1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Hollanda'dan Türkiye'ye yeşil ışık

3 Temmuz 2004

İrlanda’da AB dönem başkanlığı görevini devralan Hollanda’nın Dışişleri Bakanı Bernard Bot, Türkiye’nin müzakere tarihi alabilmesi konusunda olumlu mesajlar verdi. Bot, AB üyeliği yerine "imtiyazlı ortaklık" önerilerini ise gerçekçi bulmadı. Bot, Duygu Leloğlu'nun sorularını yanıtladı...

https://p.dw.com/p/AbDu
Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot, Türkiye'yi çok iyi tanıyan bir politikacı...
Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot, Türkiye'yi çok iyi tanıyan bir politikacı...Fotoğraf: dpa

AB dönem başkanlığı İrlanda’dan Hollanda’ya geçti. AB Dönem Başkanı Hollanda, bu görevi önümüzdeki altı ay boyunca, aralık ayı sonuna dek sürdürecek. Bu dönemde AB’yi bekleyen en önemli konu ise Türkiye. Hollanda’nın dönem başkanlığı sürecinde, AB’nin Türkiye’ye müzakere tarihi konusunda yanıt vermesi gerekiyor. Bu karar, AB Komisyonu’nun ilerleme raporunu açıklamasından sonra aralık ayında yapılacak hükümet ve devlet başkanları zirvesinde alınacak.

Hollanda ise Türkiye’nin olumlu bir yanıt alacağından umutlu. Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot, Komisyon raporunun olumlu olması halinde, AB’nin, uygulamadaki eksiklerine rağmen «şartlı müzakerelere» yeşil ışık yakabileceğini belirtti. Bot, müzakerelerin Türkiye’ye verilen üyelik perspektifi gözönüne alınarak başlatabileceğini belirterek, ‘imtiyazlı ortaklık’ önerilerini gerçekçi bulmadı. 1984-1988 yılları arasında Ankara’da Hollanda Büyükelçiliği görevini yapan ve Türkçe de bilen Hollanda Dışişleri Bakanı, DW’den Duygu Leloğlu’nun sorularını yanıtladı:

-Türkiye’nin üyeliği konusunuda AB içerisinde çok büyük görüş ayrılıkları göze çarpıyor. Dönem Başkanı olarak bu uçurumlardan uzlaşma yaratabilecek misiniz?

"Dönem Başkanı, tarafsız ve şeffaf olmak durumunda. Bu nedenle, bütün taraflar arasında medyatörlük görevi görmemiz gerekiyor. Dönem Başkanı, üye ülkeleri ikna edemez. AB üyeleri, kendi kararlarını kendileri vermek durumundalar. Tüm görüşlerin masaya taşınmasında hassas davranacağız. Bu görüşlerin, 25 üyeyi de memnun edecek bir şekilde, tek bir uzlaşma förmülü halinde sunulması da bizim görevimiz."

-AB Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili ekim ayı raporu olumlu olursa, AB Konseyi de, ‘esnek’ olacak mı? Eğer uygulamada sorunlar varsa, yine de müzakerelere başlayabilir misiniz?

"Komisyon müzakereler için yeşil ışık yaksa bile, bunun kararını AB ülkeleri verecek. Çünkü genişleme konusunda, Komisyon sadece önerme yetkisine sahip. Ama üye ülkeler, aynı zamanda, Türkiye’nin bazı eksikleri kaldığı takdirde, 'henüz kriterler tamamen karşılanmadı, sadece kağıt üzerinde tamamlandı’ diyebilirler. Sonuç olarak, Ankara’nın önüne birkaç şart koyarlar. 'Müzakerelere başlıyoruz, ama görüşmeler boyunca Türkiye’nin reformları hayata geçirmesini yakından takip etmeye devam edeceğiz’ de diyebilirler. İşte tüm bunlar AB ülkeleri tarafından, aralık ayında kesinlik kazandırılacak."

-AB’de Türkiye’ye üyelik yerine, ‘imtiyazlı ortaklık’ önerenler var. Bu görüşü nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Türkiye’ye bir söz verdik. Bu sözü, ilk olarak 1963 yılında verdik. Sözümüze 1999 ve 2002 tarihlerinde verdiğimiz kararlarla daha da açıklık kazandırdık. Türkiye’nin aday ülke olduğunu açıkça söyledik. AB’nin dönem başkanlığı koltuğuna yeni oturan Hollanda için tek önemli bir konu var: O da; ”Türkiye, Kopenhag kriterlerini yerine getiriyor mu ve gelecek yıl müzakerelere başlayabilir miyiz?” sorusunun cevabını verebilmek. Müzakerelere, sadece üyelik perspektifi nedeniyle başlanabilir. Başka bir nedenle değil."

-Bazı Avrupa siyasetçiler, Türkiye’nin üyeliğini tartışmaya açmak, referanduma götürmek istiyorlar. Bu görüşlere katılıyor musunuz?

"Hukuken, eğer referandum yapılacaksa, müzakerelerin sonunda yapılması gerekiyor. Bunun için de çok zaman var. Şu anda ise tek bir gerçek var. Bu gerçek; Türkiye’ye 2002 yılında söylendi: Biz, AB Komisyonu’nun hazırladığı raporunun ışığında değerlendirmemizi yapacağız. Fransa şu günlerde, Türkiye ile müzakerelere başlanmasının, Avrupa Anayasası‘nın yürürlüğe girmesi için yapılacak referandumları olumsuz etkileyeceğinden endişeli."

-Aynı endişeyi siz de taşıyor musunuz?

"Hayır hayır. Şu anda göründüğü kadarıyla, Avrupa Anayasası’nın yürürlüğe girmesine iki yıl var. Üstelilk yapılacak referandumun Türkiye’nin üyeliği ile ilgisi yok. Avrupa kamuoyuna bu gerçekler anlatılırsa, bu sorun olmaz. Referandumlar sonrasında ise iki sene içinde ne durumda olduğumuza bakarız."

-Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakerelerine ne kadar sürede tamamlanabileceğini düşünüyorsunuz?

"Türkiye büyük bir ülke, büyük problemleri var. Bu nedenle yıllarca sürebilir. Daha müzakereler başlamadan, ne kadar zaman alacağını söylemek oldukça zor. Ama zaman, Türkiye’nin kendi içindeki gelişmeye bağlı olacak. Ayrıca biz şu anda sadece siyasi koşullardan bahsediyoruz. Daha sonra devreye ekonomik ve mali koşullar da girecek. Türkiye’nin önünde bitirmesi gereken 80 bin AB müktesebatı var. Türkiye’nin bu müktesabatı hemen şu anda veya gelecek sene hayata geçirebileceğini düşünmüyorum. Sonuçta, hazır olduklarını göstermek Türkler’in elinde."

-Ortadoğu’da istikrarı sağlamada, AB üyesi bir Türkiye’nin rolü büyük olabilir mi? Öte yandan, AB’nin sınırlarının Suriye, Irak gibi ülkelere ulaşması, birlik için zorluk teşkil etmiyor mu ?

"Türkiye gibi bir ülkenin AB’de olması tabii ki çok iyi. Çünkü bölgede büyük ve etkin gücü olan bir ülkeden bahsediyoruz. AB’nin kapıları, kriterleri yerine getirebilen her Avrupa ülkesine açık. Türkiye’nin sınır komşularını saydınız. Ama en önemlisi ülkenin bizimle aynı değerleri paylaşması. Biz ekonomi ve maliye konularında çok önemliyiz. Ama AB asıl olarak demokrasi ve ortak değerlerin bir bileşkesi olarak algılanmalı. İnsan haklarına saygı, iyi yönetim ve şeffaflık. Bunlar bizim önem verdiğimiz noktalar. Türkiye bizim deneyimlerimizden yararlanabilirse, biz de en büyük medeniyetlerin, kültürlerin kapısı olan Türkiye’nin deneyimlerinden yararlanabiliriz. Yani Türkiye’nin deneyimi, geçmişi ve günümüzdeki varlığı AB’ye faydalı olacak."