinin bir parçası ve artık bir müzesi de var. Paris’in eteklerindeki La Porte Doree Sarayı’nda bulunan Göç Tarihi Merkezi kuruluşunun birinci yılını kutluyor. 1931 yılında inşaa edilen binada bir zamanlar Fransa’nın deniz aşırı ülkelerdeki başarıları konuşuluyordu. 60’lı yıllarda ise Afrika ve Okyanus Ülkelerinin Sanat Eserleri Müzesi burada kendine bir yer buldu. Şimdi de göç tarihinin izleri sergileniyor. Yaklaşık bir yıldır ziyaretçiler, Fransa’yı bugüne kadar şekillendiren göçün izlerinin anlatıldığı bu tarihi binanın salonlarında dolaşıyor. Amaç Fransızlar’ın hem kendilerini hem de komşularını daha iyi tanıması. Yeni kuşaklar ise göçü ve göçmenleri daha yakından biliyor olacak. 2008 Ocak ayından bu yana yüzlerce öğrenci bu sergiyi ziyaret etti.

Thouars'daki Jean Moulin Lisesi’nin öğrencilerleri de müzeyi ziyarete gitmek üzere uykulu gözlerle lisenin önünde bekliyor. Thouars, Paris’in 400 kilometre kadar batısında yer alan küçük bir şehir. Öğrenciler, Göç Tarihi Merkezi’ne gitmek üzere yola çıkıyorlar. Binaya ulaştıklarında öğrencilere bilgi veren Camille Gardesse, “Bu bina, bir zamanlar sömürgüleştirme lehine propoganda yapmak amacıyla inşaa edildi“ diyor.

Gardesse, duvardaki tablolarla ilgili olarak ise “Burada suistimal ve şiddete yönelik tek bir kanıt yok. Bu, 1931’de müzakere edilmedi“ ifadelerinde bulunuyor.

Öğrenciler geçmişi daha iyi anlıyor

Camille Gardesse, bir buçuk saat boyunca öğrencilere müzede rehberlik ediyor. 16 ve 17 yaşlarındaki öğrenciler kulaklarında elektronik sesli rehberle, sergiye gitmek üzere taş basamakları tırmanıyor. Bu arada sessiz olmaları konusunda da uyarı alıyorlar.

16 yaşındaki Elise adlı öğrenci ise diğerlerinden biraz daha dikkatle vitrindekileri izliyor ve “Benim annem de bir bakıma bir göçmen ya da en azından öyleydi. Fransız vatandaşlığına geçti. Taylandlıydı, şimdi ise Fransız. Ben Fransa’da doğdum. Fakat bizim şehrimizde, Thouars’da, Afrikalı ya da Cezayirli insanlar yaşıyor. Onlar hem bir Fransız hem de bir göçmen gibi yaşıyorlar“ diye konuşuyor.

Göçmenlerin hikayeleri hayat buluyor

Bir köşede, bir Rus göçmenin kemanı, geçersiz olarak damgalanmış pasaportu, farklı biçim ve boyutlarda valizleriyle yer alıyor. Bu eşyalar müzenin en değerli hazineleri arasında. Müzeye bu eşyaları sağlayanlar da göçmenler. Bu arada Camille Gardesse, hikayeleriyle öğrencileri biraz canlandırmaya çalışıyor. Onlara göçmen kelimesinin yurt dışına yerleşmek amacıyla giden ya da yurt dışından gelen herkes için kullanılabildiğini anlatıyor.

Müzedeki sergide göç yolu sadece görsel materyallerle değil aynı zamanda işitsel olarak da ziyaretçilere sunuluyor. Köklerinden sıyrılıp yabancı bir ülkeye ulaşan insanların hikayesi bunlar.

2001 ve 2003 yılına ait fotoğraflar ise ev sahibi ülkenin aynı zamanda bir düşman bir ülke haline gelebileceğini de gösteriyor. Fotoğraflardan birinde insanların zorla evlerinden çıkarılıp sınır dışı edilmesi uygulamasına karşı protesto yürüyüşleri görülüyor. Marie ise gördükleri karşısında şaşırıyor ve "Göçmenlerin bir sürü haline konup sınır dışı edilmeleri gerçeğini çok sert buluyorum“ diyor.

Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik!

Salonun bir diğer köşesinde ise ranzalar ve göçmenlerin yaşamlarını açıkça gösteren fotoğraf ve belgeler bulunuyor. Akıcı bir şekilde Tayland diliyle konuşan ve fotoğraflar karşısında iki dünya arasında gidip gelen Elise ise kendini iyi hisettiğini vurguluyor: “Bu müze, insana Fransız gibi hissetmeyenin bir tek kendisi olmadığını anlamasına yardım edebilir. Daha önceden böyle bir tarih olduğunu bilmek çok önemli. Artık her şey daha iyiye dönüştü. Hala ırkçılık var olsa da insanlar bugün daha çok entegre olmuş hissediyor.“

Marie adlı Fransız öğrenci ise biraz düşünceli bir şekilde, “Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik aynı zamanda göçmenler için de özgürlük ve eşitlik bulunduğu anlamına gelmiyor. Onlar düşünüldüğü kadar özgür değiller“ diye konuşuyor.